Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '10

 
Kategori
Dilbilim
 

Dil ve ideoloji

Dil ve ideoloji
 

İnsanlık tarihi ile özdeş olan dil, insanlıkla beraber değişim geçirmiştir. Dil, toplumları bir arada tutan önemli bir unsur olmuş, tarihin taşıyıcılığını yapmış, o toplumun tefekkür dünyasının aynası olmuştur. Bunun için bir milleti yok etmenin en kestirme yolu o milletin dilini ortadan kaldırmaktır.

Kırgızların ünlü romancısı Cengiz Aytmatov, ‘Gün Uzar Yüzyıl Olur’ romanında ‘mankurtlaştırma’ hareketinden bahseder. Mankurtlaşmak, sömürgecilerin yetişme çağındaki çocukların kafalarını yaş deri ile sarıp kurutarak, bu çocukların kafalarının büyümesini önlemek için kullanılan bir yoldur. Böylece yeni fikirler ortaya koyamayan ve sömürgecilere karşı çıkamayan bir topluluk oluşacaktır... Mankurdun bildiği tek şey efendisinden aldığı emir ve talimatlardır. Dil yeteneği elinden alınmış toplumlar mankurtlaşmış toplumlardır.

Dil, bir milletin zihnidir. Dili yoksul ve bakımsız bırakmak milliyet ve din duygusunun yok olmasına sebep olur. Türk dili zaman zaman bu tür ideolojik harekâtlara ya da istilâlara maruz kalmış. Kurtuluş savaşı yıllarında yazılan ve ilk baskısı 1922’de yapılan Çalıkuşu romanı 1938’den sonraki 6. baskısından sonra ciddi bir ideolojik harekâta tabi tutulmuş, Osmanlı’yı Müslümanlığı tasvip eden cümleler çıkarılmış, ilk baskısında romanın bir bölümünde geçen “dinini seversen” ifadesi “beni seversen” e dönüştürülmüştü. Şehit olan Osmanlı jandarmaları için sonraki baskılarda ‘öldü’ ifadesi de bu harekâtın bir parçasıydı.

Oysa Alman dilini Luter’in yaptığı İncil çevirisi oluşturur. Orada kullanılan dil Alman dilinin temelidir. Avrupalıların günlük dillerinde İncil’e papaza atıfta bulunan sayısız kelime ve deyim vardır. Çünkü orada dilin sağı solu yoktur. Millî ve dînî değerler Avrupa’daki milletlerin dilini oluşturur.

Her şey bununla sınırlı değil tabi. Arı dil davasından da çok çekti Türkçe. Öyleki 1945’te TDK’nın yayınladığı sözlükte 15 bin civarında kelimeye kadar indirdiler söz varlığımızı. Atatürk’ün sağlığında da arı dil çalışmaları yapıldığı doğrudur, fakat başlangıçtaki şekliyle sürdürülebilir bulmadığı ve çalışmalardan vaz geçtiği de doğrudur. Bunun için de “İki şeyde değişim yapılamaz, dilde ve musikide” demiştir. Çünkü arılaştırılan dil fakirleşiyor, öğretim dili, bilim dili, edebî dil olmaktan çıkıyor ve Türkçe çarşı pazar dili olmaktan öteye gidemez hale geliyor.

Eski Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu zamanında bir genelge ile yasaklana kelimelerin olduğu hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Millî yerine ulus; milliyetçilik yerine ulusçuluk; istiklâl yerine bağımsızlık; kitabe yerine yazıt; mahallî yerine yerel gibi birçok kelime sözüm ona Türkçeleştiriliyor. Bu zihniyetin sonucunda da Halid Ziya’nın eserleri altı kez sadeleştiriliyor. İki kuşakta bir dil yenileniyor ve kuşakların anlaşabilmesi için nerdeyse tercümana ihtiyaç duyulur hale geliniyor.

Peki ya 2005’in ilk aylarında İçişleri Bakanlığı’nın okullara gönderdiği ‘Dinî Motifli Terör Örgütleri ve Radikal Gruplara Yönelik Mücadele Stratejisi’ adı altında, amacı terör örgütlerinin amaçlarına hizmet edilmemesi ve dindar vatandaşların rencide edilmemesi olarak belirlenen ve “cemaat, fetva, firavun, hicret, kâfir, kışla, laikler, medrese, şahadet, şehit” gibi kelimelerin yasaklandığı genelgeye ne demeli. Acaba bir sağ iktidar kullanılarak dînî hassasiyetlerimiz mi zedelenmek isteniyor diye düşünüyor insan. Hatırlarsınız AB Cuma hutbelerinde okunan “ Allah katında geçerli tek din İslâm’dır.” sözüne de karşı çıkmıştı.

Kendi medeniyetinin genetik yapısından kopan bir millet sıradanlaşır. Farklı düşünce geliştiremez. Dile yapılan her olumsuz müdahale milletin düşünce dünyasını daraltır. Ünlü düşünür Wittgenstein’in dediği gibi: “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.”

 
Toplam blog
: 26
: 1002
Kayıt tarihi
: 01.04.10
 
 

Tokat Erbaa doğumluyum. Okumayı seviyorum. Siyaset, tarih ve edebiyat ilgi alanlarım. Hayatı anla..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara