Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '15

 
Kategori
Felsefe
 

Din “Özgürleşin” Der, Din Adamı “Melekleşin” Diye Vaaz eder ?

Din “Özgürleşin” Der, Din Adamı “Melekleşin” Diye Vaaz eder ?
 

Muhammed Mustafa, İslam’ın, yani özgür iradenin filizleneceği barışın ancak adalet, akıl ve erdem üzerine inşa edileceğini vaaz etti.


Dinler tarihi, kadim mesajın peygamberlerin arzusunun tersine iktidarlar için kölelik düzeninin sürmesine aracı olmasıyla doludur.

İbrahim tarihte ilk put kırıcısı olarak bilinir, ama İbraniler Mısırlılar’ın kölesi olmakla kalmadılar, onların putlarını tanrı bellediler.

İbraniler’in özgürlük hareketinin lideri olan Musa’nın çöl kıssası mistik bir fantezi değil, özgürlüğün inşası için köle ruhun yok edilmesi gerekliliğini bize anlatmaktadır. Esas olarak Museviler için en büyük iktidar aracı olan din bilgisi Rabb’lerin (Hahamların) iktidarlarının kaynağı olmuştur. Nasıra’lı İsa, bilginin insanı köleleştirmenin aracı olarak kullanılmasına karşı çıkmış ve Yahudi ulemasına isyan etmiştir. Ancak kendi adına dünyanın en büyük Ulema iktidarı olan Vatikan’ın kurulmasına engel olmak için dönememiştir(!). Belki de döndü, ama artık Papa’yı ikna etmesi mümkün olmadı!

İbrahim dininin son peygamberi Muhammed, bu tarihsel birikimi bilen biri olarak adaletsizliğin, soygunculuğun hüküm sürdüğü Mekke’de ortaya çıktı. Erdemliler hareketinin bir üyesi olan Muhammed Mustafa, İslam’ın, yani özgür iradenin filizleneceği barışın ancak adalet, akıl ve erdem üzerine inşa edileceğini vaaz etti. Geçen 1400 yıllık süreçte ne yazık ki ardılları onun istediğinin tersini yaptılar. Yani İslam’ın (barış) egemen olduğu coğrafyalarda adaletsizlik, savaş hüküm sürdü ve iktidarlar yeryüzünün ilahları kabul edildi

124 bin Peygamber kadim bilgiyi insanlığa verili koşullar içinde iletmek istediler. Ancak, büyük çoğunluğun iktidarlar tarafından yoldan çıkmış, zındık, din düşmanı ve benzeri suçlamalarla yok edildiğini, iktidar yazıcılarının tarihi belgelerinden okuyoruz. Başarılı olduğu kabul edilen peygamberlerden Musa, İsa ve Muhammed’in takipçileri ise onların mesajını nasıl galebe çaldıklarına yukarıda kısaca değinmiştik.

Cevabını aramamız gereken soru ise;” İslam, neden hedefine uygun bir yön izleyemiyor”?

Öncelikle 1400 yıldır bu coğrafyada egemen olan Sünni Saltanat ve Şii İmamet iktidar biçimlerini reddederek aramaya başlamak tarihsel zorunluluktur. Bu iki biçimin de envaı çeşidi bu coğrafyanın her ulusu tarafından denenmiştir. Bunlardan birini savunmak ahlaksızlık, kabullenenler açısından ise ahmaklıktır.

İkincisi İslam’ın, iddia edildiği gibi 5-6 şartı filan olmadığını ve tek şartının Kelime-i tevhit olduğunu bilmektir. Yani  “Lâ İlâhe İllallah Muhammeden Resulullah”( Allahtan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir) dışında kalan her şeyin Muhammed’in verili koşullarından reddetmediği şeylerdir. Saltanat, İmamet iktidarlarının ideolojisi olan “İslam”, Muhammed’in yaşamından aldıklarını iddia ettikleri ve toplumlara dayattıkları şeyin Muhammed’in evrensel mesajıyla ilgisi yoktur.

Sözde din âlimlerinin (Belam) normatif ritüellere boğduğu İslam,  ruhundan ve düşünsel mesajından koparılarak, kitleleri saltanat ve imamet firavunlarının iktidarını sürdürmenin aracına dönüştürülmüştür.

Çünkü, İslam’ın şartı olarak kabul edilen hac, namaz, oruç ve zekat, Muhammed peygamber olmadan önce de putperest olan Mekke hakimi Kureyş kabilesinin koruması altında yaşanıyordu. Öyle ise Muhammed’i Kureyş zenginlerinden ayıran, hatta onların düşmanlığına mahzar eden şey neydi?

Aslında diğer kitaplarda olmayan ve Kur'an’ı dolayısıyla Muhammed’i farklı kılan en önemli şey insanın oluş serüvenine bakışıdır.

Halefi olarak Adem’i yaratan Allah “Ve O, Adem'e her şeyin ismini öğretti,”(Kur'an2/31), “Sonra Meleklere "(Haydi!) Adem'in önünde yere kapanın" dedi”(Kur'an2/34”)

Yaratılmışların en kusursuzları olan meleklerin Adem’e secde etmesi neden isteniyor?

Kokmuş çamurdan yaratılan insan “Sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler;”(Kur'an 32/9) ayetinden tanımladığı biçimiyle kusursuz değildir, ama özeldir.

İnsanı özel kılan özelliklerin birincisi, yaratılmışlar üzerine Allah’ın halifesi olması ise diğeri “üflenen  ruh” denilen, Ali Şeriati’nin deyimiyle İradedir. Dinler tarihi ve insanlığın geldiği aşama göz önüne alındığında, Muhammed’in son peygamber olduğuna inanılıyor ise Şeriati’nin tanımı doğru kabul edilmelidir. Yani; artık uyarıcı olmayacaktır ve her insan kendi iradesiyle verilen haleflik görevini yerine getirmek zorundadır.

İnsana verilen görev ve iradeyle kaderi kendi eline teslim edilmiştir. Her birey kendi bilinçli eyleminden yani amelinden(praksis) sorumludur.

Belamlar (Din adamları) kitleleri melek olmaya ikna etmeye çalışmaktadırlar. Oysa yukarıda da gösterdiğimiz gibi İslam’a göre melekler insandan daha üstün değildir. Öyle ise Belamlar’in amacı nedir?

Burada amaç; kitleleri otoriteye boyun eğmeye ikna etmektir. Böylece hem iktidarların sürekliliği mümkün olacak, hem de din adamlarının konumları sağlam olacaktır.

Unutulmaması gereken şey şudur:

İradeni, seni yaratan Allah’a bile teslim etsen melek olabilirsin, ama artık insan değilsin!...

 
Toplam blog
: 22
: 784
Kayıt tarihi
: 11.06.11
 
 

. "Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur" diyen eskiler haklılar, ama zamanın akışı içinde ..