Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '07

 
Kategori
Güncel
 

Dokuz ay öncesinden "güncel" bir yazı

Dokuz ay öncesinden "güncel" bir yazı
 

Arşivimi tararken takılıp kaldım bu yazıma. Geçtiğimiz şubat ayında yazmışım. Yazıya, çok enteresan tepkiler de almışım o günlerde. Bugün, bir kere daha paylaşmak istedim. İçinden çıkamadığım, karmakarışık duygularımla...


“Biri, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB) Başkanı ve şu andaki görevi itibarıyla da Amerikan takviye vitesli Irak Devleti'nin, atanmış Cumhurbaşkanı Celal Talabani; diğeri de Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri ve sözde Kuzey Irak Kürt Federatif Bölgesi Başkanı Mesud Barzani'dir, bu toplumun durup durup teşekkür etmesi gereken iki büyük devlet adamı(?). Neden mi? Anlatalım efendim...


Yakın siyasi geçmişimizin sayfalarını birkaç yaprak geriye doğru karıştıracak olursak, bu iki kafadarın, daha pasaportları dahi olmadığı için, yaşadıkları topraklardan dışarı çıkamadıkları günleri görmemiz, hatırlamamız hiç de zor olmayacaktır. Saddam Hüseyin, bu peşmerge başlarını adam yerine dahi koymuyordu. Tüm geri kalmış topluluklarda olduğu gibi (mesela bugün, İsrail yönetiminin baskıları altında inleyen Filistin'de; Hamas ve El Fetih arasında yaşanan kardeş kavgası gibi), onlar da o yıllarda birbirlerini yemekle de meşgullerdi aynı zamanda.


Turgut Özal, bu arkadaşlara(?); Saddam Hüseyin'le ters düşmek pahasına da olsa kol-kanat gerdi. Sık sık yanına çağırdı, dizlerinin dibine oturttu, bazen kulaklarını çekti, bazen yanaklarını sıktı ve enselerini tapışlayıp nasihat etti. Devletin, PKK ile yaptığı mücadelede, bu peşmerge gruplarını, bir aktör olarak kullanma politikası takip etmekteydi Özal. Son olarak da kendilerine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin diplomatik pasaportu olan, kırmızı pasaportlardan vererek; tüm dünya ile ilişkilerini sağlamaları yönünde bir dev adım attı. Merhum Özal’ın bu politikaları doğru muydu, yanlış mıydı? Elbette ki bunun kesin kararını tarih verecek, hatta vermeye başladı bile.


O günlerden günümüze, köprünün altından çok sular aktı. Saddam Hüseyin’in demir yumruğu ile yönettiği ülkeye, bugün, bir başka demir yumruk ama bu sefer ki kadife eldivenli bir demir yumruk hakim. Ta okyanusun ötesinden, bölgeye barış ve demokrasi getirmek(?) için kalkıp gelen, her gün bilmem kaç milyon dolar harcayan, binlerce kendi evladının dahi kanını dökebilen, alicenap(?) kadife eldivenlinin; bu kutlu(?) mücadelesindeki en büyük destekçileri, koltuk değnekleri, paravanları yine, bu bizim iki kafadar oldular.


E tabi yaptıklarının karşılıklarını da verdi patronları. Göbekli olanı, koskoca Irak’ın, Amerikan aromalı Cumhurbaşkanı olarak tayin edildi. Bu arkadaş, takım elbise giyiyor, çat pat da olsa İngilizce konuşabiliyordu. Sanırım bu nedenlerle(?) reis-i cumhur olma başarısını(?) gösterebildi.


Daha otantik, başı poşulu, beli peştemalli olan peşmerge birader de, sözde Kuzey Irak Kürt Federatif Bölgesi’nin Başkanı oluverdi. Özellikle bu ikinci biraderin bugünlerdeki en önemli ev ödevi öğretmenleri tarafından verilen, Kerkük ve Musul’un iç edilmesi projesi. Zaten, daha neo-con işgalinin ilk günlerinde, Atatürk’ümüzün gözlerinin açık gitmesine neden olan, Misak-ı Milli sınırları içerisindeki, o, öz be öz Irak Türkmen’i Türk şehirlerinin tapu ve nüfus kayıtlarını yağmalamaya başlamaları ile aslında planın çok önceden yapıldığının da bir kanıtını görmüş olduk, tüm dünya ile birlikte. Sonrasında Türkmenler göçe zorlandı, Erbil’den, Süleymaniye’den peşmergeler alındı ve Kerkük’e yerleştirildi, son olarak da önümüzdeki sene referandum yapılacak, bu aşağılık demografik operasyon sonrası. Şehirlerin, sözümona asli unsurları belli edilecek, gayet demokratik(?) bir şekilde. Biz de “salağız” ya yedik- yuttuk, Elhamdülillah diyeceğiz.


Patronları, bu biraderleri barıştırdı, yanaklarından öpüştürdü. Şimdi aralarından su sızmıyor. Biri cumhurbaşkanı, diğeri bölge başkanı, kardeş kardeş geçiniyorlar, Güney Kürdistan’ın(?) temellerini atıyorlar; sonra Kuzey’in(?) icabına bakacaklar. Bir zamanlar, nerde görseler başını ezmeye çalıştıkları, PKK/Kadek/KontraGel ile de sulh ilan ettiler ortak düşmana karşı. Tek yumruk oldular yani uzun lafın kısası. Allah, çarşınıza pazar versin.


Şimdi, bu, biti kanlanan bölge başkanı, o bir zamanlar kapısında yattığı koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletine kafa tutuyor. Türkiye Irak’a girerse, bir sınır ötesi harekat düzenleme hatasına düşerse, Türk askerini çiçeklerle karşılamayacakmış. Emin ol Mesud Efendi, Mehmetçik de sana çiçeklerle gelmeyecektir. Gönül arzu etmez, ama şayet böyle bir durum olacak olursa çiçek gibi açılacağın kesin yalnız, buna emin olabilirsin.


Uğur Mumcu, -tıpkı birçok kitabı gibi- bir başucu eseri olan “Kürt Dosyası”ında*, daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk zamanında, 16/Temmuz/1930’da, Barzani şeyhi Ahmed’in, “Oramar Ayaklanması”nı başlattığını ve Mehmetçik’in kışlasını bastığını yazar. “Herki” ve “Cirgi” aşiretleri de Barzani’ye destek vermişlerdir. Tabi ki Gazi, bunların tepelerine binmiş ve isyancılar soluğu İran topraklarında almışlardır, arkalarına bakmadan. İşte bu Barzani Mesud da o dedelerine layık bir torun-oğul olduğunu göstermektedir bugün. Kumaş bellidir yani.


Gelelim, yazı başlığımdaki teşekkür meselesine. Maalesef ve çok acıdır ki, bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakanı olan zat ve müstakbel başbakan ve Dışişleri Bakanı Bay Abdullah, yukarıda sözünü ettiğim beylerle görüşebileceklerini, çözüm yollarını, kendileri ile diyalog halinde arayabileceklerini beyan buyurdular. Bu millet size hakkını helal etmeyecektir beyler, hakkını helal etmeyecektir. Siz nasıl olur da, ellerinde on binlerce vatandaşımızın kanının lekesi ile dolaşan insan suretindekilere yardım eden, onların hamiliğine soyunan, aşiret liderleri ile bu aziz devletin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı sıfatınızla görüşebilirsiniz? Tamam anladık birçok değerimizi yıkıp-attınız ama bu kadar da olmaz, inanın, bu son yaptığınız size bile yakışmıyor. Bu milletin elleri, her iki cihanda yakanızda olacaktır, aklınızı başınıza devşiriniz.


Genelkurmay Başkanı, tüm o devlet adamı tecrübesi ve duruşu ile gerekeni söylemiştir. PKK’ya açıktan destek veren aşiret reisleri ile benim görüşeceğim hiç bir şey olamaz demiştir. Madem hiçbir şey bilmiyorsunuz bari örnek alın. Beni bile, nerede ise darbe çığırtkanı yaptınız ya helal olsun size.


Ey, Barzani-Talabani biraderler; size teşekkürüm ise şudur ki siz olmasaydınız belki de biz, bu kadar olduklarını anlayamayacaktık. Siz, açıkça ifade ediyor ve diyorsunuz ki: “Türkiye’deki seçimlerde mevcut iktidar devam ederse diyalog yollarımız ve barış arama çabalarımız sürer ama milliyetçiler iktidara gelirse iletişim kesilir.” Ben de diyorum ve diliyorum ki “bu millet beş sene önce yaptığı hatasını geç de olsa anlamıştır. Bugün yapılan seçim anketleri bunu açıkça göstermektedir.


Seçim gününe kadar, -evvelen ve bizzat sizin sayenizde- Bay Başbakan ve Bay Abdullah, kumaşlarının kalibre ve evsafını daha net gösterecek ve bu aziz millet de gereken dersi sandıkta kendilerine verecektir. Benim, bundan hiç şüphem yoktur. Siz sonrasında kiminle, nasıl diyalog sürdürürsünüz, inanın onu biz düşünmeyeceğiz.”


*Uğur Mumcu, Kürt Dosyası, Tekin Yayınları, 13.Baskı,1995.


** http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=26772

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..