Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '22

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

DÖRT AYAKLI MİNARE

    DÖRT AYAKLI MİNARE        

(Hayata Mektuplar-11 )

                             "Minareler gökyüzüne yazı yazacak kalemler gibidir."

          Yakın geçmişteki terör olaylarının da etkisi ile Diyarbakır'daki "Dört Ayaklı Minare"yi öğrendik. Ama hakkında fazla bir bilgimiz yok. Görevleri nedeni ile Diyarbakır’da bulunan evlatlarımızın bu yıl ziyaretlerine geldik. Diyarbakır'a geldiğimizde, evlatlarımız tarihi ve turistik yerleri gezdirdiler. Bu çerçevede "Dört Ayaklı Minare"yi de gezdik. Gördük ve resimler çektik. Okuyanlarımızın da bilmek isteyebileceklerini düşündüm. Öğrendiklerimi kısaca anlatmaya çalışayım.

          Cami ve dört ayaklı minaresi, Akkoyunlu Sultanı Padişah Kasımhan tarafından 1500 yılında inşa edilmiş. Kasım Padişah Camii (bugünkü adıyla Şeyh Mattar Camii), bugüne kadar hiçbir bakım onarım görmeden ayakta kalabilmiş. Caminin tek minaresi olan "Dört Ayaklı Minare", cami ile aynı zamanda, aynı kişi tarafından yaptırılmış.

          Minarenin bazalt taşlarından inşa edilen ve yaklaşık 23 metre yüksekliğinde olan üst yapısı var. Yine bazalt taşından yapılan dört adet 2,5 metre yüksekliğinde ve 0,54 metre çapında silindirik sütun üzerine oturtulmuş. Minareyi benzerlerinden farklı kılan en önemli özelliği de budur.

          Akkoyunlular’ın en önemli anıtsal eserlerindendir. Şeyh Mutahhar’ın kabrinin bulunduğu arsa üzerine inşa edilmiştir. Dört ayaklı minaresiyle ün yapmıştır. Anadolu’nun tek dört ayaklı minare örneğidir.

          Dört ayak, dört İslam mezhebini simgeler. Bir inanışa göre yedi defa sütunların altından geçenin dileği kabul edilirmiş. Ben orada olduğum sürede bir kaç kere minarenin oraya gittim. Böyle bir inanç olduğunu duymuştum. Ancak sütunların altından geçmedim. Nedense böyle şeyleri batıl buluyorum.

          Hasan Paşa Hanı’nın yanındaki dar bir sokak içerisinde bulunan Cami, kare planlı ve tek kubbelidir.

          2015 yılında çıkan bir çatışmada minarenin sütunları zarar görmüş. Diyarbakır Baro başkanı Tahir Elçi, minarenin önünde bir basın açıklaması yaptıktan sonra silahla vurularak öldürüldü. Bu kadim şehrimizin terörle anılması çok üzücü olmaktadır.

          Diyarbakır’a gelen yerli ve yabancı turistlerin görmeye gittiği ilk tarihi eserlerden biri olan minarenin iki ayağı kurşunlardan tahrip olmuştur.

          Diyarbakır İnşaat Mühendisleri Odası, minarenin deprem yükleri altındaki davranışını incelemişler. Minareyi eşsiz kılan en büyük özelliği, dört adet silindirik sütun (ayak) üstüne oturtularak yere sabitlenmesidir. Dinamik analiz sonuçları minarenin bu dört ayak üzerinde sallanma davranışı göstereceği, sallanma davranışının minarenin şiddetli depremlere dayanmasını sağlayacağını göstermiş.

          İnşaat Mühendisleri Odası, Dört Ayaklı Minare’de, çatlayan taşlarının onarımı yapılmaz ise daha fazla hasar görüp kısa sürede yıkılmasından endişe duyulduğunu belirtmektedir. Dört Ayaklı Minare’nin bir an önce bakım ve onarımın yapılması için yetkili kurum ve kuruluşlara çağrı yapılmaktadır.

          Bu semte giden herkesin bir tarif ve buluşma noktası bu minare olmaktadır. Minare caminin kuzeydoğu tarafındadır. Bugün ise yol ortasında kalmıştır.

          Bu bölgeye daha önce gelenler, en çok dikkat edeceğiniz hususun telefon, saat, cüzdan gibi kıymetli eşyalara çok dikkat etmemiz gerektiğidir. Bunların bir anda ortadan kaybolması tehlikesi olduğunu söylemektedirler. Bu nedenle mümkün olduğunca çocuklardan uzak durmanız gerekmiş.

         Turizmciler "DİYARBAKIR’DAN ONU GÖRMEDEN AYRILMAK YOK" diyorlar.

         Diyarbakır'da bulunan, ne yazık ki bir silahlı çatışma nedeni ile dikkatimizi çeken "Dört Ayaklı Minare" hakkında öğrendiklerimiz bunlar. Dört ayaklı da olsa bu minaremizde gökyüzüne yazı yazacak kalemler gibi durmaktadır. Dileyelim ki gökyüzüne yazılacak bu ilahi yazılar terörü bitirme yönünde olsun.

          Konumuz cami ve minare olmakla birlikte, terör konusuna temas etmeden geçemedik. Can sıkıcı, üzücü terör konusunu şimdilik unutalım. Yine cami, cuma ve vaazla ilgili bir anlatı ile azıcık tebessüm edelim.

          Kamil efendi at bakıcısıdır. Bir cuma günü, camiye gelir. Bakar ki, hiç kimse yok!

Vaaza hazırlanan hoca, cemaat olmadığını görünce, Kamil efendiye sorar;

          - Senden başka kimse yok. Ne dersin? Vaaz edeyim mi, yoksa etmeyeyim mi?"

 Kamil efendi;

          - Ben seyisim, bu işlerden anlamam. Benim 20 atım var. Hepsi kaçıp gitse biri kalsa, onu ihmal etmem, yine bakarım."der.

Bunun üzerine hoca, uzuuun uzun vaaz eder. Namaz sonrası Kamil efendiye sorar;

          - Nasıl vaazımı beğendin mi?

Kamil efendi şöyle der;

          -Ben seyisim, vaazdan anlamam. Ancak ben, 20 atın suyunu ve yemini bir ata verip onu çatlatmam...

          Umalım ki, biraz tebessüm olsun, okuması kolay olsun, okuyanlarımız üşenmeden hızlıca okumuş olsunlar.

          Sonraki yazımıza (Köyüme Mektuplar-12) ile devam edelim.

          Bütün köylülerimi ve arkadaşlarımı sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Osman COŞKUN

 
Toplam blog
: 14
: 81
Kayıt tarihi
: 14.08.22
 
 

Ben Osman Coşkun. Osmaniye ili, merkeze bağlı Cevdetiye kasabası doğumluyum.Lisans mezunuyum. 35 ..