Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Dün vardık, bugün yokuz

Dün vardık, bugün yokuz
 

"RESİM:ALINTI"Hastalıklı, alacalı, tutkulu, alıngan, gözü yaşlı, yüreği çorak, karanfilleri solgun,


“Atlıkarınca dönüyor dönüyor
Dünya durmadan dönüyor dönüyor
Yalnız dönmeyen bana sensin
Bekliyorum hep sen neredesin”

Radyoda çalmaya devam eden şarkının sözleri içinde kaybolmuştu Şafak.

”Neredesin yeşil gözlüm?” diye mırıldandı belli belirsiz.

Bak karanfillerde soldu vazoda aşkın rengi gibi. Aşkın sabun köpüğü gibi eridi gitti mi? Ağardı mı sevdanın rengi yüreğinde? Yok, yok mümkün olamaz böyle bir şey. Bitemez bir filmin ya da bir romanın sonu gibi.

Telve renkli badem gözlerin. Boyun posun. İnce, narin parmakların. Zarif ayak bileklerin. Karanfil kokulu tenin. Ah, nasıl da özledim ayrı ayrı her birini, bir bilsen.

Her çiçek güzel olmaz bu kadar yavaş yavaş solup kuruduğunda. Yalnızca karanfiller. Sen kendi ellerinle ekmiştin gönül bahçeme. Pembesinden, kırmızısından, beyazından. Tek tek dermiştin. Yalan mıydı sevgin? Mazide mi kaldı yani? İnanmak hiç de kolay değil. Çarşıya ya da annene gitmişsin gibi. Her an anahtar dönecek kapının kilidinde ve sen, papatyalarla gireceksin bu sefer içeriye. Ben kanepede miskin miskin oturup radyoda çalan şarkıda kaybolacağım aynı bugün ki gibi. Gelişinle canlanacak tüm uzuvlarım. Koşup sarılacağım sana. Öpüp koklayacağım yeniden yeniden. Mümkün olsa içime sokup sineme yerleştireceğim seni, Neva.

Kopardın ama tüm karanfilleri hoyratça, acımadan. Özümsemem zor, hem de çok zor bu gidişin nedenini.

Yoksun sevgili. Gidişin büyük bir suskuya dönüştü tam şuramda. Sensizlikse derin bir hiçliğe dönüştü benliğimde. Serseri bir mayın gibi sürükleniyorum oradan oraya. Her an patlamaya hazır gibiyim. İnfilak edecek ve kendi kendimi imha edeceğim elimden gelse. Gelmiyor. Cesaretim yok buna. Korkak de, beceriksiz de. Ne dersen de. Sadece yazıyorum kurşun kalemimle bulduğum ufak tefek kâğıt parçalarına kalbimde iyileşmesi imkânsız yaralar açan mazi kırıklarını.

Gülmek, konuşmak, yemek içmek, çıkıp dolaşmak gelmiyor içimden hem de çok uzun zamandır. Kapının arkasında duran çalı süpürgesinden farkım kalmadı inan. Onun kadar derbeder, onun kadar perişan, onun kadar bakımsızım. Aynalara küstü yüzüm. Kendimi unuttum bırakıp gidişinle. Yanlış anlama terk edilmek değil bana bu kadar koyan. Sevginin hiçliği.


NevaNiçin gittin benden? Akla yatan tek bir sebep göster ben de vazgeçeceğim sevmekten seni.

Akşam ezanı okunuyor işte. Yine gün geceye karışmak üzere. Abdest alıp namaz kılacağım. Yüzüm kıbleye dönük dualar edeceğim. Doğacak gün aydınlanır belki kabul olur da dualarım. Umut hep vardır değil mi sevgili Neva? Dudak kıvrımlarına yayılan alaycı gülümseme. Hayır, bunu yapma bana. Asla alay etme sana hissettiğim büyük sevgimle. Hayret düşlerimde bile canımı bu kadar yakarken hala nasıl oluyor da bu kadar derinden sevebiliyorum seni? Neden senden başka hiçbir şey yok dualarımda?


”Gitme yüreğimden, diyeceğim. Üç vakte kadar gel fincan dibindeki telveye inat, diyeceğim.”

Yine duymayacaksın sus gelmiş ağzımdan çıkan kelimeleri. Gelmeyeceksin. Biliyorum. Son serzenişlerim. Kırgınlıklarımın başlangıcı.

Amansız bir sevda benimkisi ayırtındayım. Hastalıklı, alacalı, tutkulu, alıngan, gözü yaşlı, yüreği çorak, karanfilleri solgun, dili suskun.

Sen ve ben.

Şafak ve Neva.

İki kişi. Biri erkek, biri dişi.

İki sevgili.

İki hasım.

Belki iki dost akıp giden zaman sarnıcında.

Bak, atlıkarınca dönüyor hiç yorulmadan. Dünya da öyle. Bir tek sen, dönmeyen sensin bana.

Sen ve ben, bizdik evvel zaman içinde. Dün vardık, bugün yokuz. Şehrin bin bir gece masallarından biriyiz bundan böyle.

27.04.2010

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..