Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dünyaya bir Kaan geldi.

Dünyaya bir Kaan geldi.
 

Bu yazıyı niye yazıyorum biliyor musunuz? Bir torunum oldu: KAAN …
Allah adıyla büyük yaşantılara eriştirsin. Onu karşılamak için İstanbul’a gittik… Bu yazı o’nun hikayesi.

Ortadan biraz kaybolduk ya, ortalık yine toz duman olmuş mu, diye baktık .Yok, eski tas, eski hamam … Ufuk öğretmen, Divan’ını tamamlıyor…  Nil, sözcüklerin dibinden vurarak yeni şiirler avlıyor; Nedim Hoca hakeza… Aynacı, Halk Edebiyatını iyice benimsemiş…  Fakat, sanki unutulmuşuz gibi… Veya bize öyle geldi.

Ne o iki gün yok olduk ; daha zıbarmadık… (Belki biraz zıbarma takliti yaptık…) ama o ne! Sanki ölmüşüz; ölmüşüz de gömülmüşüz. Oldu olacak şurada iki gün diye, İstanbul’a gittik; kaç gün kaldığımızı biz bile unuttuk. Döndük dolaştık Kürkçü Dükkanı’na geldik. Bu arada bizim arkamızdan epey film çevirenler olmuş. Bu işe MB’ nın kafası atmış, bizim bir yazımızı kaldırmışlar. Aslında, baştanbaşa haksız bir hikaye ya, neyse anlatabildik galiba. Ama öyle küçük davaların üzerinde duracak adam değilim.

Diyeceğim şu ki, bir torunum dünyaya geldi. Bu, ilk … Sonuncu mu bilemem! Paşa gönülleri bilir ama; böyle milleti,  “sezeryan” diyerek  kesip biçerek alırsanız; sonunda kesecek millet bulamazsınız, söylemesi benden… Bilen bilir bu “SEZERYAN” davasını MB’da açarak milleti uyandıran da benim yazılarım olmuştu. Ondan sonra, Sezeryan yapılsın mı, yapılmasın mı; Kürtaj gerekli mi, değil mi, diye kıyametler koptu da… Bazıları, “Sen ne karışıyorsun bu işlere …”demeye getirdi. Ama , Hoca’nın kurallarından biri daha burada işledi : “Sorun olmayan şey sorun olmaz…” Sonunda da bir şey olmaz. Ama iş bir “Dreyfus Davası” ise asırlarca sürebilir.

Kaan bebek tam randevu verildiği günde, 9 ay 10 günde, Darüşşafaka’daki o ünlü Hastane’de (isim veremiyorum herhalde!)  ala-i vala ile Profesörlerin eline avdet etti. Ondan sonra ne şenlik ne şenlik… Tabii,  çığlıklarıyla, simsiyah saçlarıyla (oğlan neredeyse aynalı, taraklı  doğacakmış be… ) Ne de olsa Çerkez delikanlısı be (Aslında yarısı öyle…)

İşte ortalardan kaybolmamızın, nerelerde olduğumuzun bilinmemesinin asli nedeni budur. Yoksa Cehennemin dibine gitmedik; şunun şurasında İstanbul’a gittik ve İstanbul trafiğine üç beş kez ağzına kadar daldık ki, cehenneme gitmekten farksızdı…  Şu İstanbul’un trafiğine bir şeyler yapsınlar, yoksa o millet yakında… Neyse ben söylemiyeyim, millet denilen, … o işin sonunun nerede  biteceğini bilir.

Bu trafik sorunu çözümlenmezse, İstanbul’da AKP için tehlike çanları çalar; ve gelecek Belediye seçimlerini, AKP’nin o kadar yatırımlarına karşın, Mustafa Sarıgül ! alabilir… “Bu da Nereden Çıktı” demeyin. O adamın  şansı var, diğerlerinin ise hiç yok… Alın size iki taşın arasında bir Siyaset Fırlatması..!  Ne derler Anadolu’da “al bu taşı boya, nerene dayarsan daya…” Bu siyaset işi, biraz netameli iştir; dikkat etmek gerekir.

Nasıl çözülür bu yol işi, bu trafik işi? Her işe bir çare bulduğumuz gibi bu işe de bir çare bulduk..! Her ana yolun altına, yeraltından bir de geliş yolu yapın! Bir o kadar da park yeri… Bir de üste teleferik . İşte bu kadar basit..!?

Gelelim , Kaan bebeğe, (Nerede kalmıştık? Trafikte…!) Nerede bırakmıştım yazılarımızı : 29.Eylül’de … Bugün günlerden ne: 9.Ekim… İşte bu tarihler (29.Eylül-5.Ekim)  bizim İstanbul serencamımızın izleri ve de günleri. Bunları tek tek anlatmak isterim de, ben de yürek yeter mi, Ya sizde tahammül…? Hele bir başlayalım bakalım.

Kaan bebeğin geleceğini elbette aylar önce biliyorduk. Fakat şimdilerde Doktorlar ,Maşallah, doğum gününü kendi takvimlerine göre günü gününe ayarlamışlar. 1. Ekim.2012, Pazartesi günü için randevu vermişler. Ya  daha önce doğum sancıları tutarsa… Doktorlar bu işin de çaresini bulmuşlar. Alıyorsun bir hap, ağrı mağrı kalmıyor… Sonra bekle Allah bekle… Valla şaka maka , tam tamına 9 ay on günü tamamladılar. Hem de tatil gününe rastgetirmemek şartıyla… Doğum Pazartesi olacak. Tabii, sezeryanla… Şimdiki moda o ya ; gel de doktorlara itiraz et. Doktorlar “Sezeryan” derlerse ; Bakan Hanım’ı bile olsa onları dinlemeye mecbursun. Başka çaresi yok. Ancak Amerika’ya kaçıp gidersen, kurtulursun ellerinden.  Yoksa o büyük Doktorlara nasıl kafa tutabilirsin!

29.Eylül Cumartesi, sabahı, benim Hanımın Bandırma’da ağrıları tuttu… Şaka maka değil. Kızcağızın zaten altta iki dişi kalmış. Bir tanesi daha sallanmaya başladı ki; nafile… Hemen Dişçi’den randevu aldık. Dişçi Erdek’te … Diş çekilecek… Hazırlık filan yapıldı. Bilmem , diş çektirmek mi zor yoksa Sezeryanla doğurmak mı? Benim Hanım’a göre Diş çektirmek daha zor… çünkü çektirirken, çektirdikten sonra epey zırıltı çıkardı. Ondan sonra atladık arabaya, doğru Bandırma’ya, öğleden sonraki  15.30 Feri-Botuna yetişmeye … Hanım evden bir gece önce yaptığı yalancı dolmaları (patlıcan dolmaları nefistir!) ve tereyağlı, kaşarlı, ıspanaklı gül böreklerini de yüklendi… Daha başka neler yüklendi ben saymayayım ; doğru taksiye.. Aşağıya…

Limana geldik ki ; hani koca feribot gidecekti..! İDO bunu her zaman yapıyor. Kala kala küçücük bir deniz otobüsüne kaldık mı? Ne yapalım , “Yüzerek gideceksiniz…” deseler ,ona da razıyız. Başka çare yok. Yer bulduk. Gemiye binmeden önce oğluma telefon ettim. “6 sıralarında Yenikapı’da olacağız, Sen istersen gelme biz Bahçeşehir  otobüsüne atlar  geliriz…” dedim . Bir güzel tersledi. “Ben sizi mutlaka alırım baba..”dedi. Ne güzel. İyi bir yolculuk. Hava güzel, deniz sakin. 2 saat 15 dakika sonra Yenikapı’da İstanbul’a ayak bastık. Baktık oğlum bekliyor. Sağolsun.

Ondan  sonra Bahçeşehir yollarına revan olduk. Git Allah git…Git Allah git… Milim milim, adım adım…  İstanbul artık ucu bucağı olmayan bir kent. Git Allah git… Belki 60 dakika, belki 1 saat 20 dakika sonra Bahçeşehir denen semte ulaştık ki Aman Allah. Kocaman bir kent… Neyse hepsini bu günde mi anlatacağız? (Devamı var) 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..