- Kategori
- Spor
Türkiye Futbolcu harcama fabrikası
"Ben her zaman bir hocaya ihtiyaç duydum ama hiç olmadı." (Alex)
Türkiye’de takımlar birer kağıt eritme makinası olmuş, kendi içine giren futbolcuları bir iki yıl içinde laçka hale getirip; çöplüğe atılacak duruma sokuyor…
Şu manzaraya bir bakınız.
Galatasaray’ın onlarca yerde alt takım çalıştırma ve yetiştirme yerleri vardır. Galatasaray’da alttan gelme, genç takımlardan gelme kaç futbolcu görüyoruz?
Fenerbahçe’nin de, Beşiktaş’ın da ve Anadolu takımlarının da çok güzel alt yapıları, genç takımları var; gençler yetişiyor, ama sonra da ziyan zebil olup gidiyorlar… Ancak şöyle haberleri ender işitiyoruz:
“Yaz transfer döneminde Samed Yeşil ve Nuri Şahin'i transfer eden Premier Lig ekiplerinden Liverpool, Futbol Prensi yarışmasının galibi Emin Altunay'ı Liverpool Akademisi bünyesine kattı.”(1)
Gördünüz mü? Evet , gençler yetişiyor. Çok iyi gençler yetişiyor ama çoğu da Anadolu’nun tarlalarında kaybolup gidiyor. Emin Altınay gibi; Galatasaray’lı Semih gibi… yıldızlaşan futbolcular ender olarak yerlerini alıyorlar. Ondan sonra…
Ondan sonra , çark çalışmaya başlıyor. Özellikle İstanbul takımlarındaki yabancı oyuncular, İstanbul’u tanıdıktan; Reina’ı gördükten sonra akılları başlarından gidiyor. Ondan sonra, vur patlasın çal oynasın gidiyor. Takımların Reisleri durumu çakarozladığında durum fena halde alışkanlık kespetmiş oluyor. Futbolcu zaten duruyor . “Oğlum oynasana…” , “Oğlum koşsana…” O koç gibi delikanlı zaten çoktan Türkiye tatiline başlamış bulunuyor… Ondan sonra artık; vur patlasın çal oynasın, bu tatil böyle geçer hesabı, futbol tarlalarını “Bodrum..Bodrum…” yapıp, Türkiye’yi de tatil yeri sanıp, doksan dakikayı sahada dolaşmakla geçiriyorlar . O büyük futbol koçları, büyük futbolcular … Zamanla oluyorlar birer kuzu ve İstanbul dilberlerinin elinde eriyip gidiyorlar…
Ondan sonra Futbol yöneticileri istediği kadar bağırsın çağırsın: Gitti bizim yine milyon dolarlar… Evet, gidiyor milyon dolarlar… Ve bütün büyük kluplerin çoğu ne yazık ki ilan edilmemiş iflas halleriyle idare etmeye çalışıyorlar. Tümü de borçlu olduklarını ilan etmekten çekinmiyorlar… Borçları da öyle böyle değil… Bir fabrikatör bu kadar borçlansa, onu çoktan ipe götürürlerdi. Ama bunlar üç büyükler, ne yaparsınız? “Siz iflas ettiniz, sizin takımı kapatıyoruz…” diyebilir misiniz?
Hele diyin bakalım; ertesi gün 100 bin kişi kapınızın önünde birikip bağırmaya başlarsa, nereye kaçacağınızı bilemezsiniz.
Onbinlerce dolar yabancı oyunculara peş keş çekiliyor. Futbolcu ala-u vala ile geliyor. Hava alanında binlerce taraftar tarafından karşılanıyor, omuzlara alınıyor.. . Bir ya da iki yıl sonra futbolcu durunca, tehditler başlıyor, ceza vermeler; saha dışına almalar… Gerginlikler… Sonra da futbolcu artık hiçbir şekilde oynamıyor. Oynamayınca satmak istiyorsunuz. Oynamayan futbolcuyu kim satın alır? Eninde sonunda , beleş fiyatına ya Ruslara, yada Araplara satıyorsunuz… Yazık oldu Ali Efendiye!
Bunun nedenleri neler?
Bir kere bilelim ki, bu memleket bir insan harcama memleketi. Bak bakalım hapishanelerinde kaç tane başkomutan, kaç tane paşa, kaç tane bilim adamı, kaç tane gazeteci yatıyor?
Hapishaneleri insan almıyor. Niye? Hapishanelerdeki hayat dışardan daha iyi de ondan. Adamın parası, pulu yok… Ohh… sohbet bol, her türlü eğitimi alıyor (hırsızlık, esrar satıcılığı vs., vs….) Yeme içme o biçim. Kuru fasulye bol… Adam niye çıksın dışarıya. Dışarıda ne var be… Bir rezilliktir gidiyor.
Dışardan gelen futbolcular da aslında Türkiye’den bir türlü ayrılmak istemiyorlar. İstanbul’da Reina var… O kadar bar, kabare, meyhane… Ne istersen… Nasıl bırakılır bu memleket?
Hatta bir kısmı sonunda küçük takımlara bile razı olup kalıyorlar.
Kasımpaşa niye durmadan galip geliyor dersiniz?
Memleket insanları ; takımlar futbolcuları ziyan zebil edip bırakıyorlar. Memleketim insan harcama çiftliği ve aynı zamanda futbolcu harcama tarlası…
Bunlardan ancak bir kaçı , Türkiye’nin gerçek anlamına vakıf oluyor ve Türkiye’den “Filozof” olarak çıkıyorlar.
Bakın şu Alex’in haline. Hiç serseri hali var mı be. Aksine, Türkiye onu gerçek bir filozof yaptı çıktı. Aslında derler ya… Aslında futbol gerçek bir “Zeka Oyunu”dur. Bunu çoğumuz bilemediğimiz için, babalar haylaz çocuklarına, “hiçbir şey olamadın, bari bir futbolcu ol…” diye yakalarını bırakırlar. Ama bilmezler ki, gerçek futbolcular , gerçek filozofturlar… Onlar aslında futbolun şiir gibi oynanması gerektiğini bilirler. Büyük Futbolcular, sanki futbol oynamazlar, sahada şiir yazarlar… Onları seyrettikten sonra , gözler bayram yapar… İnsanlar, Fenerbahçeliler, sahaya daha çok Alex’in üç beş dakikalık da olsa, serenatını seyretmeye gelirlerdi. Şimdi o da gidiyor…
Ama Kuyt var diyecekler. Onu da görürüz…
Beşiktaş’da Ricardo Quaresma'ya ne oldu? Adamı küstürdüler bir türlü futbol oynatamadılar. Beşiktaş düştükçe düştü; şimdi Queresma’dan medet umuyor. Bu saatten sonra ne olur ki? Kim kimle oynayacak bakalım? Birisi ötekini eline aldı ama, nafile…
Türkiye bir insan harcama makinesı, futbol takımları da öyle. Niye? Bana değil , nedenini Başkan Aziz’e sorun… O her şeyi bilir. Taraftarları da Maşallah ona çok güvenir. Türkiye’yi de zaten Sayın Aziz gibi büyük insanlar idare ediyor. Hepsi de çok aziz olsunlar.
Taraftarlar onları seviyor… Türkiye onları seviyor!
Ya ya ya; şa şa şa ; Galatasaray, Cim bom bom… Nerde benim sarı-kırmızı takkem………………………..
Kaynak : http://www.gazeteport.com.tr/haber/110533/liverpoola-4-turk#ixzz28mR4lFr0