Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Haziran '14

 
Kategori
Felsefe
 

Düşüncenin en üst modeli: Düşüncesizlik!

Düşüncenin en üst modeli: Düşüncesizlik!
 

Bir şeyi bir imgeden uzak olarak gözlemleyebilir misiniz? Her insan biraz gönülden hastadır. Çünkü benlik duygusundan sıyrılamamıştır. Bu insan için olayları kendi çıkarı, hazzı ve kendi adına biçtiği dini ideolojik siyasi ve insani değerlerin ışığı altından soluk bir şekilde yorumlamasını sağlar.

Öznel bir imge ve öznel bir anlayışa ait değerler ile yapılan yorum mutlaka yanlış ve ya eksiktir!

Bugüne dek toplumlarda en çok anlaşılmaz ve yalnız insanlara düşünür denmiştir. Aslında bu insanlar tarafından anlaşılmamalarının belirtisidir. Çünkü daha düşünmeyen bir insan insanlık, düşünceyle başlayıp en son onu da aşan bir insana ancak "çok düşünen" damgası vuracaktır. Çünkü yine kendi öznel imgeleri sayesinde aklı aşma durumunu anlamayacaklardır. Asıl gerçekte en doğru bakış açısı, gerçeğin gözlükleriyle olaylara bakabilmek bunun içinde benlik duygusu ve şahsiyetimizden sıyrılabilmek gerekir. İşte bu çok büyük gözlem ve kendi üzerinde çalışmadır. Yıllarca çalışmak ve kendini bilmeye yönelik dikkatin ardından insan aslında benlik duygusunun sandığı üzere kendisi olmadığını net bir şekilde müşahade edecektir. Günlük yaşamınızda zaman boyutunu bir an için aklınızla durdurup gidişata yapacağınız küçücük bir gözlem ile fark edeceksiniz ki, aslında verilen tepkiler ve irade ile yapıldığı zannedilen eylemler aslında birer tekrardır. Ve aslında zaman içerisinde değişen hiç bir şey yok ! İşte bu değişmeyen şey sizin benlik duygunuz ile yaşadığınız hayattır.

Bu sayede benliğiniz ile özdeşleştirdiğiniz var olma güdünüzden sıyrılırsınız. Benlik karşıt olmayı çatışmayı sever. Çünkü basit bir mantık ile işler, eğer karşıtı varsa kendisi de vardır. Bu durumda mutlak surette ya bir sahip olma güdüsüne ya da tepki gösterebilme özgürlüğüne ihtiyaç duyar. Bu sayede var olduğunu duyumsar. İşte varlık duygusunun benlik ile perdelenmesi böyle olur. Zaman içinde bu ikisi arasında fark görülmemeye başlanır. Ve yine bu yüzden, artık varlık sizin için zaman zaman algılanmış bir şey olur. Bu da size önemsiz hissettirir. Ve önemli hissetmeniz için benliğinizi besleyecek her şeyi sıklaştırarak daha çok "var olma" duyumsanır. Bu öznel ve farkında olunmayan durum artık sizin düşünce dünyanıza hükmeder. Düşünceleriniz tamamen benlik duygunuzun esiri olur. Bunlar bazı zamanlar isabetli görünseler dahi, tam manasıyla inanç yakalanamaz. İşte insan kendi zamanını bir an için durdurduğunda, kendi hayatının tekrar ve boş bir hevese dayanan kişisel görünümünün bayalığını fark ettiği ilk anda gerçek manada "Var Olur!"

"Benliğinden emin olmadığında, varlığından emin olursun."

Bu yüzden insanoğlunun gelebileceği en büyük nokta hiçlik ve düşüncesizliktir. İnsan benliğinden sıyrıldıkça her şey kendi gözünden değil "Olduğu haliyle" görmeye başlar. Burada kendine ait bir düşüncesi yoktur. Ona yön veren yalnızca gördükleri karşısında keskinleşmiş olan sezgi, düş ve duygularıdır. İşte Hz. Mevlana'nın "Akla akılla veda etmek" diye açıkladığı yol budur. Anlamak kalbin işidir. Akıl kayıtları sınırlıdır.

"And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir."(Araf 179)

 
Toplam blog
: 3
: 664
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

Bire doğru yolda. ..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara