Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün oscar ödülleri projesi:)

Oscar dedim aklıma geldi. Neden Blog Yazarları oscar töreni yok, neden değişik dallarda onlara da ödül verilmiyor? Arz talep meselesi galiba. Sinema izleyenler ara sıra blog okusalar ve blogların okunma sayısı milyonları bulsa, iyi bir sektör halini alıp, birileri para kazansa, televizyonlarda haber bültenlerine girse olur her halde... Ne güzel olur ama. En iyi blog, en kötü blog, en alaycı blog, en ciddi blog, en romantik blog, en bilimsel blog, en komik blog, en acıklı blog, en sahte blog, en gerçekçi blog, en erkekçe blog, en kadınca blog vs. vs. Gözümde canlandırıyorum da harika olurdu. Hadi gerçekleştirelim şunu... Tutun bir tarafından, el atın...

Merhaba e-günlüğüm; merak etme olur ileride.

Bu gün ilginç bir olay yaşadım. Bir kurumsal abonemin dükkanının önünde durmuş sohbet ediyoruz. (boşluk bulduk) Bir adam yanaştı ve "abi burada kadın sığınma evi var mış, nerede biliyor musun" diye sordu. "hayır burada yok" diye cevap verirken Adamı baştan aşağı süzdüm. İyi giyimli idi ama içinde insan yoktu. (Mevlana'dan alıntı) Şivesi bozuk, traşsız ve bakımsız dı. (küçümsemiyorum, yapabileceğini ve yapması gerekeni yapmamıştı onu ima ediyorum) Sonra diğer versiyonunu, "Mor çatı varmış buralarda o nerede acaba?" diye bir daha sordu. Ben tebessüm ettim. Anlaşılan kadıncağızın tam olarak nerede olduğu bilinmiyor... Burada değil Kadıköy'de o" dedim. Ama bir yandan da tereddüte düştüm. "Yazıktır adamı yanlış yönlendirmeyelim" diye düşünürken Tan (abonem) sordu "hayrola hemşerim yenge mi gitti" dedi. Adam gülümseyerek "evet abi dün akşam tartışmıştık, işler kötü, sinirler bozuk malum. O da çocuğu alıp gitmiş" diye cevap verdi. Tartışmanın detaylarına girmedi ama kadıncağız çocuğu alıp gittiğine göre iyi bir tartışma olmuş... Tan devam etti. "kötü bir şey yok değil mi, eğer kavga falan ettiyseniz seni orada tutar, polise teslim ederler" dedi. (ağzından laf alacak ya) Adam kızardı "yok abi öyle bir şey" dedi ve hafifçe uzaklaşmaya çalışır gibi oldu. Sonra ben devreye girdim ve "bak kardeşim şuradan sola dön, ilerde solda muhtarlık var. En iyi o bilir, sen git oraya sor" dedim ve amca "sağolun" deyip gitti. Cık cık cık. Vay be... İyi ki benim dövdüğüm kadınlar gitmedi bu evlere. Karizma, prestij, iki paralık olurdu. Kodumu oturturum...

Değerli e-günlüğüm; inanma sen benim hakkımda benim yazdıklarıma, kadın falan dövmem ben. Severim hepsini. Hatta dinletmeden, dinlemeden güvenerek severim... (sadece takip edip fotoğraflarını çekerim.)

En çok sorulan soru: Herkesi dinleyebilir miyim? Kim, neyi merak ediyor? İşadamları personelini, yeni evlenecek olanlar sevgililerini dinletiyor. Telefon dinleme yazılımları ve böcek tespit cihazlarıyla ilgili talep son 6 ayda yüzde 60 artış gösterdi. Artışta Ankara ve İstanbul başı çekiyor. Ses kayıt cihazlarını ağırlıklı olarak işverenler istiyor, bürokratlar ise böcek tespit cihazlarını. (ntvmsnbc) Birbirimize güvenimiz olmadan nasıl yaşarız ki? "Kendine güveni olmayanın başkalarına da güveni yoktur" derim asırlardır. (bir yer de yazmaz ama yaklaşık üç asırdır söylerim) Bu dinleme merakını anlayabiliyorum ama sonucu çok merak ediyorum. Diyelim ki adam sevgilisini dinlemeye aldı ve başka bir erkekle birlikte olduğunu tespit etti. Hatta cihaz "ah, oh, bir daha, çok güzel" gibi sesleri ulaştırdı. Sonra? Eline koz geçirip kadını dövecek mi, yoksa kendisini mi sorgulayacak? İşverenler personeli dinleyip ne yapacak? Mesai saatinde personelin iş dışında başka şeylerle uğraştıkları için onları işten mi çıkaracak yoksa, yapılanmasının yanlış olduğunu anlayıp yeni bir düzenlemeye mi gidecek?... Tabiki suçlu her zaman dinlenen olacak. Karısını (veya sevgilisini) dinleyen koca bir şey bulduğunda asla kendini sorgulamayacak, işveren de personelini dinlediğinde onun yanlışları yüzünden kendini sorgulamayacak... Tıpk ilk okulda ki suçlanan çocuklar gibi. Sessiz olan ve itaat eden uslu, hareketli ve itaatsiz olan yaramaz damgası yiyecek... (aslında tam tersi)

Değerli e-günlüğüm; belim ağrıyor. Hatta bacaklarım da ağrıyor, hatta sırtım da ağrıyor. Bir kaç gündür biraz kendimi fazla zorladım her halde, acısı yeni çıkıyor. Antropoz da mıyım nedir, sürekli kendimi sınıyorum bu aralar. Hangi konularda? Bütün konularda...

Bu sabah Kalktım ve kahvaltı yapıp bahçeyi süpürdüm. Çöplerle dolmuş yine. Ne ararsan var. Sonra Linda ile işe geldik. Çok hareketli bir sabahın ardından öğle yemeğimi yedim ve oturup çayımı içtim.

Son dakika haberi: İstanbul’dan Hollanda’nın Amsterdam kentine giden THY uçağı, iniş sırasında yere çakıldı. Uçakta 135 yolcu bulunuyor muş. On kişi ölmüş, elli kişi yaralanmış. İnsan üzülüyor ama meraklamadan da yapamıyor. Hani reklamların etkisinde kaldık... "Kendini star gibi hisseden var mıydı acaba?" diye Havadayken böyle hissetmek iyi de, düşünce bir fark oluyor mu? Tövbe tövbe ya! Reklamlar bütün kanallarda tam hızla giderken sırası mıydı bu kazanın...

Yine yağmurlu bir gün, yine kar yok. (yüksek yarlere yağıyordur) Bir türlü kırılmadı şu mikroplar. Bu sene grip aşısı, antibiyotikler, mantar ilaçları iyi satacak anlaşılan... Tıp sektörü, krizden etkilenenler sayesinde, etkilenmeyen en büyük sektörlerden.

Orta hararette bir gün geçirdik. Trafik yine sakin. Ayrıca bu gün iki abone yaptım. (ne oluyorsa bu aralar?) Olmayın kardeşim, abone istemiyorum. İki ay sonra gelin...

Akşam üzeri alışveriş yaptım ve iki ekmek kazandım... Marketin biri her yirmi liralık alışverişe bir ekmek bedava veriyor muş.

Şimdi iş yerindeyim ve çayımı içiyorum. Yarın yazışmak üzere e-günlüğüm...

Biliyor musun: Alaska'da uyuyan bir ayı'yı fotoğrafını çekmek için uyandırmak yasak mış...
Çirkin söz: "Ben dünya'ya insanları güçlü yapmak için gelmedim. Onların güçsüzlüklerini kullanmak için geldim... Adolf Hitler
Güzel söz: "İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yapan zihindir..." Edmund Spencer

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..