- Kategori
- Gündelik Yaşam
E-günlükte emlak, anneler vs.
Emlakçıların işleri çok hareketlendi... Kriz var, para yok ama daireler ardı arkasına satılıyor ve alıcı bulmaya devam ediyor. Daha iyi olsun işleri, gözüm yok. Bunun sebebi; az gelişmiş ülkenin az gelişmiş beyinlerinin, az gelişmiş yatırım şekli... Aklıma hep yatırım deyince üretim gelir. Üretim, imalat, makinalar, ihracat ve doğal olarak, istihdam... Böyle lüks bir semtten daire alacak param olsa, ilk iş olarak küçük bir fabrika kurmayı, üretim veya imalat yapmayı düşünürüm. Böylece bir kaç kişiyi işe alır ve istihdam yaratmış olurum. Bir zamanlar yapmıştım, ülke politikaları ve piyasanın dönekliği yüzünden zor durumda kalıp, bıraktım... Ama yine yaparım. Yine engellerle karşılaşsam yine yaparım. Dünyanın en aptalca yatırımıdır duran varlık yatırımı. Aslında yatırım demek bile yanlış. Fırsatçılık veya tefecilik demek daha doğru olur. Bir taraftan devleti (belirttikleri bedel ile), bir taraftan alıcıyı (belli bir fiyat politikası ve standart olmadığı için) kazıklamaya yönelik bir yatırım (!) biçimi olduğunu düşünüyorum... Bir beyefendi anlatıyor. "Yahu bu gayrimenkul olayına bayılıyorum, dünyanın hiç bir yatırım aracı böyle kazandırmaz." diyor. "Hayrola!" dedim ister istemez. "geçenlerde bir dairem vardı onu 600 bin'e satmıştım, şimdi aynı binada benim sattığım dairenin alt kattakini 350 bin'e aldım. Piyasa biraz düzelsin kesin 650 bin'den satarım" diye gevrek gevrek muhabbet etmeye devam etti. Daha bir sürü dairesi varmış ve kriz'den sonra hepsini satıp parayı dolara yatıracakmış... Acınacak bir hali vardı amcanın. Daha önce anlattıklarına göre; Sürekli dktor kontrolündeymiş, iki kere kalp ameliyatı olmuş, şu anda kalbinde pil varmış. Şekeri çıktığında kötü oluyormuş, tansiyonu bozulmasın diye doktor sinirlenmemesini önermiş, vs. vs. "Bak onca çok para kazanıyorsun ve hiç emek harcamıyorsun, kazandıklarınla tansiyonunu bile düzene sokamıyor, sürekli ilaç alıyorsun, kazandıklarını ölüm korkusu ile har vurup harman savuruyor, doktorlara yediriyorsun" demeyi çok isterdim ama dilimin ucunda asılı kaldı kelimeler... Bir ev ihtiyaç sayılmalı (ben onu da almadım) ikinci evin vergisi birinci evin vergisinin on katı olmalı, üçüncü evin vergisi de ikinci evin vergisinin on katı olmalı. O zaman herkes oturacak bir eve rahatça sahip olabilir.
Merhaba e-günlüğüm; Meğer ne kadar basitmiş ev sahibi olmak. Her şey devletin politikalarında yatıyor muş. Almanya'da görmüştüm orada ki gayrimenkul vergileri uygulaması bu yazdıklarına çok benziyordu. Ancak her muhitin, her sokağın belirli değerleri vardı. Tutturabildiğin fiyata ev alamıyor ve satamıyorsun...
Dün akşam seni Milliyet Blog sayfalarına gönderdikten sonra bir yağmur bastırdı, görmeliydin. (sen editörün odasında onay bekliyordun göremedin) Akşam eve gidince kuşandım yağmur zırhımı ve yamağini verip Boss'u çıkardım. Sonra Elmar geldi, beraber biraz sohbet ettik ve o eve gitti. Bahçe katında olduğum için etrafı kontrol edip ben de içeri girdim. Yağmurda ıslanmayıda ihmal etmedim. (Boss ıslanırda ben ıslanamazmıyım gibi bir rekabet) Ev de Linda'yı serbest bıraktık, bizi gülmekten öldürdü... (öyle sandık ama halen yaşıyoruz) Yerlerde takla atmalar, masa altından yan bakışlar, masa üzerine çıkıp seksi oturuşlar gibi bir çok marifet sergiledi.
Bu hafta çok yoruldum e-günlüğüm; her yerim ağrıyor. (belki de inatla yağmurun altında kaldığım içindir) Akşam Boss'unda bir yerleri ağrıyor mu soracağım... Hafta sonunu halatla çekiyorum. (belki ip kopar diye işi sağlama aldım) Bir güzel dinleneceğim. Tahtanın üzerinde yatıp kemiklerimi yerlerine oturtmayı düşünüyorum. Oturmazlarsa zorla oturturum. Aslında İyi masaj yapan bir bayana ihtiyacım olabilir. Erkek mi? aman uzak dursun. Sert ve kaba oluyorlar. Hiç bir zaman bir bayan kadar narin ve anlayışlı olamazlar. (masaj da anlayış şart) Burada her zaman olduğu gibi ayrımcılık yapmak zorunda hissediyorum kendimi.
Değerli e-günlüğüm; Sabahın şaşısında (köründe miydi yoksa) işe geldim, boşları dışarı çıkardım ve daha kendime gelememiştim ki kamyon geldi. Evet bildin, kamyonu boşaltınca kendime geldim, ama her yerim ağrıyor. Aaaah... İyiki parmaklarım ağrımıyor, yoksa sana hiç bir şey yazamazdım.
Çok eski bir arkadaşım (mahalleden çocukluk arkadaşım) dün bel fıtığı ameliyatı oldu. Uzun süredir ağrıları vardı ve doktor konturolünde idi. Ben ona sık sık "bol bol yürüyüş yap, bisiklete bin, seks yap" derdim ama beni dinlemezdi. Binnur arkadaşıma "büyük geçmiş olsun" diyorum. Umarım en kısa zamanda sağlığına kavuşur ve söylediklerimi uygulamayı ihmal etmez... Şimdi annesinin evinde dinleniyor... (facebook'dan yayın yapmayı da ihmal etmiyor)
Bu arada bir çok "anne" de hasta. Arkadaşımın annesi omurilik ameliyatı oldu ve hastanede yatıyor... Bir arkadaşımın annesinin ayağında iyileşmeyen bir yara var dı, ayağından deri alıp kapattılar, Yine bir arkadaşımın anne'sinin göğsü alındı. ("günlükte sakın yazma" dedi) Kendiside başında Anne'sini üzdüğü günlerin pişmanlığını yaşıyor. (öldürecek beni) Benim valide, sebebi henüz tespit edilemeyen nedenlerden dolayı uzun zamandır ayağa kalkmayı bekliyor. (dün, bugün, bankalarda fatura ödemeleri yüzünden ziyarete gidemedim, ama yarın giderim) Hepsine en kısa zamanda acil şifalar diliyorum. Başımızdan eksik olmasınlar...
Biraz önce Linda ve ben akşam yemeğimizi yedik. Boss soğuk havaları seviyor ama Linda pek sevmiyor. Hemen işini bitirip içeri koşuyor. Neyse sonuç olarak yemeğimizi yedik ve veda etme zamanı geldi.
Yarın yeni günle birlikte yazışmak üzere... Hoşçakal
Biliyor musun: Zeki insanların saçlarında daha fazla oranda çinko ve bakır bulunur muş... (ya o zeki insanın saçı yoksa:)
Çirkin söz: "Bu memleketin denizi ile kerizi bitmez..."
Güzel söz: "Uzun yaşamımda öğrendiğim bir şey var: gerçeklerle ölçüştürüldüğünde, tüm bilimimiz ilkel ve çocukça kalmaktadır; ama yine de, sahip olduğumuz en değerli şeydir bilim!..." A. Einstein