Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '15

 
Kategori
Tarih
 

Ecdat severleri 17. yüzyıl Osmanlısına ışınlamak isterdim

Ecdat severleri 17. yüzyıl Osmanlısına ışınlamak isterdim
 

-Hakan abime ithafımdır-

Ecdat severler, Osmanlıyı göklere çıkarır, melekleştirirler; günbegün de derin özlemler büyütürler. Yani Osmanlıya dönmek isterler.

Ecdat severlere göre Osmanlı; adaletin zirve noktasıydı, huzurun diğer adıydı, refahın var edicisiydi, kahramanlığın anlı şanlı taşıyısıydı, dinin en güvenli koruyucusu, yaşatıcısı ve bayraktarıydı, bilimin ve eğitimin en güvenli sığınağıydı.

Gerçekten de öyle miydi Osmanlı? Tabii ki, öyle değildi. Hatta hiçbir milletin ecdadı öyle değildi.

Ecdat severlerin bu Osmanlı yüceltmesi; tek taraflı, kısıtlanmış, iyisi alınıp kötüsü çöpe atılmış, budandıkça budanmış, objektifliğin yanına bile varmamış, masallaştırılmış, masallaştırıldıkça yüceltilmiş bir tarih yazımından kaynaklanmaktadır. Ecdat severlerin büyük bir çoğunluğu tarih okumazlar, okuyanlar ise yukarıda belirttiğim ırzına geçilmiş tarihi kaynakları okurlar...

*

Ecdat severlerin, mübağalaların cirit attığı bu Osmanlı aşkını görünce fitil olur,'Ah bir ışınlama diye bir şey olsa, bunların hepsini alır 17. yüzyıl Osmanlısına postalarım' diye düşünürüm.

Tabii fitil olup, böyle düşünürken amacım asla tahammülsüzlük değildir, saygı duyarım. Ama yalanların doğru diye sunulması, yer yer dayatılmasına duyduğum bir çeşit isyandır bu düşüncem.

*

Osmanlı'nın her yüz yılı sorunluydu, ama bir yüz yılı daha vardı ki, sorunlar fevkaledenin fevkindeydi. O yüz yıl, 17. yüz yıldır; yani 1600-1699 yılları arasıdır.
Tabii bu yüz yılda, benim beğendiğim, ama ecdat severlerin hoşlanmayacağı şeyler de olmuştur.

*

Sahi, ecdat severleri top yekûn 17. yüzyıl Osmanlısına ışınlasak, ne olurdu?

-Çocuk yaşta tahta çıkan padişahları görürlerdi. İki tane 14, bir tane 11, bir tane de 6 yaşında.
-İki tane deli padişahla müşerref olurlardı. Biri iki defa tahta çıktı, ikisinde de birkaç ay tahtı işgal etti; diğeri bir defa tahta çıktı, 8 yıl oturdu.
-Genç bir padişahın tahtan indirildiğini, uyuz bir eşeğe bindirilip, hakaretler eşliğinde Yedikule zindanına gönderilmesini, orada ırzına geçilmesini, öldürüldekten sonra da kulaklarının kesilmesini ibretle izlerlerdi.
-Kadın sultanların entrikalarla ülke yönettiklerini.
-Çorap değiştirir gibi sadrazam değiştiğini, çoğunun kellesi alındığını.
-17 sene tahta oturmuş bir çatlağın demir yumrukla nasıl ülke yönettiğini, eleştireni pişman ettiğini, İstanbul'da sigara ve içkiyi yasaklamışken, kendinin her gece alemler yaptığını, işi gücü paşa boynu vurmak olduğunu, babasının kardeş katli geleneğini kaldırmasına rağmen, üç kardeşini öldürttüğünü, kendisi ölüm döşeğindeyken son kardeşi içinde öldürülme emri verdiğini...
-Bir delinin 8 yıl boyunca ülke yönettiğini; hoşuna gitmeyeni kaldırdığını, beğenmediğini öldürttüğünü, aklı fikri sekste olduğunu, her gece bir kaç kadınla yattığını, arada bir yirmi kadınla birden toplu seks yaptığını, fuzuli lüks harcamalarla hazineyi boşalttığını...
-6 yaşında padişah olan çocuğun büyüyünce ava merak saracağını, yanında binlerce görevliyle ava gideceğini...

Bunlar sadece saraya dair...

Peki toplumsal yaşam farklı mıydı? Nerede? Sarayın daha beteriydi.

Anadolu'da Celali İsyanları ayyuka çıkmış, halkın kaderi sefalet olmuştu.
İstanbul'da ise, hava öylesine kararmıştı ki, aydınlığı unutacak olmuştu insanlar. Yeniçeriler iyice gemi azıya almıştı, gün aşırı kazan kaldıryolardı; her isyanlarında saraydan birkaç paşa kellesi istiyorlardı. Katlolan bu paşaların cesetleri İstanbul'un önemli meydanlarına asılır, seyre sunulurdu. Aklı evvelin biri, insan etinin siyatik ağrılarına iyi geldiğini duyurmuştu. Katlolan bu paşaların etleri kapış kapış gitmekteydi, bir çeşit bunun ticareti başlamıştı. Yeniçerilerin saraydan aldıkları maaş yetersiz geldiği için, kendilerine yeni ek işler bulmuşlardı. Onlardan biri salıncak işletmeciliğiydi. Belli yerlere salıncaklar kurar, insanları sallandırırlardı; sallanmak istemeyenleri bile, zorlamayla sallar, paralarını gasbeder gibi alırlardı.

Âhlaksızlık o derece zirveye çıkmıştı ki, erkekler bile sokağa yalnız çıkmaktan korkar olmuştu, çünkü ırza geçilme tehlikesi vardı.

Yangınlar İstanbul'un canavarı olmuştu. Arada bir yangın çıkar, İstanbul'un yarısını yok ederdi. Halk perişan bir vaziyetteydi, her yangından sonra kahrolur, bir şey yapamayışına isyan ederdi.

Halk, kendisi kıt kanaat geçinirken, sarayın ve paşaların israf dolu lüks harcamalarını görür ve buna kahrolurdu.

Rüşvet, bütün devlet işlerinde geçer akçe olmuştu.

Eğitim âdeta yerin dibine girmişti. Medreselerde pozitif bilimlerin hiçbir yeri kalmamıştı, müderrisler önemi olmayan şeyleri papağanlar gibi tekrarlamaktaydı, çocuk yaştaki oğullarını medreselere hoca yapmışlardı.

Vs. vs. gibi şeylerin yaşandığı karanlık bir yüzyıldı. Ha şunu unutmayalım: Osmanlı'nın başkenti böyleyse, taşrası nasıldı; varın siz düşünün.

*

Ecdat severler 17. yüz yıla ışınlansaydı;

Genç Osman'ın tahtan indirilip katledilmesini, tüm ayrıntısıyla ve kayda değer bir realistlikle eseri Seyahatname'de yazan Evliya Çelebi'yi çok pis döverler ve eserini imha ederlerdi, 'Sen bizi kötü gösteriyorsun' diyerek.

"mescitte riyapişeler ko etsin riyayı
meyhaneye gel kim ne riya var ne mürai."

(camide riyakarlık olur, meyhanede olmaz..) diyen.

"sun sagarı saki (getir içkiyi meyhanenin garsonu)
bana mestane desünler... (bana içip içip kendinden geçti desinler)
uslanmadı gitti gör o divane desünler." diyen.

gibi birçok aykırı şiirler yazan, hem de 20 yıl şeyhülislamlık yapan Şeyhülislam Yahya'ya karşı, kazan kaldırıp isyan ederlerdi, 'İstemezük seni, pis herif in o mübarek makamdan, verin bize, onun katli vaciptir' diye vaveylalar koparırlardı.

*

17. yüzyılda yaşayıp da benim beğendiğim isimler yok mu?
Elbetteki var.

I. Ahmet, Kösem Sultan, Şeyhülislam Yahya, şair Nefî, tarihçi Naima, Evliya Çelebi, Hazarfen Çelebi onlardan biridir.

-Mustafa Yıldırım - 01.12.2015

 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..