- Kategori
- Öykü
Eflatun günler 1

...
Bu duyguyu tanırdı.
İlk hissetmeye başladığında “hayır” demişti. “ Bu kez pes etmeyeceğim, bu kez başaracağım. ” Ama olmamıştı işte. Ne zaman ki soracak sorusu, verecek cevabı kalmazdı, böyle olurdu hep…
Vakit gelmişti işte, gitme vakti…
Yalnız bir fark vardı sanki. Kendini daha yaşlı, daha yorgun hissediyordu. Hele ki ruhunu…
Yorgundu, güçsüzdü. Çekip gitmeliydi yine de arkasına bile bakmadan.
***
Veresiye defterini kapattı, gelenleri uğurladı, kırık kapı kolunu tamir ettirdi, biraz tozlanmış olan bavulunu çıkardı, menekşeleri komşulara dağıttı. Yükte hafif pahada ağır olanlarından anılar geçirdi yüreğinden.
Artık hazırdı bir sonraki yerleşkeye doğru yola almaya.
***
‘Kronik yerleşimcilik’ diye bir durum ya da tanımlama var mıydı diye düşündü. Yoksa bile olmalıydı ‘göçebe’ literatüründe. Olsa olsa modern zaman göçebeliği diye tanımlanırdı herhalde.
Yaşadığı her hayal kırıklığı, kalıcı yerleşik olma çabalarındaki her başarısızlık, bir önceki denemenin daha başarılı olduğu sanrısına kaptırsa da çabuk toparlanıyor, mazideki terminalleri listesinden çıkarıyordu.
‘Bir daha ki sefere’ dedi, eşyalarını boşalttığı odada sesinin tırtıklı ve boğuk yankısını duyarken.
Umutlarını ve düşlerini başka seferlere erteleyerek yüklendi bavulunu.
Bu kez daha ağır gelmişti yükü. ‘ Ne var ki bu kadar ağırlık yapan? ’ diye düşündü, gözden geçirdi göç katıklarını.
Sol elindeki, komşulara vermeye kıyamadığı, mor menekşeyi eşiğe koydu. Bavulu açmak kaldırdığında artık o kadar ağır değildi elindeki (k)atık.
Sanki gidenlerin bir kez daha arkaya dönüp bakmasını bekleyen kalanlar gibi, eşikte kalmıştı mor menekşe.
Mahzun, solgun…