- Kategori
- Eğitim
Eğitim... ama?
Devir değişti ya... Her şey daha mı iyi oldu, daha mı kötü; bilemiyorum. Eğitim sistemi, öğrencilerin tavır ve davranışları, bilgi düzeyleri, bilinçliliği, okul müfredatları, öğretmenler, okul idarecileri... Hepsi, ama hepsi eskiye nazaran uçurum bir farklılık göstermekte şu aralar...
Öğrencilik yıllarım aklıma geliyor da (ilk ve orta öğretim), saçlarımız sımsıkı örgülü değilse, dolgu topuk ayakkabı giydiysek, ya da kravatımız eksikse okula alınmadığımız günlerde öğretmenlerimize nasıl da kızar, nasıl da isyan ederdik. Sınıftayken öğretmenler sadece tırnak kontrolü yapmaz, kirpiklerimize dokunarak rimel var mı diye kontrol ederdi. Parfüm sıkmak mı? Ne mümkün! En fazla limon kolonyası veya çamaşıra sinmiş olan yumuşatıcı gibi kokabilirdik! Hep derdim ki, "Kılık kıyafetle derslerin ne ilgisi var, saçlarım örgülü değilken de dersi dinleyebiliyorum!"
Şimdi ise öğrencilerimi gördükçe, ve daha büyük yaştaki öğrencileri otobüste ve/veya sokakta görünce ister istemez yadırgıyorum. Hadi etek boylarını geçtim artık, alıştık minicik eteklere de; saçlar boyalı, rüzgarda savrularak parfüm kokusu yaysın diye özenle salınmış, gözlerde bir okka makyaj, sağ ya da sol omuzda siyah deriden yapılma iri tokalı kadın çantaları... Sanki okula gitmiyorlar da podyuma çıkacaklar... Ben mi çok eski kafalıyım, onlar mı haddinden fazla modern, karar veremiyorum (ve sanırım karar vermek bile istemiyorum).
Yirmi beş yaşında gibi görünen kızların aslında birer lise öğrencisi olduklarını anlamak neredeyse imkansız...
Benim öğrencilerim ilköğretim düzeyinde. Bazıları var ki, (sanırım ve umarım) dersi daha yakından takip edebilmek için en ön sıraya yerleştikten sonra bacaklarını iyice açarak oturuyor. Geçenlerde bir tanesinin kulağına eğilip uyarayım dedim, ağzımın payını aldım! "Boşverin hocam" der gibi elini sallayıp gözlerini devirmekle yetindi!
Öğrencilerin büyük çoğunluğunda gözlemlediğim kadarıyla, pek çoğu hazıra alışmış; okuldan ödev verildiğinde kağıdı kalemi kapan yanıma geliyor. Ve bana söyledikleri cümle şu: "Öğretmenim ödev yaptıracaktım..." İnanabiliyor musunuz, okuldaki öğretmen ödev veriyor, o ödevi dershanedeki öğretmen yapıyor, öğrenci de puan alıyor! İlginç değil mi, nasıl bir anlayışsa... Tabi ki benden red cevabı alınca bozuluyorlar...
Ben öğrenciyken ödevlerimi "yaptıracağım" kimsem yoktu ve kendimle baş başa kalırdım. Ödevimi "kendim" yaptığım için de sınavlarda başarılı olurdum. Oysa şimdiki nesil ödevlerini başkalarına yaptırmaya (veya internetten doğruca çıktı almaya) öyle alışmışlar ki, dershanenin deneme sınavlarında başarısızlıkla yüz yüze gelmeleri kaçınılmaz oluyor.
Bazı öğrenciler, okuldaki İngilizce öğretmenlerinin, sınav kağıtlarını dağıtmadan önce cevaplarını verdiğini, bu yüzden tüm sınıfın 90 ve üzeri puan aldığını söylediğinde az kalsın küçük dilimi yutuyordum! Sanırım bu da, okuldaki başarının yüksek, dershanedeki başarının düşük olma sebebini tamamen açıklıyor. Öğrencilerin umrunda mı? Malesef. Ama veliler durumdan pek endişeli . Gelip de "Okulda çok başarılı, burada durum vahim" diye yakınırken hiç düşünmüyor; acaba çocuğu dersi dinliyor mu, ödevlerini zamanında yapıyor mu, düzenli olarak konu tekrarı yapıyor mu, test çözüyor mu, kelime ezberliyor mu...
Gelelim ilköğretim müfredatına. Örneğin 6. sınıf öğrencileri 2. dönemde üç kelimeyi yan yana getirip basit bir cümle bile kuramayacakken (çünkü o güne kadar hiç denememiş olacaklar!), ben onlara "if clause" yapısını öğreteceğim. 7. sınıf öğrencileri sene başında İngilizce olarak burçları ezberledi (Ben lise sonda ezberlemiştim!). Ve 8. sınıf öğrencileri ise sene başında "Çoklu Zekâ Kuramı"nı ve onunla ilgili zekâ türlerini ve özelliklerini öğrenmeye çalıştı (ben üniversitede Eğitim Bilimleri derslerinde öğrenmiştim!). Bu konuda yorum yapmak bana düşmez ve bu yüzden mümkün olduğunca nesnel cümleler kurmaya çalıştım ama, bu yaşlardaki öğrencilerin zihin yapısının biraz üzerinde değil mi sizce de?
Öğrencilerde zaten dersi dikkatli dinleme, konu tekrarı yapma, ödevlerini zamanında tamamlama gibi sorumluluk bilinci kısıtlı durumdayken; öte yandan büyük çoğunluğu dış görünüşüne, süsüne, popüler olmaya özen gösterirken; biz onlara belki de hiç kavrayamayacakları birtakım konuları (belki de yanılıyorum, zaman gösterecek) yığıyoruz ve onlardan üstün başarı bekliyoruz. Sonra da bu öğrencilerin, yani geleceğin büyüklerinin, iyi, erdemli ve dürüst vatandaşlar olacağına inanıyoruz.
Onlar geleceğin öğretmenleri, doktorları, mühendisleri, siyasetçileri, milletvekilleri (!), bilim insanları, hemşireleri, işverenleri, işçileri, memurları, askerleri.... olacaklar! Çok mu umutsuzum, sadece abartıyor muyum, aptalca yanılıyor muyum yoksa? Bilemiyorum. Sadece şunu söyleyebiliyorum:
Bİ'ŞEY YAPMALI!!! Bİ'ŞEY YAPMALI!!! Bİ'ŞEY YAPMALI!!!
Not: Eleştirdiğim konularda herkesin hassasiyetine sığınıyorum. Amacım hiç kimseyi kırmak değil, gözlerimle gördüğüm ve bu yüzden endişelendiğim durumları kaleme dökmekti. "Her öğrenci bilinçsiz ve sorumsuz, her öğretmen de sahtekâr" anlamına gelmesin yazdıklarım...
Öğrencilik yıllarım aklıma geliyor da (ilk ve orta öğretim), saçlarımız sımsıkı örgülü değilse, dolgu topuk ayakkabı giydiysek, ya da kravatımız eksikse okula alınmadığımız günlerde öğretmenlerimize nasıl da kızar, nasıl da isyan ederdik. Sınıftayken öğretmenler sadece tırnak kontrolü yapmaz, kirpiklerimize dokunarak rimel var mı diye kontrol ederdi. Parfüm sıkmak mı? Ne mümkün! En fazla limon kolonyası veya çamaşıra sinmiş olan yumuşatıcı gibi kokabilirdik! Hep derdim ki, "Kılık kıyafetle derslerin ne ilgisi var, saçlarım örgülü değilken de dersi dinleyebiliyorum!"
Şimdi ise öğrencilerimi gördükçe, ve daha büyük yaştaki öğrencileri otobüste ve/veya sokakta görünce ister istemez yadırgıyorum. Hadi etek boylarını geçtim artık, alıştık minicik eteklere de; saçlar boyalı, rüzgarda savrularak parfüm kokusu yaysın diye özenle salınmış, gözlerde bir okka makyaj, sağ ya da sol omuzda siyah deriden yapılma iri tokalı kadın çantaları... Sanki okula gitmiyorlar da podyuma çıkacaklar... Ben mi çok eski kafalıyım, onlar mı haddinden fazla modern, karar veremiyorum (ve sanırım karar vermek bile istemiyorum).
Yirmi beş yaşında gibi görünen kızların aslında birer lise öğrencisi olduklarını anlamak neredeyse imkansız...
Benim öğrencilerim ilköğretim düzeyinde. Bazıları var ki, (sanırım ve umarım) dersi daha yakından takip edebilmek için en ön sıraya yerleştikten sonra bacaklarını iyice açarak oturuyor. Geçenlerde bir tanesinin kulağına eğilip uyarayım dedim, ağzımın payını aldım! "Boşverin hocam" der gibi elini sallayıp gözlerini devirmekle yetindi!
Öğrencilerin büyük çoğunluğunda gözlemlediğim kadarıyla, pek çoğu hazıra alışmış; okuldan ödev verildiğinde kağıdı kalemi kapan yanıma geliyor. Ve bana söyledikleri cümle şu: "Öğretmenim ödev yaptıracaktım..." İnanabiliyor musunuz, okuldaki öğretmen ödev veriyor, o ödevi dershanedeki öğretmen yapıyor, öğrenci de puan alıyor! İlginç değil mi, nasıl bir anlayışsa... Tabi ki benden red cevabı alınca bozuluyorlar...
Ben öğrenciyken ödevlerimi "yaptıracağım" kimsem yoktu ve kendimle baş başa kalırdım. Ödevimi "kendim" yaptığım için de sınavlarda başarılı olurdum. Oysa şimdiki nesil ödevlerini başkalarına yaptırmaya (veya internetten doğruca çıktı almaya) öyle alışmışlar ki, dershanenin deneme sınavlarında başarısızlıkla yüz yüze gelmeleri kaçınılmaz oluyor.
Bazı öğrenciler, okuldaki İngilizce öğretmenlerinin, sınav kağıtlarını dağıtmadan önce cevaplarını verdiğini, bu yüzden tüm sınıfın 90 ve üzeri puan aldığını söylediğinde az kalsın küçük dilimi yutuyordum! Sanırım bu da, okuldaki başarının yüksek, dershanedeki başarının düşük olma sebebini tamamen açıklıyor. Öğrencilerin umrunda mı? Malesef. Ama veliler durumdan pek endişeli . Gelip de "Okulda çok başarılı, burada durum vahim" diye yakınırken hiç düşünmüyor; acaba çocuğu dersi dinliyor mu, ödevlerini zamanında yapıyor mu, düzenli olarak konu tekrarı yapıyor mu, test çözüyor mu, kelime ezberliyor mu...
Gelelim ilköğretim müfredatına. Örneğin 6. sınıf öğrencileri 2. dönemde üç kelimeyi yan yana getirip basit bir cümle bile kuramayacakken (çünkü o güne kadar hiç denememiş olacaklar!), ben onlara "if clause" yapısını öğreteceğim. 7. sınıf öğrencileri sene başında İngilizce olarak burçları ezberledi (Ben lise sonda ezberlemiştim!). Ve 8. sınıf öğrencileri ise sene başında "Çoklu Zekâ Kuramı"nı ve onunla ilgili zekâ türlerini ve özelliklerini öğrenmeye çalıştı (ben üniversitede Eğitim Bilimleri derslerinde öğrenmiştim!). Bu konuda yorum yapmak bana düşmez ve bu yüzden mümkün olduğunca nesnel cümleler kurmaya çalıştım ama, bu yaşlardaki öğrencilerin zihin yapısının biraz üzerinde değil mi sizce de?
Öğrencilerde zaten dersi dikkatli dinleme, konu tekrarı yapma, ödevlerini zamanında tamamlama gibi sorumluluk bilinci kısıtlı durumdayken; öte yandan büyük çoğunluğu dış görünüşüne, süsüne, popüler olmaya özen gösterirken; biz onlara belki de hiç kavrayamayacakları birtakım konuları (belki de yanılıyorum, zaman gösterecek) yığıyoruz ve onlardan üstün başarı bekliyoruz. Sonra da bu öğrencilerin, yani geleceğin büyüklerinin, iyi, erdemli ve dürüst vatandaşlar olacağına inanıyoruz.
Onlar geleceğin öğretmenleri, doktorları, mühendisleri, siyasetçileri, milletvekilleri (!), bilim insanları, hemşireleri, işverenleri, işçileri, memurları, askerleri.... olacaklar! Çok mu umutsuzum, sadece abartıyor muyum, aptalca yanılıyor muyum yoksa? Bilemiyorum. Sadece şunu söyleyebiliyorum:
Bİ'ŞEY YAPMALI!!! Bİ'ŞEY YAPMALI!!! Bİ'ŞEY YAPMALI!!!
Not: Eleştirdiğim konularda herkesin hassasiyetine sığınıyorum. Amacım hiç kimseyi kırmak değil, gözlerimle gördüğüm ve bu yüzden endişelendiğim durumları kaleme dökmekti. "Her öğrenci bilinçsiz ve sorumsuz, her öğretmen de sahtekâr" anlamına gelmesin yazdıklarım...