- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ekime yağan...
onun için koşarım dedi, önünden
eylül...
-yuka* mı yuka, acısız girilmez bu çukura-
elektrikler patladı durdu, gökyüzü elektron mikroskobundan bakar oldu.
elektrikli havada asılı kalmış da akamamış; toprak ve ağaç, gerilir oldu.
yağmura binip gezeceğinden toprak, söylenen ağaç,
giden yaprağından nemi, yağamaz oldu.
bulutlar yangından gelirmiş
terini silkeleyip gidecekmiş
aniden -beklenirken-, aniden,
tek tek, damla damla süzülüp, usul usul yağmak varken,
sicim oldu özlenen.
çeltik savurur gibi, rüzgara...
ille de lodos
lodosun rüzgarıyla,
durup bakmadan toprağa
akıp gider oldu.
yıkanan yıkandı, ıslanan ıslandı, damlalar toprağa damladı
yaprakların ardına kalan, fazladan
yağmadan,
yolları sele boğan,
esip geçti de
kimse üşümedi.
"bunlar;
hani şu yağıverip geçen, geciken denen
yağmur var ya;
yangından gelirmiş,
doğusuna akdeniz'in, uğrayıp gidecekmiş.
akdeniz'in içine güneşi batırdığı hergünüydü
önünü kesen güneşi içen türküsüydü
kıyılarına girip çıktığı çam ağaçlarının öptüğüydü
ahtapot zamanı kolları ince ince yürüdüğüydü.
ağustos ormanlarında ölen her ağustosböceğinin külüyle,
kaçamayan şaşkın bakışlı masumiyetiyle,
yağmurla silemediği yangınıyla, göz yaşlarıyla,
alevleyip karaladığıyla,
köküne beton döktüğüyle,
cayır cayır yaktığıyla,
o toprağın ormanıyla,
sislenmiş, sönmüş feriyle
gelmiş bura, yağmurlar," dediler çocuklar.
"ondanmış" dediler;
çocuklar'oyunlarınınarasından söylendiler.
ekime yağmur yağdı
bir sonbahar yağmuru nasıl yağarsa
eylülü nasıl unutursa geciken,
bir kaç kelam deyiverip geçen,
yangın yerinden gelen,
küsen, küstüğünden kaçan, ilk yağan
kısacık bir merhabanın ağıdı kadardı ekime yağan.
eylül damlalarıydı bize küsen.
eylülden kalan kurumuş mendilden,
bir ağacın dallarına yürüyemeden,
sıkılan parmaklardan buharlaşıp giden
gözlerdeki nemlerden,
eylülün haberi yokken,
sabah sabah, erken,
uykumun üzerindeyken,
gökgürültüleri hesaplaşmalarını gümbür gümbür yaparken,
emanet alınmış deniz rüzgarlarına binip,
eylülü de rüzgarlarına bindirip,
geldikeriydi gittikleri; yağmura iki söz dahi söyletmeden.
ekimleyim,
ege'ye uzanan akdeniz'den
benden, birden, içimizden, gümbürtüsünden
çıkıp,
-serinliğinde-
eylül,
içli içli ağlar
toprak sahiplenir, döşeğini açar.
ekim;
kavgaların, hesapların, hesaplaşmaların,
mevsimi sonbaharın
üzerine yağdı eylül,
küsmüş, hüzünmüş.
eylüle kızmış ekim, neden geciktin, bu senin yükünmüş.
kasım çağırır, hafiften yarı gülümseme bir göz kırpma, beni unutma...
ekim. yükün yüklüğünmüş.
***
ekimin,
keçi çadırının en kuytu köşesine, yağmura yakın yere serildi yeryatağı.
***
*not: yuka: TDK'da yok. tamamen öztürkçe. yuka'rı yakın, sığ, derin olmayan anlamında.