Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

05 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ekime yağan...

Ekime yağan...
 

onun için koşarım dedi, önünden

eylül...

-yuka* mı yuka, acısız girilmez bu çukura-

elektrikler patladı durdu, gökyüzü elektron mikroskobundan bakar oldu.

elektrikli havada asılı kalmış da akamamış; toprak ve ağaç, gerilir oldu.

yağmura binip gezeceğinden toprak, söylenen ağaç,

giden yaprağından nemi, yağamaz oldu.

bulutlar yangından gelirmiş
terini silkeleyip gidecekmiş

aniden -beklenirken-, aniden,

tek tek, damla damla süzülüp, usul usul yağmak varken,
sicim oldu özlenen.

çeltik savurur gibi, rüzgara...

ille de lodos

lodosun rüzgarıyla,

durup bakmadan toprağa

akıp gider oldu.

yıkanan yıkandı, ıslanan ıslandı, damlalar toprağa damladı

yaprakların ardına kalan, fazladan

yağmadan,

yolları sele boğan,

esip geçti de

kimse üşümedi.

"bunlar;

hani şu yağıverip geçen, geciken denen
yağmur var ya;

yangından gelirmiş,

doğusuna akdeniz'in, uğrayıp gidecekmiş.

akdeniz'in içine güneşi batırdığı hergünüydü
önünü kesen güneşi içen türküsüydü
kıyılarına girip çıktığı çam ağaçlarının öptüğüydü
ahtapot zamanı kolları ince ince yürüdüğüydü.

ağustos ormanlarında ölen her ağustosböceğinin külüyle,

kaçamayan şaşkın bakışlı masumiyetiyle,

yağmurla silemediği yangınıyla, göz yaşlarıyla,

alevleyip karaladığıyla,

köküne beton döktüğüyle,

cayır cayır yaktığıyla,

o toprağın ormanıyla,

sislenmiş, sönmüş feriyle

gelmiş bura, yağmurlar," dediler çocuklar.

"ondanmış" dediler;
çocuklar'oyunlarınınarasından söylendiler.

ekime yağmur yağdı

bir sonbahar yağmuru nasıl yağarsa

eylülü nasıl unutursa geciken,

bir kaç kelam deyiverip geçen,

yangın yerinden gelen,

küsen, küstüğünden kaçan, ilk yağan

kısacık bir merhabanın ağıdı kadardı ekime yağan.


eylül damlalarıydı bize küsen.
eylülden kalan kurumuş mendilden,
bir ağacın dallarına yürüyemeden,
sıkılan parmaklardan buharlaşıp giden

gözlerdeki nemlerden,

eylülün haberi yokken,

sabah sabah, erken,

uykumun üzerindeyken,

gökgürültüleri hesaplaşmalarını gümbür gümbür yaparken,

emanet alınmış deniz rüzgarlarına binip,

eylülü de rüzgarlarına bindirip,

geldikeriydi gittikleri; yağmura iki söz dahi söyletmeden.

ekimleyim,

ege'ye uzanan akdeniz'den

benden, birden, içimizden, gümbürtüsünden

çıkıp,

-serinliğinde-

eylül,

içli içli ağlar

toprak sahiplenir, döşeğini açar.

ekim;

kavgaların, hesapların, hesaplaşmaların,
mevsimi sonbaharın

üzerine yağdı eylül,
küsmüş, hüzünmüş.

eylüle kızmış ekim, neden geciktin, bu senin yükünmüş.

kasım çağırır, hafiften yarı gülümseme bir göz kırpma, beni unutma...

ekim. yükün yüklüğünmüş.

***

ekimin,

keçi çadırının en kuytu köşesine, yağmura yakın yere serildi yeryatağı.

***

*not: yuka: TDK'da yok. tamamen öztürkçe. yuka'rı yakın, sığ, derin olmayan anlamında.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..