Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '12

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Ekonomik Kriz Kapıda-1

Ekonomik Kriz Kapıda-1
 

KRİZ


 Ekonomik Kriz Kapıda

Türkiye yıllardır bir kriz sürecinin içinde yaşıyor. Bir esrarkeş gibi, sıcak paraya bağımlı bir ekonomide ülkenin kaynakları ve değerleri soyularak durmaksızın yurtdışına akması derin bir kriz değil de nedir? Ama bizim milletimiz için kriz dedin mi, aklına dövizin yüzde bilmem kaçlara çıkması, faizlerin yüzde astronomik rakamlara fırlaması, fiyatlar genel seviyesinin alıp başını gitmesi vs. şeklinde anlaşılıyor. Sokaktaki vatandaşın kriz anlayışı budur.

Peki, artık bir ekonomi kavramı olarak sokaktaki vatandaşın sözlüğüne de girmiş durumda bulunan cari açık denilen döviz açığına ne demeli! 2011 yılı cari açığı 80 milyar dolara dayandı. Bizim cari açığımızın temel nedeni dış ticaret açığıdır. Yani ithalatımızın ihracatımızdan fazla olmasından kaynaklanan döviz açığı… Bu açığı Türkiye dışarıdan durmadan döviz bularak kapatmaya çalışıyor. Bu konuda sıcak paraya bağımlılık kaçınılmaz gibi duruyor.

MÜFLİS TÜCCAR GİBİ!

Şimdi geçen yılın dış ticaretini, ithalat-ihracat oranlarını ve farklarını incelediğimiz zaman insanın gözleri faltaşı gibi açılıyor; ağzı bir karış açık kalıyor. Geçen yılın dış ticaret açığımız Kasım sonu itibariyle 98 milyar dolara dayandığı gerçeği bu fiziki değişmelerin nedeni oluyor. AKP Hükümeti ve yandaş kalemşorları 122 milyar dolarlık ihracat rakamlarıyla övünürken bir de bakıyoruz ithalatımız 220 milyar dolara dayanmış. Yani bu dönemdeki dış ticaretten 98 milyar dolar zararla çıkmışız. Müflis tüccar gibi! 2010 yılı aynı döneminde 63 milyar dolar olan döviz açığına göreyse yüzde 55’lik bir yükselme kaydetmektedir. “1992–2000 arası dokuz yılda verilen toplam dış açık rakamı 101,3 milyar dolarken, 2002–2010 arası, dokuz yılda verilen dış ticaret açığı toplam 411 milyar dolar olmuş. Yani AKP iktidarında dış açık yüzde 400’ün üzerinde büyümüş. Biz bu döviz açığını kapatabilmek için,  

  1. Hem dış borç almışız,
  2. Hem sıcak paraya yüksek kazanç imkânı yaratmışız ki, ülkemize döviz gelsin, biz de yurt dışından mal almaya devam edebilelim.

Bakınız, 2001 yılından 2010’a kadar geçen son 10 yılda, Türkiye’nin dış borcu stoku 114 milyar dolardan, 282 milyar dolara ulaşmış. Bugünlerde dış borç 302 milyar dolar civarında.”(Bartu Soral/ Aydınlık/ 26 Ocak 2012)

SICAK PARA BELASI

2008 yılında patlak veren kapitalizmin 3. yapısal küresel krizinin özü mali krizdir; finansal kriz… 3 yıldır çözüm de bulamıyorlar. Bu yıl ise gelen krizi Bartu Soral “bankacılık krizi” diye adlandırmaktadır. Bugün ABD başta olmak üzere Batı’nın bütün büyük devletleri gırtlağına kadar borca batmışlar. Yunanistan, İtalya, Portekiz, İrlanda’nın borçları dudak uçuklatacak seviyelerde seyretmektedir. Ve borcu çevirebilme imkânları da mevcut değil. Avrupa’da toplanıp toplanıp herhangi doyurucu bir karar alamadan dağılıyorlar. Sıcak para belası…

Bartu Soral, 2000 yılında gelişmekte olan ülkelere giren sıcak paranın 179 milyar dolar seviyesinden 2006 yılında 755 milyar dolara tırmandığını ve 2010 yılındaysa 1 trilyon doları aştığını kaydediyor. Sıcak paranın etkilerini şöyle açıklığa kavuşturuyor:

  • Girdiği ülkelerin mali sistemlerinin altını üstüne getiriyor. Spekülasyon hareketlerini körüklüyor. Merkez bankaları çok akışkan ve hızlı olan bu para karşısında çaresiz kalıyor.
  • Gerçekçi kur imkânını ortadan kaldırıyor; çok değerlendiriyor.
  • Türkiye’de olduğu gibi, ithalatı ve dış ticaret açığını kamçılıyor; cari açığı artırıyor.
  • Ülkeler ithalata yüklendikçe üretimden uzaklaşıyor; işsizliği kamçılıyor. İstihdam yaratmayan büyüme sorununu ortaya çıkarıyor.
  • Piyasada müthiş bir belirsizlik ortaya çıkıyor; işadamı bir adım önünü göremiyor; uzun vadeli plan yapmıyor; yatırım ve riskten kaçınıyor.
  • “Dış kaynak bu kadar bol oldukça ülkeler bütçe dengelerini şaşırıyor, borç yükleri artıyor. Uluslararası finansal işletmeler kârlarına kâr katarken, gerek hükümetler, gerekse özel sektör bol gelen ve devamlı geleceğine inanılan paranın keyfini çıkartıyor.”

Bartu Soral bu durumun sonuçlarını şöyle özetliyor:

“Pamuk ipliğine bağlı ve her olayın bir yenisini tetiklediği bu sistemde Portekiz, İrlanda, Yunanistan ve ardından daha büyük ekonomilerden İspanya ve İtalya kendi ülkelerinde sistemin tıkandığı sinyallerini verince, bütün küresel finansal sistem dondu kaldı. Şimdi finansal işletmeler (çoğunlukla bankalar):

  • Bilânçolarında bulunan kötü durumdaki ülke tahvil/ bonolarının ve kredilerin risklerini taşıyorlar.
  • Riskleri arttıkça borç yenilemeden kaçınıyor, hatta verdikleri kredileri geri çağırıyorlar.
  • Finansal işletmeler spekülatif kısa vadeli işlemleri (sıcak para girişini) yavaşlattı.
  • Sistem, adı ne olursa olsun bu para akışına dayandığı için üretime dayanmayan bütün ekonomilerin sıkıntısı iyice arttı.

İşte birbirini tetikleyen olaylar böyle. Sistemin boyutunu anlatabilmek için küçük bir örnek vereyim, 2012 yılında zengin Avrupa ülkeleri 10,5 trilyon dolar yeni borçlanma yapmak zorunda. Bu olayların içine Avrupa’nın 2011 son çeyreğindeki sıfıra yakın büyümesi, yüksek borç ve işsizlik oranlarını da ekleyin. İşte kriz.”

Avrupa’daki ve bir bütün olarak Batı’daki bu krizden Türkiye nasıl etkilenecek? Hiç kuşkusuz yukarılarda ülkemizin somut ekonomik koşullarından da bahsettik. 5 yüz milyar doları çoktan aşmış toplam borç stokuyla, kamu ekonomisinin hemeh hemen bütün değerlerinin satılmış olmasıyla, çok hızlı hareket eden akışkan sıcak paraya bağlı istidam yaratmayan hormonlu ve işsizlik yaratıcı büyümeyle, dış ticaret açığına dayalı cari açıkla, içinde bulunduğumuz yılın ağır borç stokuyla Türkiye 2012 yılını çok zor koşullarda geçireceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Bir kere 2012 yılındaki ödenecek borç miktarı dudak uçuklatacak büyüklükte bulunmaktadır. Sıcak paranın da gittikçe yavaşladığı ortamda bu yıl bu borç tutarı zor çevrilecek. Bunun herkes gibi iktidar sahipleri de farkında. Bundan dolayı kriz uyarıları yapıp duruyorlar. Bir de mezarlıktan geçenlere özgü ıslık çalmaları yok mu, çok komik kaçıyor.  

Gelecek yazımıza Türkiye’nin bu alandaki somut koşullarını tartışalım.

 

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..