- Kategori
- Sosyoloji
En büyük Oyun: Gerçekliktir
Düşmek ! veya Düşürülmek!
Kendimi matrix filminde gibi hisetmeye başladım. Hani bir sahne vardı; esas oğlan, kahinin yanına gittiğinde, küçük bir çocuk metal kaşığı eğip-büküyordu. Esas oğlan nasıl olduğunu sorduğunda, çocuk; - Aslında kaşık yok. diye cevap veriyordu. Evveeeet; aslında kaşık yoksa, ne var? Oyun var. yanılgı var, akabinde yanıltma var. yanıltanlar ve yanılanlar var.
Bir toplumsal kargaşanın içinde sürükleniyor muyuz/muyum acaba? Bişeylere sinirleniyor ve kızıyorum. Ardından bi bakıyorum, bir oyunun parçasına üzülmüşüm. Bir şeylere seviniyorum, kendim adına , ülkem adına, insanlık adına. Bir bakmışım, yapay birşeylere sevinmişim, samimiyetsiz bir oyunun içinde, bir kurguya sevinmişim. sevinmelerim, kızgınlıklarım, kaş çatmalarım bir kurgunun içinde yanılsamalara saplanıp kalmış. Uyanıveriyorum yada uyanıverdiğimi sanıyorum. Bir takım duyularımın köreldiğini hissetmeye başlıyorum. Üzülmelerim deforme olmuş güvensizlik içinde, yolda yıkılmış , ağlayan bir zavallıya acıyamıyorum. Neden? çünkü şüpheyle yaklaşıyorum, kandırıyor diyorum, yalan diyorum. Ve ölüyor gözlerimin önünde zavallı. En gerçek olan ölümle karşıma çıkıyor zavallı. Yaşamın yalanlığına nispet bir gerçekle ölüyor. Utanmıyorum kendimden, utanmalarımı deforme etmişler zira, dönüp arkamı çekip gidiyorum.
Herkesten ve herşeyden şüphelenmeye başlıyorum sonra. arkadaşlarımdan, dostlarımdan, ailemden şüphelenmeye başlıyorum. neden? ne içinm? hangi maksatla şüphe içinde olduğumu bilmiyorum. Tat alamıyorum sonra yaşamdan, nefessiz kalıyorum. Yüzüm gülmüyor farketmiyorum, pozitif düşünemez olmuşum farketmiyorum, kurgular üretmeye başlamışım. Boş konuşmaların eşliğinde, boş sözler sarfetmeyi tedbir bilmişiz sonra. Laf olsun torba dolsun hesabında, kimsenin kimsyte güvenmediği ve inanmadığı bir ortamda ciddiyetin ne manası kalırdı zira.
Ama diyorum ki yinede; içimde kalmış bir nebze muhabbeti, ciddiyeti, samimiyeti, ülkem ve insanlık sevgisini baz alarak; Bir oyun varsa etrafımızda, yalansa gerçek bildiklerimiz, yalansa gerçek sandığımız kişiler, yalansa ve oyunsa ağladıklarımız, yalansa sevdiklerimiz ve sevindiklerimiz. Oyun oynamayı bilmediğimiz için alet oluyorsak birilerinin oyunlarına tüm gerçekliğimizle. Biz de günah yok elbette. Ağladığım şeyler yalansa, ağlamalarım gerçek. Aslında yoksa sevinmem gereken bir şey, sevindiğim sebepler yalana dayanıyorsa şayet, sevinmelerim gerçek. Tüm yalanlara inat; Ben alabildiğine gerçeğim. Bu gerçeklerin yeterliğinde kuruyorum otağımı kendime. Aldanmak, farkedememek, kandırılmak utanılacak bir şey değil. Samimiyet gurulanılacak şey elbette.
Ve ben ağlamaya devam edeceğim şehitlerimin ardından, Ve ben üzüleceğim elbette haksızlığa uğramış her canlı için inatla. Dua edeceğim elbette, ellerim semaya uzanacak samimiyetimin diriliği ile her daim kuşluk vakti. Sevineceğim her doğan bebek için, umut tadında. Kaş çatacağım yine aynı samimiyetle bütün haksızlıklara, sahtekarlara, vatan düşmanlarına. dilimin yettiğince ahlaksıza, kan emiciye küfredeceğim elbette. Ve ülkem, vatanım, milletim ve tüm sadık ve samimi insanlar adına güzel düşler kurmaya devam edeceğim dua tadında.
Tüm gerçekliğimle yaşayacağım elimden geldiğince.
Rabbim; vatanımıza ve milletimize zeval vermesin dileğim.
Bir toplumsal kargaşanın içinde sürükleniyor muyuz/muyum acaba? Bişeylere sinirleniyor ve kızıyorum. Ardından bi bakıyorum, bir oyunun parçasına üzülmüşüm. Bir şeylere seviniyorum, kendim adına , ülkem adına, insanlık adına. Bir bakmışım, yapay birşeylere sevinmişim, samimiyetsiz bir oyunun içinde, bir kurguya sevinmişim. sevinmelerim, kızgınlıklarım, kaş çatmalarım bir kurgunun içinde yanılsamalara saplanıp kalmış. Uyanıveriyorum yada uyanıverdiğimi sanıyorum. Bir takım duyularımın köreldiğini hissetmeye başlıyorum. Üzülmelerim deforme olmuş güvensizlik içinde, yolda yıkılmış , ağlayan bir zavallıya acıyamıyorum. Neden? çünkü şüpheyle yaklaşıyorum, kandırıyor diyorum, yalan diyorum. Ve ölüyor gözlerimin önünde zavallı. En gerçek olan ölümle karşıma çıkıyor zavallı. Yaşamın yalanlığına nispet bir gerçekle ölüyor. Utanmıyorum kendimden, utanmalarımı deforme etmişler zira, dönüp arkamı çekip gidiyorum.
Herkesten ve herşeyden şüphelenmeye başlıyorum sonra. arkadaşlarımdan, dostlarımdan, ailemden şüphelenmeye başlıyorum. neden? ne içinm? hangi maksatla şüphe içinde olduğumu bilmiyorum. Tat alamıyorum sonra yaşamdan, nefessiz kalıyorum. Yüzüm gülmüyor farketmiyorum, pozitif düşünemez olmuşum farketmiyorum, kurgular üretmeye başlamışım. Boş konuşmaların eşliğinde, boş sözler sarfetmeyi tedbir bilmişiz sonra. Laf olsun torba dolsun hesabında, kimsenin kimsyte güvenmediği ve inanmadığı bir ortamda ciddiyetin ne manası kalırdı zira.
Ama diyorum ki yinede; içimde kalmış bir nebze muhabbeti, ciddiyeti, samimiyeti, ülkem ve insanlık sevgisini baz alarak; Bir oyun varsa etrafımızda, yalansa gerçek bildiklerimiz, yalansa gerçek sandığımız kişiler, yalansa ve oyunsa ağladıklarımız, yalansa sevdiklerimiz ve sevindiklerimiz. Oyun oynamayı bilmediğimiz için alet oluyorsak birilerinin oyunlarına tüm gerçekliğimizle. Biz de günah yok elbette. Ağladığım şeyler yalansa, ağlamalarım gerçek. Aslında yoksa sevinmem gereken bir şey, sevindiğim sebepler yalana dayanıyorsa şayet, sevinmelerim gerçek. Tüm yalanlara inat; Ben alabildiğine gerçeğim. Bu gerçeklerin yeterliğinde kuruyorum otağımı kendime. Aldanmak, farkedememek, kandırılmak utanılacak bir şey değil. Samimiyet gurulanılacak şey elbette.
Ve ben ağlamaya devam edeceğim şehitlerimin ardından, Ve ben üzüleceğim elbette haksızlığa uğramış her canlı için inatla. Dua edeceğim elbette, ellerim semaya uzanacak samimiyetimin diriliği ile her daim kuşluk vakti. Sevineceğim her doğan bebek için, umut tadında. Kaş çatacağım yine aynı samimiyetle bütün haksızlıklara, sahtekarlara, vatan düşmanlarına. dilimin yettiğince ahlaksıza, kan emiciye küfredeceğim elbette. Ve ülkem, vatanım, milletim ve tüm sadık ve samimi insanlar adına güzel düşler kurmaya devam edeceğim dua tadında.
Tüm gerçekliğimle yaşayacağım elimden geldiğince.
Rabbim; vatanımıza ve milletimize zeval vermesin dileğim.