- Kategori
- Siyaset
Erdoğanı bekleyen büyük tehlike!

R.TAYYİB ERDOĞAN
İşini iyi yapan insanlar için en büyük tehlike; karşisında aynı işten iyisini yapanların olmamasıdır. Bu, siyasette olduğu gibi; sanatta, sporda ve ticarette de böyledir. Nitekim Avrupa’da belli dönemlerin, dahilerin dönemi olması tesadüfü değildir.Yine bilim adamlarının çalismalarinin ve buluşlarının da çogunun eş zamanlı olduğunu biliyoruz Edison, H. Ford gibi isimler ortak yaratıcı aklın birbirine pareler olan icatlarını ortaya koymuşlardır. Keza İskender’in ünü: en büyük rakibi olan Pers Kralının yenilgisidir. Yine yakın zaman tarihine baktığımız zaman; bir çok önemli atılımın büyük çatisma ve rekabet anlarında ivme bulduğuna tanık oluyoruz ki; bir anlamda aslında bu zekanın da işleme yoludur. Çünkü zekayı besleyen temel enerji karşitlık yani rekabet enerjisidir. Zeka doğası gereği kendisine karşit bir durum, tehdit yada tehlike gördüğü anda; kendisini başka bir şekilde var etmek için harekete geçer. Bu onun hem ögrenme hem de hayatta kalma yoludur. Yani bu anlamda, risk onun için fırsattır. İşte! tam bu noktada yazının başlığına konu olan -tehlike- R. Tayyib Erdoğan’ın artık siyasetten risksiz sahaya doğru ilerlemesi daha doğrusu sahada yalnız kalmasıdır ki; bu, maçı hükmen kazanan bir takımın içsel doyumsuzluğu ve taraftarında oluşan ‘beleş kazanma’ duygusunun uyumsuzluğudur.
Gerçektende yaklaşik on yıllık başbakanlık döneminde R. T. Erdoğan siyaseten ciddi bir muhalefetle karşilaşmadı. Bazı bürokratik engeller dışında Kendisini fikren zorlayabilecek hususlar konusunda bir takılma yada tökezleme durumu yaşamadı. Aksine kendi fikirlerini; söz ve eylemleri ile toplumun bilinç altına etkili bir şekilde ekti. R. Tayyib Erdoğan hummalı bir ekip, biçme işini yürütüp hasat’ı kaldırırken; siyasi rakibi rolünde görünen Deniz Baykal sadece arada sırada suyu kesmekle onu tehdit etti. Lakin Erdoğan suyun başinı o kadar sağlam tutmuştu ki; Baykal köy ihtiyar heyeti (anayasa mahkemesi) ne gidip birkaç nöbeti iptal etmekten başka bir şey yapamadı. Öte taraftan Devlet Bahçeli de asamadığı ‘Apo’nun yaşama faturasını Erdoğan’a çikarmaya çalisma polemiği ile meşgul olup; bostan bekçiliği yapmaktan ekmekten ileri gidemedi.
Aslında bunlar Erdoğan’ı fikren zorlayan hususlarda değildi. Erdoğan’ı zorlayan asıl engel siyasi sahanın altına kök salıp üstüne çikmis olan urlaşmış statüko idi.
Erdoğan içte ve dışta teknik olarak konjöktöre ve psikolojik olarak zamanın ruhuna uygun davranarak aldığı destekle statükonun kökünü söktü ve bunu siyaseten büyük bir oy patlamasına döktü. Bu dönüşüm ilkel tarım yöntemlerinden dolayı her türlü zehirli otun kök saldığı A.dolu toprağının Menderes döneminde batı destekli makineleşmesi ve vatandaşinda büyük bir minnetiyle derinden işlenmesi ve bunu da Demokrat parti için oya dönüşmesiyle bire bir örtüsmektedir. Çünkü temelde zaman ,mekan, kişiler farklıda olsa değişim ve dönüşümün ruhu hep aynıdır. Çünkü zihinlere kök salmış, urlaşmış alışkanlıklar, korkular , kurnazlıklar ile toprağı ele geçirmiş olan zararlı otlar aynı işlevi görürler ve aynı sonuca sebebiyet verirler.
Bir devrin statükosunu söken Erdoğan; kendi statükosunu yerleştirme konusunda da tamamen serbest kaldı .Nitekim memleketi tam bir kara kışa sürüklemek üzereyken imdadımıza Arap Baharı yetişti. Çünkü karşisında onu daha ileri bir ivmeye itebilecek demokratik güçte rakipler yoktu. CHP de ki iç değişimler konusunda önemli hamleler yapan ve CHP içi statükoda ciddi kırılmalar yaratan K.Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı bürokratik düzeyde zorlayabilmesine rağmen siyasi düzeyde söylemleri; kuru, klasik ve mekanik kaldı. Erdoğan’ın manüplatif siyasetine gerekli dozda ve bilinçte yanıt veremedi. Çogu zaman köylü kurnazlığı düzeyinde yürüttüğü siyaseti; artık değişmiş olan köylüde de gerekli yankıyı bulamadı.
Erdoğan’ın zaman zaman kişiliğine yönelik saldırılarına kişiliğini ortaya koyarak karşi koyamadı. Erdoğan karşisında kendisine sunulan tarihi fırsatları çevresindeki basit fesatçılara kurban etti. Çevresindeki işgüzarların işlediği Ecevit kepini takarak kendisini yeni dünyanın sinyallerine kapattı. Çünkü çevresindeki bazı eskiciler onu öyle bir çeperlemislerdi ki çevrede olan bitenden bi haber kaldı.Ekonomi ile ilgili siyaseti nerdeyse bir kuru yemişçi ağzıyla yürüterek küçük oynamalarla yetinmek zorunda kaldı. Zamanın ruhuna ve çagin gereklerine uygun evrensel mesajlar veremedi. Medeni dünyanın ruhu ile uyum sağlayamadı.
Oysa günümüzde en geçerli en yaratıcı en vizyoner en dinamik siyaset: bu ruhla uyum içine girmiş olan siyasettir. Çünkü medeni dünyanın ruhuna seslenemeyen bir siyasetçinin yüksek sesle konuşması mümkün değildir. Kılıçdaroğlu’nun siyasette çok şey yaptığı bir gerçek lakin yaptıklarının yanına; yapmaması gerekenleri de ekleyerek kendisini nötrledi.(kendi kadrosunu kuramaması , sosyal demokrasiyle bütünleşememesi, Kürt konusundaki gel gitleri, laiklik anlayışı konusundaki bulanıklığı, Aleviler meselesinden kör noktasıymış gibi kaçması,yemin meselesinin yenilmesi sonucu alınan büyük yenilgi, Deniz Baykal’ı saf dışı edememesi, iki oradan bir buradan anlayışı ile parti yönetimini yamalı bohçaya çevirmesi kendi liderliğini yaratamaması konusundaki kendi zayıflıkları idi) Kendi iradesiyle kendi kadrosunu seçemeyen Kılıçdaroğlu; bir oradan, iki buradan anlayışı ile yamalı bohça imajı yarattı. Çevresindeki bazı akıl hocalarının , kendisini bazı çevrelere şirin göstermeye çalismalari marifetleri neticesinde acı zehri yine kendisi yutmak zorunda kalırken Erdoğan’da siyaset sahnesinin şahı haline geldi.
Şimdi gelinen noktada içerde; kendini rakipsiz, rekabetsiz, bir şekilde rehavet içinde bulan Erdoğan; bu durumdan bunalarak kendini Orta Doğunun ortasına atmak zorunda kaldı. İşte! Erdoğan için en büyük tehlike budur…..
Çünkü siyasetin temeli rekabettir ve rekabet bitince siyasetçi biter.(m.ali şirin tarih öğrt)