Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '18

 
Kategori
Deneme
 

Erkenci Kuşların Aceleciliği ile Yeni Kararlar Almak

Erkenci Kuşların Aceleciliği ile Yeni Kararlar Almak
 

Fotoğraf için Önder Gürül'e teşekkür ederim. Mordoğan izmir..


Erkenci kuşların aceleciliği ile yeni kararlar alıp, harekete geçmek ruhen yaşamıma pek de uygun düşmüyordu…

Zamanın içinde belki de sadece ruhum tutsak kalmıyor, tutsaklık hesapsız düşler ile karmaşık bir yaşamda var olmaya çalışıyordum…

Unutulacak ne kadar sevgiye dahil sözler varsa, sıralanmıştı yaşadıklarımın arasına…

Dünlerin kaygıları, bu günlerin unutulanları olmuştu. Geride koskocaman bir öfke bendi kalmıştı. Ve ben sadece geçmişe saygı cümleleri kullanırken, geleceğin ürkekliği ile yaşıyordum, aslında dünlerden sıyrılarak…

Aslında yaz sonlarındaki kısa kısa gün güneşiydi çıplak bedenimizi yakmaya çalışan…

Oysa yaşam kavurmuştu içimizi düş kurmaya zaman bile vermezken…

Gün sonlarına doğru zaman daralmaya başladıkça, yüreğimin titreyişlerini, çoğu zaman sırtımda, bel kemiğinin sol üstlerine doğru gittikçe, ritimleri artarak sanki nefesimde soluk vermeye zorlandıkça anlardım ona kavuşma zamanın içine girmek üzere olduğumu ve araçta isem ona doğru hızlanırdı tekerleklerin dairesel dönüşleri.

Gün batımı yaklaştığı zamanlarda ağaçlık bir yerde isem zamanın akış hızını arttırdığım anların da akşam öksüzlüğü başlamak üzere oluşunu birbirlerine anlatırlardı benim yalnızlığıma rağmen…

Yaşam zordu, tek başınalıkla, düşüncelerin değişimi ile vücudumun ritmi de değişirdi,

Sevmenin muhteşem yalnızlık düşleri arasında yaşam bedeli vardı…

Önde gelen hislerin değişim hızından beter zamanlar yaşanırdı…

Kurgular ve olmaza işaretlenmiş düşüncelerim negatif hisleri yoğunluğuna sebep olurdu…

Sevgiye dair kaybedilmiş zamanların telafisi mümkün değildi.

Sevgi kendi kabuğunda şartlarını istisnasız kendi belirlerdi…

Belki de kendime onca yıla rağmen unutulması gerekli olan birçok yaşam kesitinin hafızamdan silinmesine uğraş vermem gerekti…

Onca yaşanmışlığı yok sayıp, yüzümü güldüren birçok anıyı yok saymak veya düşünülmeze gelmem gerekirdi…

Veya acılanmaya başladığım yılların başında inkârcılığa veya umarsızlığa yönelip gelen geldi veya gitti diyecek kadar umarsızlık içinde nankörlük olduğunu bile bile inkârcılığa yönelmem veya elde kalanlarla yaşam savaşında umarsız düşüncelerle yaşamı kollamam, bana pek de uyan karakterler değildi…

Ben sevgideki saygınlığı bu güne değin tüm acılanmalarıma rağmen devam ettirmeye çalışıyorsam, nankörlük vasfından uzak durma amacıma sahip olma isteğime bağımlılığım idi…

Her ne kadar korkularım yaşam boyunca varlığını göstermişse, sevgi sadakatinin eşsiz hazzı karşısında eğilmiştir başım…

Bunlar kendi adıma değer kazandıkça, benlik uğraşında ulaştığım yer bu günkü iç huzurun sağladığı yerdir…

Onca çile ve sıkıntının ardında kalan sevgide sadakat olmalıydı…

Benlik savaşında kaybettiklerim, şüphesiz bu günleri sağlıksız yaşamama sebep olanlardı…

İç huzuru ile şüpheler şüphelerin dışında kalabilmekti belki de…

Her elde kalan değer kaybettiğim birçok olgunun ardında var olandı belki de…

Bu gece çok uzun olacak gibi içimdeki hislerle…

Her şey can alıcı duyarlıkta veya özlem dışı düşlerle sanki devam edecek…

Belki hâlâ razı olamamam hasretine veya öfkenin basınçlı düşlerine…

Uzaktan gecenin geçinde hâlâ müzik sesleri vurgun halinde kumsalda…

Selami Şahin “ben sana hala vurgun” diyor, o titrek ve koyu buğulu, parçalayıcı hislerle, gözlerim kapalı gecenin son saatlerinde kıvrılıyorum kumsaldaki plaj sandalyeme…

Çılgınca istek ve düşler, çılgınca sevi duygusu içimde, bir vurgun halinde darbe ve öfkelerimden geçmişin hesabını sorarak içimde yükselen öfke kendime acıma duyguları sonrası elimdeki el feneri ile kitabımı zorlanarak okurken, aralıklarla yazıyorum sanki ömrümün tahlilini yapıyorum…

Galiba en büyük sorun, senin de yazdığın gibi her zaman özlem içimizde kanayan ve kanatan olgu derken, bu cümleyi sana defalarca yazmış ve kulağına dolunay zamanlarında kırık seslerle boğazım tıkanırcasına tekrar ederken şimdi o anki düşüncelerimi daha iyi anlıyorum…

Vedasız ve sinsi gidişler derdim sana en çok korktuğum ki şimdilerde yaşanmış olması da pek kolay nefes almalar değildi…

Ve Eylül… Hüzün ve buruk ruhumla iç içe girdi sanki…

Yılları içine alan bu hüzün sevgisi ile yaşıyorum sanki…

Hep Eylül’ü beklediler ömrümden giden mutluluklar.

Sıra sıra, peş peşe dizildiler eylül sonrası soğuklara kadar yaşamıma hüzün değdirerek…

Sanki hiç bitmeyecek hüzünler ve acılanmalar peş peşe oluştu kaderime…

Öfkeli miyim, hayır, nefrette miyim hayır, sadece yaşanması zor olan yaşam zamanlarında var olma savaşında idim…

Gerçekleşemeyen ne kadar da çok istek ve arzum vardı, hepsi eylül girdabına sıkışıp kaldı.

Sonuçta yaşanıyor ve önce eylül sonraları hep bağının izini bırakarak uzaklaştı yaşamımdan…

Hepsinin sonunda var olan umutlarımdı…

Tüm hatırladıklarım eylül sıkışıklığı ile ömrüme girip kaldı, derim eylül’de hazindir nefes almak, derken derin bir düş hisleri doluştu içime…

Güneş ışıklarını salmaya çalıştığı anda, son deniz suyunun dalga seslerinin arasında var olan huzur, belki de unutulanın ardında kalan ruhsal bir boşluk oluşunun dalga seslerine karışan nefes alışlarımdaki o ahenkti belki de bu akşam yaşanmış olan huzur zamanlarının sebebi…

Oysa sen gittikçe hep yaklaştım sana sevgili, sen gittikçe hep gözyaşlarım umutlarımı ıslattı, ardından bıraktığı geçmişe dair hazmedilemez gölgeli zamanları yaşamış olmak, pek de bu akşam anlattığım gibi kolay olmadı…

Arkandan kalan sadece öfke ve tiksintili zamanların yaşanmış olmasıydı. Belki de en güzel yıllarımdı, sen varlığın ile yaşarken, dediklerim zamanla silinen gölgelerin ardında kalanlardı şüphesiz sen olduğun kadar doğrulardı… Bu günlere sarkan acılanmalarımı örtecek kadar hiçbir yıl ve zaman olmadı.

Galiba öfkemin tükendiği zamanlara da ulaşmış olacağım. Arzu ettiğim iç huzura ulaşmış olmam, seni bulmamda önemli değildi artık…

Uzak bir çizgi halinde gökyüzü zamanı artık…

Uzak bir çizgi halinde gökyüzü ve garip bir sesli ileti, “beni sevmeye ada kendini” diyor umutsuz bir sesle…

Sadece düşündüm "uzakların sesi nerede daha belirgin duyulur” diye sordum kendime ne garip cevapsız soru çıktı…

Yokluğunda senin, benim tükendiğim zamanlardı, yarısı bitmiş bir yaşam, ondan sonrası sorguda iken, sen gittin, ben bitmedim, tükendim, senin sesinin yokluğuydu bitişime eşlik eden, seslerindi unutulmaza yol giden, düşlerindi eşlik eden nefesime, bir eski hikâyeydi bu yaşam, ne dünleri belirgin, ne de geleceğinde yol izi var…

Sevmek başka bir düş, sevilmek ise bir başka yaşam ve sen ömrüme umut katmışken, dünleri yaşamak ister oldum ben…

Yarın sevgili yarınlar umut yaşanacak derken, bir şarkı eşlik etti yaşamın kalan kısmına, ne dünü kaldı ne de yaşanacak güzel günleri, sadece umut var yaşam sınırının içinde…

Yarın yoktu bu sevgi sözlerinde, dünleri kısa kısa geldik zoruna yaşama, kaybedecek çok şeyimizyokken, tümü düştü avucumdan, beklentisiz bir yaşam varken, umutsuz günler düştü önümüze, yokuş belimi bükerken, düştük obruk çukuruna, sen sevgili, yaşamıma tuzu gark ederken, susuz yaşam dert oldu ömrüme, yokluğuna dayanamam derken siyah zamanlar çıktı karşıma…

Ben sevdim ölesiye derken, sen ömrümü dar edip gittin...

Kara kış öncüsü derken, göç seferine, yaz güneşi kavurdu gitti...

Masalımsı düşler kurduk yaşamın an zamanlarında, masalımsı yaşamda var olma düşlerimiz vardı sevgiye dair ömre yayılan zamanlarda, sonrası belli olmayan sevdalara kapıldık gençlik yıllarında, sonra ölüme uzayacak sevgi sandığımıza ömrü feda ederken, sadece düşlerde yaşamdan ziyade gerçek sevginin içinde var olmaya çalıştık…

Yanıldık ki yanıldık, sandığımız bir düştü sanki yaşandı bitti derken, izleri hâlâ bedenimizi hırpalarken, unutulacak cümleleri ardımızda saklayıp, sevginin özünde kalanlarla hırpaladık tekrar yaşamımızı…

Oysa gülüp geçilecek bir yaşammış var olduğumuz şartların içinde raks ederken, sadece ruhumuzu perişan ettik farkında olmadan…

Yalan düşler, inanılmaz vaatlerdi belki de yanılgılarımızın sebebi ama artık her şeyin tükendiği bir yaşamda var oldukça, anlaşıldı ki riyanın içinden çıkmak oldukça zormuş…

Şimdilerde geçmişten uzak, yaşananların dışında, unutulası tüm zamanların farkında olmadığımız anlarını yaşarken, sadece özleme hak eden çok şeye saygılı kalmak, diğer yaşananları ise bertaraf etmek gerekmiş yaşam düşlerinden…

Şimdi karanlığa uzanan gecenin erken saatlerinde, dalga seslerine karışan mırıldandığım o unutulamayacak şarkının tınısı ile dalga seslerini dünlerken,

Gökyüzünün kızarıklığı içinde var olma düşleri kurmakla yaşamın bu kısmındaki nefeslerdeyim…

Gecenin erkeni daha çok vakit var gündoğuma, artık düşlerden uzak sadece gökyüzünde yıldız sayma çabasındayım…

Mustafa yılmaz

 
Toplam blog
: 53
: 110
Kayıt tarihi
: 21.10.11
 
 

Hayat mı hırçındı yoksa yazı mı? ..