Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '14

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Eş seçimi

Eş seçimi
 

Mutluluğumuzun resmi.


Aile içi şiddet ülkemizin her zaman kanayan bir yarasıydı. Ancak, özellikle Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde geliştirilen ve aslında hiç de ülkemize uymayan bir yasa var ki, aile içi şiddetin boyutlarını korkunç denecek bir düzeye taşıdı. İdam cezası kaldırıldıktan sonra kadın cinayetleri caydırıcılığını kaybetti ve bu cinayetler adeta aile içi şiddetin son noktası haline geldi.

Sözüm ona namuslarını temizlediği için hapishanede krallar gibi karşılanan katil kocalar, bu cinayetleri işlemeden evvel zaten yasanın zayıflığının da farkında. "Birkaç yıl yatar çıkarım" mantığı ile cinayeti öyle rahat işliyorlar ki, inanın bu cümleleri yazarken bile durumun vahameti beni çıldırtıyor!

Cezalar olağanüstü şekilde hafifledi, öyle ki herkes diline doladı, diyorlar ki "adalet ülkemizde sadece bir kadın ismi". Hele ki tahammüden insan öldürmeye teşebbüs eden kişi, bunu başaramadıysa, savcılıkta sadece ifadesi alınıp, serbest bırakılıyor, ta ki eşini öldürmeyi başarana kadar. Öldürdükten sonra ise, birkaç yıl içinde yine toplum arasına karışıyor. E' vallahi insanın yüreği kaldırmıyor artık ama, Türk insanı ilk eşini ve ardından ikinci eşini öldürüp, üçüncüsü için TV ekranlarında eş arayanlara ve yine TV ekranlarında evlenip eşini öldürülenlere şahitlik etti.

Türk kadını hayatının en büyük hatasını eşini seçerken yapıyor. Tabii ki "seçtiğin kişi karpuz değil ki içini açıp bakasın" da diyebilirsiniz. Ancak hatayı yine kadın yapıyor! Kadınlar hisleri son derece gelişmiş varlıklardır. Kadının altıncı hissini kimse yadsıyamaz, bu içgüdü annelik hissiyatından ileri geliyor. Bir kadının bu altıncı hissini yerle yeksan eden ise hayallerinin, hislerinin önüne perde çekiyor olmasıdır.

Az sonra okuyacaklarınız berdel, başlık parası, görücü usülü yani özetle aile zoru dışında evlenenleri ele alıyor. Sözüm kendi isteği ile evlenen ve evlendiğine bin pişman olan kadınlara ve evlenme yaşına gelip, aynı hatayı yapmalarını gerçekten istemediğim genç kızlarımıza. Zorla evlendirilen kadınları konunun dışında tutuyorum, çünkü onlar hayatın sillesini bizzat ailelerinden yemiş, gerçekten madur insanlardır. Ve maalesef yüksek sesle haykıyorum, kendi arzusuyla, hatta ailesinin karşı çıkmasına rağmen kaçıp-göçüp, kendi kafasına göre evlendikten sonra başına gelmedik kalmayan kadınlarımız SİZ SUÇLUSUNUZ! Ve bu hatayı güce hayran olduğunuz için yapıyorsunuz! Aslında bu zorbaların nelere muktedir olduklarını, başınıza gelebilecek felaketleri bal gibi de bilerek bu evliliğe karar verdiniz!

"Erkek dediğin sert olacak, masaya yumruğunu vurdu mu ses getirecek" demişti çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşım. "İyi diyorsun da, ya o yumruk bir gün senin yüzüne inerse ne yapacaksın" diye sormuştum. Aynı dediği gibi "vurdu mu indiren" biri ile tanıştı ve muhteşem bir düğünle evlendi. Bir yıl geçmeden o yumruk arkadaşımın çenesine indiğinde altı aylık hamileydi. Bu darp onu hem psikolojik hem de fizyolojik olarak darmadağın etti. Boşanmak için yıllarca uğraştı. Eski eş boşanmayı kendine yediremedi. Bu zorba adam doğan çocuğunun bahanesi ile defalarca arkadaşımın evine baskınlar düzenledi. Zavallı kızı sokak ortasında kaçırdı, eve dönmesi için ailesini tek tek öldürmekle tehdit etti. Ve bir gün perişan haldeki aile bu baskılara daha fazla dayanamayarak sessiz sedasız, kimselere haber vermeden şehri terk etti. Bildiğim kadarıyla isim ve soyadları da değişti.

Sözüm genç kızlara. Lütfen sizi anlayacak, sizinle birlikte hareket edecek, toplum ve aile baskısını umursamayacak, birlikte karar verebileceğiniz, mesleki ve psikolojik gelişiminizi destekleyecek, bol bol gülüp-eğleneceğiniz, benzeri kültürel yapıya ve çalışıyorsanız sizinle aynı ekonomik güce sahip biri ile evlenin diyorum!

Pek çoğunuz işlevsiz ebeveynlerin elinde kişilik geliştirmeye çalışıyorsunuz. Sizi beğenmeyen, sürekli elalemin altın çocuğundan örnek veren, kötü eleştiren, konuya-komşuya sizi çekiştiren, en ufak bir hatanızda "seni doğuracağıma taş doğuraydım" diyerek iç dünyanızda değersizlik hissiyatına sebebiyet veren, sevgisiz ama bol kavgalı evlerde gençliğe adım attınız. Bildiğiniz ve tanıdığınız rol modelleri kızgın insanlardı. Onların hiçbir zaman takdirini kazanamadığınız için, onlara benzeyen ama en azından başlangıçta size değer verdiğini ve takdir ettiğini sandığınız tanıdık ruhlara demir attınız. Babanız gibi sinirlenip, küplere binen, parayı tek başına yönetmek isteyen, sizi zaman zaman en az anneniz kadar eleştirip, aşağılayan bu insanlar size o kadar tanıdık geldi ki, yaşadığınız, büyüdüğünüz ev ortamını ve sahip olduğunuzu sandığınız huzuru bu zorbalarda buldunuz.

Hayatı boyunca ailesinden sevgi görmemiş kızlarımız kendilerini kıskanç ruhlu adamların kollarına atıveriyorlar. Çünkü kıskançlıkla, sevgiyi karıştırıyorlar! Kıskançlık, bir erkeğin güvensiz, kompleksli, korkak, sosyal fobiye sahip, ilkel hisleri ağır basan, mantığı ile değil toplumun yönlendirmesi ile hareket ettiğinin kanıtıdır. Kendine güvenen, hayata karşı sağlam bir duruşu olan, kültürlü, zeki, yaşanılan olumsuz durumları soğuk kanlı bir şekilde konuşarak halleden, en zor anlarda dahi sakin kalmayı başaran erkekler ise kıskançlık gibi ilkel bir davranış şekli sergilemez.

Öte yandan çok küçük yaşlardan itibaren bireysel davranışları ve kendini ifade etmesi yasaklanmış bir genç kız, ileri yaşlarda yine kendini yönetecek birini hayatına çeker. Çünkü hayatının hiç bir döneminde tek başına karar almadığı için, yaşamla nasıl mücadele edeceğini bilemiyordur. Hayatının yönetimini tamamen bir başkasına bırakmak tanıdık bir yaşam kalıbı olduğu için de kendini güvende hisseder. Böyle davranan genç kızlar, ailesinin yanında bir nevi cezaevi koşullarında yaşamıştır ve evlendiğinde bir cezaevinden, diğerine nakil olur, bunu da maalesef özgürlük sanır.

Oysaki eşinin hayatını sanki bir atın yularından tutar gibi ele geçiren erkekler, karşılarındaki kadınları tamamen pasifleştirerek onlara hoşgörülü ve özgür bir yaşam alanı tanımazlar. Üstelik evlilikleri yerli yerine oturmadan, kadına adeta nefes aldırmadan ilk sene hemen kucağına bebek veren bu kişiler, eşlerine sadece evde oturup, temizlik yapan bir hizmetçi muamelesi uygularlar. Başkalarına karşı "karım namusumdur, cocuklarımın anasıdır" diye kabaran bu zorbalar, dışarıda her türlü namussuzluğu "erkek adam yapar, erkek adamın elinin kiri" olarak dile getirir.

Öte yandan hassas, iyi karakterli, evleneceği eşini asla incitmeyecek erkekler genç kızların en yakın arkadaşı olarak kalır ama tercih edilmezler. Kızlarımız maalesef kötü karakterli erkeklerden hoşlanmaya devam ediyor. Filmlere bakın, mesela 1960'lı yılların romantik filmlerinde kocasının ayağına sarılarak "affet beni" diye yalvaran ve dayak yiyen karakter fukarası bir sürü kadın görürüz. Bir araba dolusu dayak yerler, hala da severler. Aşkın içine şiddet çok zaman önce sinema yoluyla karışmış. İstemediği halde zorla öpülen kadınları izlediğinde romantik bulan bir kız düşünün. Zorbalıkla öpülmeyi arzuluyor demektir! Ama bilse ki, onu öpecek kişi Brad Pitt ya da George Clooney değil! Hele ki Türk erkeklerine baktığımda sanki hepsi Kurtlar Vadisi'nden fırlamış gibi. Maçoya hayranlık almış başını gidiyor.

Biri ile evlenmeden evvel lütfen iyice düşünün; "seni seviyorum" cümlesini sizden esirgeyen, el ele tutuşmayı ayıp sayan, karanlıkta yorganın altında sevişen, akşam sizi evde bir başınıza bırakıp, arkadasları ile takılan ve hatta evli olduğu halde çeşitli masaj salonlarına(!) umumi evlere giden, evlendiği halde gözü hala dışarıda olan ama buna rağmen sizin ailenizle, arkadaslarınızla bile görüşmenizi kısıtlayan, egzersiz salonu ve eğitim merkezleri gibi kızlı-erkekli yerlere gitmenize şiddetle karşı çıkan, ekonomik özgürlüğünüzü çeşitli yollarla elinizden alan, kısacası sizi eve hapsedip, pasifleştiren biri ile asla mutlu olamazsınız!

Son sözüm şu ki, değil evlenmek, size çıkma teklifinde dahi bulunan kişiye şöyle bir bakın ve sonra altıncı hissinize şunu sorun: "Ben bu adamdan boşanırsam bana ne yapar?" Eğer "ben bu adamdan boşanırım, sonra bal gibi de arkadaş kalırım" diyorsanız, yani "Ebru Şallı ve Harun Tan gibi olurum" diyorsanız bu adamı hiç kaçırmayın hatta evlenin! Ama baktınız evlilik yürümedi, o zaman da lütfen Sinan Akçıl gibi birini bulun ki, hayat size güzel olmaya devam etsin!

Dip Not : Harun Tan ve Sinan Akçıl sakalsız, dikkatinizi çekerim! ;)

Victoria Toumit

 
Toplam blog
: 50
: 8547
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Gazetecilik mesleğine ilk olarak Hürriyet Haber Ajansı'nda muhabir olarak başladım. Daha sonra Ümit..