Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '09

 
Kategori
Dostluk
 

Eski dostlar...

Eski dostlar...
 

Bundan yaklaşık 21 yıl önce tanışmıştık. Marmaris yolunda Azmak nehri yanında çok güzel bir restoranda... Öğle vakti idi. Biz toplam 6 arkadaştık. Mayıs ayının son günleri, bir pazar günü idi. Arabalarımızı park edip şöyle etrafı dolaşıyorduk. Yanımızdaki şefimiz bir ara ortadan kayboldu. Bizler daha 19-25 yaşında delikanlılarız. Nehirin kenarında sohbet ederken şefimiz yanımıza geldi. O da 55 yaşlarında, görmüş geçirmiş babacan bir ağabeyimizdi. Bize dönüp : Çocuklar yemek yiyelim mi? dedi. Biz birbirimize baktık. Olur gibisinden başımızı salladık.
Yavaş yavaş restorana yöneldik. Azmak nehiri gürül gürül akıp, Gökova körfezine karışıyor. Restauran da nehirin üzerinde. Bize masayı hazırlıyor iki tane köyden yetişmiş garson. Kömür sobası yanıyor. Sobanın yanındaki masa bizim. Masanın yanındaki camdan nehir ve selviler uzanıyor nehir boyunca. Restoranın sahibi yanlış hatırlamıyorsam Ali adında, o da 50'li yaşlarda hoş sohbet biri. Yanımıza geliyor. Hoşgeldiniz deyip biraz bizlerle sohbet ettikten sonra: Ne alırsınız? diyor. Bizler tabii o zaman ki örf adet gereği büyüğümüze bırakıyoruz sözü. Şefimiz : Balık var mı? diyor. Benim hemen yüzüm asılıyor. Çünkü balık çok severek yediğim bir yemek değil o zamanlar. Pek ses çıkarmıyorum. Diğer arkadaşlarımda şefe katılınca bende ortama uymak zorunda kalıyorum: Tamam diyorum.

Ortaya iki büyük oval servis tabağında nefis bir salata geliyor. Zeytinyağı, limonu, tuzu herşeyi tastamam. Bizim şef garsona: İki büyük getir oğlum diye sesleniyor. Ben ve arkadaşlarım biraz şaşkın, biraz memnuniyetle bakıyoruz birbirimize. Hepimiz rakı içiyoruz ama yaşımız daha çok genç hiç öğlen rakı içmemişiz. Garson elinde buz kovası ve rakılarla geliyor. Servisi şefimiz yapıyor. Biz ufak çaplı rakı salata keyfine başlamışken, Kiremit tabir edilen servis tabaklarında nar gibi kızarmış balıklar geliyor. Balıklar büyükçe. Adını da bilmiyorum. Şef'e soruyorum. Ağabey bu balıkların adı ne: Karagöz diyor. Şaşırıyorum.

Restorant sahibi Ali ağabey Zeki Müren'in kasedini koyuyor teybe. Bir çilingir keyfi başlıyor. Ali ağabeyde bize katılıyor. Balıklar müthiş lezzetli ve çok güzel pişmiş. Ben o balık sevmeyen, bir keyif alıyorum o fasıldan. Balıklarla beraber, o nefis salatamız bitiyor. Ali ağabey dışarıda asılı kavunlardan bir tanesini alıp hazırlatıyor. Biraz sonra eski teneke peyniri eşliğinde önümüze konuyor.Son dublelerimizi de kavun-peynir ikilisi ile bitirdikten sonra Çok Teşekkür ederek ve tekrar görüşürüz dilekleri ile Marmaris'e yola çıkıyoruz kahvelerimizi içmeye...

İşte benim diğer can dostlarımla tanışmam böyle başlıyor. Öyle bir dostluk ki tam 19 yıl sürüyor. Hala da küs değiliz ama görüşemiyoruz eskisi gibi. Ancak geçen onca senede ne onlar beni kırdı, üzdü. Ne de ben onları. Hiç kırılmadık birbirimize. Hiç yalan, riya, menfaat olmadan sımsıkı geçmiş bir 19 yıl. Dile kolay. Herşeyimizi birbirimizle paylaştık. En iyi bildiklerimizi, hiç bilmediklerimizi, herkesden sakladıklarımızı yalnızca dört kişi paylaşırdık. Zaman zaman çok özlesek de artık eskisi kadar, hatta neredeyse hiç buluşamıyoruz. Ama şu bir gerçek ki ne zaman ne halde olursam olayım hiç burun kıvırmadan yanıma geleceklerinden eminim. Hiç sızlanmadan.

Çok teşekkür ederim size benim bu 19 yılımı böyle güzel geçirmeme sebep olduğunuz için Sevgili Rakı, Sevgili Kavun, Sevgili Beyaz Peynir, Sevgili Balıklar ve dost sohbetinin vazgeçilmezi ömre değer şarkılar. Saygıyla...

 
Toplam blog
: 17
: 479
Kayıt tarihi
: 24.11.08
 
 

Merhaba; yazmak, doğa gezileri, müzik dinlemek, doğayı koruma amaçlı programlarda yer almak, resim y..