- Kategori
- Gündelik Yaşam
Eski olanın kıymetliliği, yeni olanın dinamizmi

Yeninin üzerinden zaman akıp gittiğinde, onu artık “eski” olarak nitelemenin burukluğunu duyumsarım. Sadece çok istenmiş, çabalanmış ve elde etmek için heyecan duyulmuş yenilerden bahsetmiyorum. Çünkü o yenilerin herkes için ebedi ve edebi bir ayrıcalığı vardır ve kişinin ona hissettiği duygular, ancak sahibinin tam anlamıyla betimleyebileceği duygulardır. Benim bahsettiğim duygular, çok istenenleri, çabalananları da kapsayan “yeni” olan herhangi bir yeniye ilişkin hissettiğim garip duygulardır. Bu duyguların sebebi; eskiyeceğini bile bile ona “yeni” demem ve bunun koca bir yalan olacağını içimde hissetmemdir.
Bu, herhangi birinin satın aldığı herhangi bir tüketim malzemesi olabilir; bilgisayar, cep telefonu; hatta mendil, sakız ya da bir canlı; bir tanışıklık, bir dostluk da olabilir.
Bazen milliyet blogta ana sayfada alt alta dizilen henüz yayımlanmış yazılara karşı da aynı duyguları hissederim. Bu yazıları belirli bir süre takip ettiğimde onların nasıl aşağı doğru inmek(!) zorunda kaldıklarını görürüm. Onlar, benim için zaman geçtikçe yaşlanan yaşamların simgesi olurlar. Yaşlanacak olanın hayat öyküsünü okurum ve her öykü, tanıklığını yaşadığım birer drama olur. Eskidikçe yazının sahibinin hissedeceği duyguları tahmin etmeye çalışırım. Onlar, her yeninin eskimeye başladığında hissedeceğim duyguların birer örnekleridir. Eninde sonunda yeni bir yazı yazmanın kararı alınacak, diğer yazı eski olarak hafızalara birer anı olarak düşecektir.
Geçen sene aldığım cep telefonun haline baktıkça onu hırpalayan etmenlerin acımasızlığına şaşıyorum. Onun belki canı yanmıyor(?) ama, sahibi ona baktıkça onun canı epey yanıyor. Bu yangının kaynağı acaba gelecekte hissedeceğim maddi bir yangının habercisi midir sizce? Kendime ait eskimiş objelere hissettiğim biraz farklı, o garip duyguların bir tanesi de, ben de oluşturacağı maddi yangınların kaçınılmazlığını bilmemdir sanırım.
Ya da yeni alınacak bir araba. Çizikler, kirler, belki de paslar bekleyecek geleceğini. Kaçınılmaz olanı yaşacak eninde sonunda.
Biri gelip bana “şunu aldım” nasıl buldun diye sorduğunda, soru sahibine hissettirmemeye çalıştığım bir şaşkınlığa düşerim. Sonra “güle güle kullan bak eskiyecek ona göre” demek gelir içimden.
Yeni olanın eski olarak nitelenmesine karar veren işleyişin sınırlarını düşünüyorum. Buna karar verdiğimiz ana hangi noktada erişiyoruz? Kesin olan, o karar anı, artık ondan vazgeçtiğimizin itirafıdır.
Eski olana ihtiyaç hissetmediğimiz an, onu artık sadece anılarımızda hatırlamaya ya da belki de onu tamamen unutmaya karar verdiğimiz andır.
Her seferinde, ister istemez, yeniyi eski olarak nitelemek zorunda kalışımın anını yaşacağım. Değişim kaçınılmaz. Bu yaşamın diyalektiği ve gerçeğidir. Yenisine yer açmak, sürdürmek için eskimek ya da değişmek zorundadır.
Aramızdan kayan yaşamlar için de aynı gerçeklik geçerlidir. Eski olma zorunluluğunu yaşamak zorundadırlar. Değişimin kaçınılmazlığı ile yenilere yer açmak zorundadır.
Yeni yoktur; biraz yeni vardır. Daha sona biraz daha az yeni olan vardır.
Eski olanı anımsadığımızda hissettiğimiz olumlu duyguların fazlalığı, uygarlığımızın kültür zenginliği ile orantılıdır.
Elimde olanın kıymetini biliyorum. Yeni veya eski değil onlar. Hepsi bana ait birer kıymetli. Kıymetlimiss onlar :)
Eski olanın kıymetliliği yeni olacak olana engel değildir. Kıymetli olanın envanterine katılacak yeni kıymetlilerdir.
Eskiden yeniye geçiş, değişimin gelişime dönüşümüdür, kişiye ve hatta topluma dinamizm katar.
Görsel: Picasso