Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '08

 
Kategori
Deneme
 

Eskidendi, çok eskiden....

Eskidendi, çok eskiden....
 

Biraz nefes almak, anılarla tek başına kalmak iyi olacaktı. Evin bahçeye açılan kapısından dışarı çıktı. Hava oldukça soğuktu, üzerine montunu almaya gerek duymadı. Çocukluğunun büyük bir kısmının geçtiği memleketinin tüm kokusunu, soğuğunu içine çekmek istiyordu. Burada havanın kokusu bile değişikti, ya da ona öyle geliyordu. Sigarasını hemen yakıp, derin bir nefes çekti. Çocukken ona kocaman gelen bahçe şimdi öyle küçük göründü ki gözüne. Eve ilk girince de aynı şeyleri hissetmişti, hatta kardeşi ve kuzeniyle de aynı şeyi konuşmuşlardı, “her şey ne kadar küçükmüş, ya da biz çok büyümüşüz” diye. Ama her şey bu kadar küçük olsaydı onca kişi burada nasıl yatar kalkar, yemek yerdi. “Sanırım o zamanlar gönüller çok büyüktü” diye düşündü.

Evin iki girişi vardı. Birincisi ön kapı, kocaman taş merdivenleri olan görkemli bir kapı. İkincisiyse arka kapıydı, çıkmaz sokağın en sonundaki ev olduğu için sokağın adı da büyükbabasının soyadını almıştı, Yetkin Çıkmazı. Bu kapıdan girince önce büyük ve bakımlı bir bahçeye girer, sonra merdivenlerden balkonlu olan kısma çıkılır ve eve girilirdi. Evin ortasında kocaman uzun bir salon vardı, nerdeyse onbeş metre boyunda, beş metre genişliğindeydi. Bu salona dört tane kapı açılırdı, mutfak, misafir odası ve yatak odaları, banyolar yatak odalarının içinde dolap gibi bir kısımdaydı.

Balkonlu kısımdan bahçeye bakıldığında hemen karşıda boydan boya bir kümes, kümesin hemen yanında çıkmaz sokağa açılan arka kapı vardı. Kümesin önündeki bahçeye genelde maydanoz, marul, yeşil soğan ekilirdi. Sağ taraftaki bahçede mevsimine göre sebzeler olurdu, biber, domates, fasulye, mısır ve bir ayva ağacı. Sol tarafta tahıl ambarı, çamaşır yıkama taşı, tulumba. Onların yanında kocaman bir ocak ve eski evlerin çoğunda bulunan taş fırın vardı. Orta kısım ise yine bahçe olarak tasarlanmış bir yerdi, burada ise çeşit çeşit çiçekler ve kiraz, elma, dut ağacı vardı. Her şey öyle güzel düzenlenmişti ki, bahçe dışında kalan kısımlara düzgün bir şekilde beton dökülmüş, her taraf tertemizdi. Evin altında iki tane mağaza vardı. Bunlardan sol tarafta olan mağaza ardiye olarak kullanılıyordu, bağdan gelmiş meyveler, turşu, peynir, yağ, pastırma-sucuk, kısacası tüm ev erzakları. Sağ taraftaki mağaza ise odun kömür deposuydu, her zaman tıka basa dolu olurdu.

Bu eve gelmeyeli beş altı yıl olmuştu, ama o zamanlar bugün hissettiklerini hissetmemişti. Ev iki yıldır kapalıydı, anneannesini kaybettiklerinden bu yana ilk kez geliyordu. Dayısı bayramı orada geçirmeyi düşünmüştü, önceden gelip evi bir güzel temizletmiş ve her şeyi tıpkı eski günlerdeki gibi hazırlatmıştı. Evin her tarafında sobalar yanıyordu, sobanın sıcağı, kokusu evi sarmıştı. Baklavadan su böreğine, dolmalardan keşkeğine, çöreklere kadar her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Her şey eski günlerde ki gibiydi. Tek fark ortada dolaşan büyükler onlar olmuş, çocukları ise onların yerini almıştı.

Evin her yeri canlıydı, kendini evin ruhuna teslim ettiğinde, ortada dolaşan çocukluğunu görebiliyordu. Her tarafta birileri vardı, gülmeler, oyunlar, yaramazlıklar, koşuşturmalar. Her yer anıydı ve bir film gibi izleyebiliyordu her şeyi. Eski eşyaları ve evleri çok severdi, orada yaşanların, onları kullananların ruhunun hala orada kaldığına inanırdı hep, ama ilk kez o ruhları bu evde gördü. Kendini yanında koşarak geçerken, kardeşlerini, kuzenlerini, anne-babasını, dayılarını, teyzelerini, anneanne ve büyükbabasını, hepsi oradalardı, her köşeden birisi çıkıyordu, evin içi hatıralarla canlanmıştı. Ev hala canlıydı….

Fazla sürmeden yanına kardeşi ve kuzeni geldi. Balkon kapısının önünde hemen eski günler konuşulmaya başlandı, hepside aynı şeyi görmüştü.”Hatırlıyor musun şurada” diye başlayan her cümlede üçünün de gözleri o noktaya odaklanıyor, geçmişi çocukluklarını tekrar yaşıyorlardı. Arada camdan içeriye bakıp çocuklarını kontrol ediyorlar, onların tıpkı kendileri gibi neşe içinde oynayıp eğlendiklerini görünce içleri daha da ısınıyordu.

İçerde ise dayısının gözlerinde ki mutluluk, “iyi yapmışım beee” ifadesi, evin en büyüğü olmanın verdiği onur her halinden belliydi. Oğlunun, kardeşinin ve yeğenlerinin onu yalnız bırakmamış olması onu daha da onura etmişti. Zaten onu babası gibi severdi, kardeşi ile arası bir yaş olduğu için çocukluğunun büyük bir kısmını dayısı ve yengesi ile bu evde geçirmişti, hatta çocukken dayısına baba bile derdi. Kendi babasını kaybettiğinden bu yana dayısına daha da düşkün olmuştu. Onları sık sık arar, hal hatır sorardı. Dayısının da yengesinin de az emekleri yoktu üzerinde, onun her nazına pozuna oynar, onu mutlu ederlerdi. Çocukken dayısının geleceği saatlerde camları açar beklerdi, acaba bana bugün ne almış diye, bir bakardı camdan çikolatalar, kuruyemişler, oyuncaklar düşüyor, hemen koşardı kapıya, atlardı dayısının omuzlarına, bir süre boğuşup oyun oynarlardı. Onun oğlu da kardeşi gibiydi, kendisinden beş yaş küçük kardeşi. Bütün kuzenlerini severdi ama o başkaydı, o öz kardeşlerinin değerine diğerlerinden daha yakındı.

Oda da kimseler yokken birkaç kere dayısına sarıldı, “iyi ki gelmişsin dayı, ne güzel yaptın böyle, her şey tıpkı eski günlerde ki, eski bayramlarda ki gibi” diye. Dayısı gerçekten de herkesi mutlu etmişti. O evde hiç geçmişleri olmayan çocuklar bile çok mutlu olmuşlardı.

Üç kuzen bir karar aldı, yazın hepimiz aynı zamanda gelelim, tüm aile, kuzenler ve çocuklarımız diye. Yıllardır böyle bir şey yapılmamıştı, belki yine yapılamayacaktı, herkesin işi gücü, hayat telaşı farklıydı, ama yinede üçünün de içine bir umut doğdu, daha doğrusu üçü de bunun olmasını candan istedi. Kim bilir belki başarabilirlerdi, bunu zaman gösterecekti.

………………………

Hani herkes arkadaş/ Hani oyunlar sürerken/ Hani çerçeveler boş/
Hani körkütük sarhoş gençliğimizden/ Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken/
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden…………

……………………

http://isteoylebirseyy.blogspot.com/

 
Toplam blog
: 41
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.06.08
 
 

Çoğu zaman düşündüklerimi, gördüklerimi, hissettiklerimi dile getirmekte zorlanıyorum. Çünkü o an..