Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '09

 
Kategori
Haftasonu
 

Eskişehir

Eskişehir
 

ESKİŞEHİR


Yeni kurulan kent merkezi görüntüsüne rağmen, Eskişehir adının nereden geldiğini merak edenler olmuştur benim gibi;

Tarihi Frigyalılar gibi çok eski uygarlıklara dayanan bu şehir, kuruluş yıllarında Osmanlıların hakimiyetine geçtikten sonra harabe görünümünde olduğundan Eskişehir adı verilmiş.

Genel olarak yeni yerleşke görünümündeki şehrin girişinde, tarihi Osmanlı konaklarının mimari örneklerinin yeraldığı en eski yerleşim yeri Odunpazarı semti oldugunu gözlemliyoruz. Odunpazarı, dar sokakları, eski evlerin de zaman içinde restore edilmesiyle de kentin eski dokusu burada kısmen korunmus.

Kent de Lisans ve Lisansüstü eğitim veren 2 tane Üniversite bulunmakta. Anadolu ve Osmangazi Üniversiteleri. Bunlardan yolumuzun üzerinde bulunan Anadolu Üniversitesinin Rektörlüğünün özenle dizayn edilmis bahcesi, görülmeye değer bir mekan…

Kütahya istikametine doğru giderken yol üzerinde Frigya uygarlığına ait anıtlar ve kalıntıları var. Aslında gezi notlarımda bu eski uygarlıklardan bahsetmeyi çok da sevmiyorum. Ortaokulda ki tarih derslerimi anımsatıyo. Yol boyunca yer yer bodur meşeler ve meşe çalılıkları görülse de jeolojik yapısından kaynaklı olsa gerek, bitki örtüsü olarak bozkır ve karasal iklim'in daha dominen olduğunu farkediyoruz.

Eskisehir ve çevresi genelde kil ve kireç katmanlarından oluşan bir toprak rezervine sahip olduğundan seramik, tuğla üretimine elverişli. Bu yüzden olsa gerek, il ekonomisinde sektör yapısına bakıldığında sanayi sektörünün payının daha yüksek olduğu göze çarpıyor.

Bu arada kente özgü yiyecekler arasında en çok ilgimizi çeken çiğ börek. Buraya kadar gelmişken bu lezzeti tatmadan geçmek de olmaz tabi! Yol da çiğ börek yanında sosu ve ayrandan oluşan menümüzü yedikden sonra sehir merkezine ulasıyoruz yeniden…

Bursa yönünden gelirken şehrin hemen girişinde büyük bir tren garı var ve hemen yanında faytonlar. Yine çocukluğumdan anımsamalar yasıyorum bu nokta da. Istanbul'a trenle seyahat ettigim yılları hatırlıyorum.Tren, Istanbul-Ankara arasında en uzun molayı Eskisehir'de verirdi. Istasyon, ihtiyaç giderme yeriydi. Simitlerin en gevreği, salebin en koyusu burada içilirdi.

Şehir merkezinde arabamızı park edip kenti ortasından ikiye bölen Porsuk çayı ve etrafını keşif yapmak üzere kısa bir gezintiye çıkıyoruz. Burası da Eskisehir'in Tunali Hilmi Caddesi olsa gerek! Ya da barlar sokağı diyebiliriz. Istanbul'un hayal kahvesinden tutun da nehrin iki kenarında kurulmus alısveris merkezleri, çay bahçeleri, cafe ve barlardan oluşan eğlence merkezleri mevcut. Turistik eşya satan dükkanlarda kente özgü lületaşından yapılmış bol çeşit içeren objelere de rastlamak mümkün.

Dönüş yolunda ben yine seyir halinde foto safarilerime devam ediyorum. Bol bol ayçiçeği tarlalarından oluşan panoramik görüntülerimi kaydediyorum.

Birde, turistik tabelalardan anlaşıldığı üzere yine bu civarda yaşamış, Halk sairi ve düşünür Yunus Emre, ve mizah literatürümüzde yerini almış Nasreddin Hocaya da tarih de evsahipliği yapmış bir ilimiz olduğunu gözlemliyorum Eskişehir'in…

 
Toplam blog
: 48
: 1807
Kayıt tarihi
: 17.07.09
 
 

Bir Nisan akşamı kışı uğurlayan, baharla gelmişim dünyaya…  Hobi olarak çeşitli tasarım etkinlikl..