Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '14

 
Kategori
Öykü
 

Esma'nın yüzügü (Roman denemem)

Esma'nın yüzügü (Roman denemem)
 

grev


    Elinde çantası derneğe çıktı, bir çay söyledi. Gazeteleri gözden geçiriyordu.
    Bölgeden yeni gelmişti. Ve Esas yeri bir alt kattaydı. Ama bölgeden her dönüşünde mutlaka bu kata, öğretmenlere ait derneğe uğrar sabah çayını burada içerdi. Çünkü buradaki çaycı çayı erkenden demlerdi.
    Bugün de çayını içti, gazetelerini okudu sonra çantasını alıp aşağıya indi. Sendikasının çaycısı da bu sırada gelmiş, temizliği bitirmiş ve çayı hazır etmişti.
    Ona “günaydın” dedi ve bir çay söyleyip odasına çekildi. Çantasında dolaştığı bölgelerdeki örgütlenmelerle ilgili bilgiler vardı. Onları çıkardı. Aldığı notlardan bölgelerle ilgili rapor hazırlaması gerekiyordu.
    Bu sırada sendika görevlisi çayı getirip masanın üzerine bıraktı. “başkan dün sizi bir öğretmen aradı. Bugün için geleceğinizi söyledim. Saat on bire doğru gelecek” dedi. Merakla çaycıya baktı. “kimmiş acaba?” diye sordu. Çaycı “valla bilmiyom başkan, daha önce hiç görmedim” dedi ve çıktı.
    Öğretmene kafası takılmıştı. Gerçi her gelişinde çıktığı dernekte tanıdığı birçok öğretmen vardı. İsim de bırakmayınca meraklanmıştı. “adam sende gelince görürsün kim olduğunu” dedi.
    Dosyasından çıkardığı notlarını bakmaya başladı. Notlara dalmıştı çaycı tekrar çay getirip bıraktı, boşu alıp çıktı. Çok çay içiyordu. Çay sigara, çay sigara… Hele çalışırken veya kitap okurken içtiği çayın, sigaranın haddi hesabı yoktu. Çay neyse de, sigara çok dokunmaya başlamıştı. Daha yaşı kaçtı? Ama hırlamaya başlamıştı. Onun için ne yapıp yapıp sigarayı bırakacaktı. Onun için yanına sigara almamıştı. Çaycı tembihli olduğu için çayın bittiğini tahmin edip, sonraki çayı getirip boş bardağı götürüyordu. Onu çağırıp bir sigara istemeyi düşündü. Sonra “iradene hakim ol oğlum, bırak şu sigarayı” diye söylendi.
    Tam bu sırada çaycı kapıyı açtı, “başkan o öğretmen geldi” dedi. İçeri girince başkanın kendi kendine konuştuğunu görünce gülümsemişti. Başkan “ne gülüyorsun? Sigara adamı manyaklaştırıyor… Onu bırakacağım diye söyleniyordum. Al misafiri içeri” dedi.
    Çaycı başkanın bu açıklamasıyla ağzı daha yayıldı, çıktı arkasından içeri o öğretmen girdi. Çaycı çıkarken gülümseyerek çıkmıştı. Öğretmen çaycının gülümseyerek çıkmasına bir anlam verememişti.
    İçeri girince başkan onu ayakta karşıladı. “o hocam sen miydin? Kim olduğunu söylemeyince baya merak etmiştim” dedi. Öğretmeni dernekten tanıyordu. Bildiği kadarıyla o şehre yakın bir ilçede görev yapıyordu. Özellikle hafta sonları mutlaka derneğe gelirdi. Başkan onu oradan tanıyordu. Adını da Remzi diye biliyordu.
    Öğretmenin aklı çaycının gülümsemesinde kalmıştı. “merhaba” dedi. “çaycı gülümseyerek çıkınca bir an dalgınlığıma geldi kapıyı vurmadan girdim” dedi. Başkan “ne önemi var hocam, burası işçi sendikası. Burada öyle protokol olmaz. Çaycı beni kendi kendime konuşurken gördü, ona gülümsüyordu.” Dedi, sonra “sigarayı bırakacağımı söyleniyordum” dedi.
    Bu sırada öğretmen hemen masanın dibindeki koltuğa oturmuştu. “sorma o dert hepimizin. Ben bırakalı bir ay oldu. Hala aklımdan çıkmıyor meret. Ama kararlıyım bırakacağım” dedi. Başkan sigara konusunda bir yoldaş bulunca sevinmişti. “ya öylemi? Ben sabahtan beri içmiyorum. Ama ben de bırakacağım. Bu yaşta hırlamaya başladım hocam” dedi. Gülüştüler.
    Başkan “hayırdır beni ziyaretin amacı var mı?” diye sorunca öğretmen gülümsedi. “var be başkan. Benim hala var. Onların orda tuğla fabrikası varmış. Halam da orada uzun yıllar çalıştı. Fabrikada sendika yokmuş. Orda çalışan komşusu kızlar halama ‘senin yeğen solcu ya, o bize bi sendika bulsun. Bu patron bizim epten iflamızı kesiyo’ diye yalvarmış. Hala da onlara söz vermiş. Geçtiğimiz gün beni aradı. ‘İlla bu kızancıklan derdine bi çare ol’ diye ısrar etti. Benim de aklıma siz geldiniz. Onun için gelmiştim. Bu sendikada bir tanıdığım sen varsın ya, başkan bir çare bulur demiştim” dedi.
    Öğretmen göçmendi. Halasının kaldığı şehir bu şehre komşuydu ve yakındı. Daha önce başka bir şehirde göçmenlerin ağırlıklı olduğu bir fabrikayı örgütlemiş, uzunca süren grev sonucu sözleşme imzalamayı başarmışlardı. Onun için göçmen işçilerin çalıştığı fabrikalardan ilişki gelince geri çevirmiyordu.
    Örgütlendikleri işkolu toprak işkoluydu. Çimento ve tuğla fabrikalarını kapsıyordu. Çimento fabrikalarının hepsinde sendika vardı. Gerçi oralardan da örgütlenme teklif geliyordu. Ama sayıca çok fazla işçi çalıştığı ve işyerinde güçlü bir sendika örgütlü olduğu için oralardaki örgütlemelerde farklı bir yöntem uyguluyorlardı.
    Tuğla fabrikaları daha az işçi çalıştırıyordu. İşyerinde sendika olan işyerlerinden örgütleme talebi gelse de; genelde sendikasız iş yerlerinden daha fazla talep geliyordu. Çünkü oralar diğer sendikaların göze alamadığı daha saldırgan işverenlerin fabrikalarıydı. Ve o işyerlerinde örgütlenmek çok zordu. Ama o alışmıştı. Sendikanın örgütlenme işlerine o bakıyordu. Ve böyle hiç sendika olmayan işyerleri konusunda epey deneyliydi. Örgütlemede çalışan başka kişiler de vardı. Ama daha çok ilk çalışmayı o yürütüyordu. Sonra öğretmenin halası komşu şehirdendi. Kendi de bir süre burada kalıp bazı çalışmaları organize etmeyi düşünüyordu. Onun için bu fabrika için de; olursa kendi çalışma yapmayı düşündü. Bu düşünceyle detaylı bilgi almak istedi.
    Remzi hoca ona halasının verdiği bilgileri hiç eksiksiz bir bir anlattı. Daha önce işçiler iki kez sendikalaşmak istemiş. Ama o örgütleme çalışmalarını yürüten sendika ikisinde de başarısız olmuş, çok işçi işten çıkarılmıştı. Remzi hocanın halası da o sırada işten çıkarılanlardandı. Aradan epey zaman geçmiş, yine işyerinde sendikalaşmak için bir kıpırtı başlamıştı.
    Başkan bunları dinleyince bu işyerinde iki kez başarısız örgütlemeye ve birçok işçi atılmasına rağmen hala sendikalaşma talebi gelmesini önemsemişti.
    Ancak işverenin önceki sendikalaşma deneyimlerinden çok tecrübeli olduğu anlaşılıyordu. Burada çok gizli bir çalışma yapmak gerekiyordu. O böyle özelliği olan iki yerde örgütlenme çalışması yapmış, ilkinde gerekli gizliliği sağlayamayınca başarısız olmuş, orada da çok işçi işten çıkarılmıştı. İkinci fabrikada ise çok zorda olsa örgütlenme başarılmıştı. Bunları düşündü. Remzi hocaya “hocam anlattıklarınızdan örgütlenmesi zor bir işyeri olduğu anlaşılıyor. İki kez başarısızlık işvereni mücadele için tecrübelendirmiştir. Onun için bu örgütlemeyi çok gizli yürüteceğiz. Halanız bize bu işte ne kadar yardımcı olur. Nasıl bir kadındır? Gerekli gizliliği sağlayabilir mi? Bu işyerlerinde genelde kadın işçi çoktur. Bu hem iyi hem de kötü bir durumdur. İyiliği kadınlar örgütlenmeye daha yatkındır. Kötülüğü ağızlarında laf durmaz, çabuk belli ederler” dedi.
    Remzi hoca güldü “valla başkan bravo. Bizim hala da aynı şeyleri söyledi. O sendika çok gizli çalışmamış. Aslında belki niyeti patronla anlaşıp öylesine bir sözleşme imzalayıp geçmekmiş. Hala öyle söyledi. ‘eğer senin söylediğin sendika çok gizli çalışmayı göze alıyorsa gelsin, yoksa hiç araya girmeyelim ki onca kadın, kızan epten işsiz kalmasın’ dedi” deyince başkan bu bilgi karşısında ağız dolusu güldü. “Bravo halaya, desene tam militan” dedi.
    Remzi hoca “onlar 74 göçmeni. Zaten geldiklerine bin pişman. Ama mücadele nedir? Sendika nedir? Yararı nedir? Hep bilirler” dedi. Başkan “tamam hocam o fabrikada çalışma yapalım. Bu çalışmayı da ben yürüteceğim. Oraya birlikte gideriz. Beni halayla tanıştırırsın, gerisini biz hallederiz. Ama halayla nasıl tanışacağız? Bunu düşünmek lazım… Çevreye halayla yakınmışız veya akrabaymışız süsü vermek lazım ki, ben yalnız gidince yadırganmayayım” dedi. Remzi hoca “o iş kolay. Bizim halanın yeğeni, kuzeni çoktur. Seni de yıllardır uzaklarda olan, şimdi ona yakın bir yere tayin olmuş memur veya iş sahibiymiş gibi tanıtırız” dedi. Başkan’ın bu işe aklı yattı, yalnız bir endişesi vardı. Hala göçmendi ve onların şivesi başkaydı. Halanın akrabası olunca göçmen olmak zorundaydı. Hocaya bu endişesini söyledi. Hoca yine güldü. O kolay be hocam. Bizim halanın manav yerli akrabaları da var.  İki kardeşi buralılarla evlendi. Sen onlardan birinin oğlu olursun olur biter. Arada bir ‘epten’ veya ‘yetti be yavu’ gibi sözler ekledin mi? O iş tamam olur” dedi.
    Birlikte gülüştüler. Başkan “tamam anlaştık, ben bu konuyu diğer arkadaşlarla da konuşurum. En kısa sürede gideriz. Ben seni ararım” dedi. Hoca ayağa kalktı “oldu başkan, ben de azıcık derneğe gidecem. İstersen yarın buluşalım” dedi. Başkan “tamam be yavu, ben seni aberdar ederim, sıkma canını” deyince yine gülüştüler. Hoca “eh anlaştık kuzen, yarın görüşelim ben seni alaya götüreyim” dedi (H harfini bilerek yutmuşlardı.) ve kapıdan kapıyı açtı.
    Tam bu sırada çaycı içeri çay getiriyordu. Hocanın “eh anlaştık kuzen, yarın görüşelim ben seni alaya götüreyim” dediğini duymuş çok şaşırmıştı. Hoca çaycının bu şaşkınlığına aldırmadan çıkıp gitti. Çaycı başkanın çayını masaya koyduğu sıradaki şaşkınlığını gören başkan açıklama gereği duydu. “hoca benim kuzenim olur” dedi. Çaycıya başka bir şey söyleme gereği duymamıştı. Ve masadaki notlarını okumaya başladı.
    Bir süre sonra diğer yöneticiler de gelmeye başladı. Gelen ona “hoş geldin” diyordu. Herkes gelince onun odada bir toplantı yaptılar. O geldiği bölgelerle ilgili bilgi verdi. Birlikte o bilgileri değerlendirdiler. Sonra onlara Remzi hocayı anlattı. Onlar da yakın olan o şehirdeki işyerini biliyorlardı. Oradan bir ilişki çıkmasına memnun olmuşlardı. O bu işyerinin örgütlemesini kendisinin yapmak istediğini, Remzi hocayla bu konuda konuştuklarını anlattı. Mutabık kaldılar. Herkes kendi odasına gitti. O bir süre daha orada oyalandı. Sonra arkadaşlarına haber verip çıktı. Önce yine yukarı derneğe çıktı. Epeydir onu görmeyen öğretmen dostları ona hoş geldin dediler. Ona bir çay söylediler. Bu sırada sigara ikram eden oldu. O önce ikram edilen sigarayı almaya yeltendi. Sonra sigarayı bıraktığı aklına gelince, “teşekkür ederim, sigarayı bırakmaya çalışıyorum” diye ikram edilen sigarayı geri çevirdi. Bu sırada içinde kendine bir güven oluşmuştu, çok mutlu oldu. Ona sigara ikram eden öğretmen ve yanındakiler “bravo, iyi yapıyorsun. Ah biz de bir bırakabilsek” diye yakındılar.
    Onlarla bir süre sohbet edip dernekten ayrıldı. Aşağıya indi. Sabah arabadan inince doğru sendikaya gelmişti. Eve gidip bir süre dinlenmeyi düşünüp, evine giden dolmuşa bindi. Evi kenar bir semtteydi. Özellikle bu semtten tutmuştu. Mahallede kendini bir proje bürosunda çalışıyor biliyorlardı. Uzun yıllardır ilk kez bu semte kiralık da olsa bir evi vardı. Genelde hep mekansız yaşamıştı. Bu onun seçerek yaptığı bir şey değildi. Yaklaşık altı yedi yıldır hep değişik şehirlerde kalmıştı.
    Özellikle sendikada görev aldıktan sonra hep diğer bölgelerde örgütlenme çalışmasına katılmış. Gittiği yerlerde otelde veya çoğunlukla o yerlerdeki arkadaşların evlerinde kalmıştı. Zaten bu sürenin uzunca bir kısmında da örgütleme yaptığı işyerlerinde hep grev ve direnişe çıkmak zorunda kaldıkları için grev ve direniş çadırlarında kalmıştı. Bir süredir kaldığı bu semtte arada bir kaybolunca yanında çalıştığını söylediği müteahitin şantiyelerine gittiğini söylüyordu. Zaten mahallede onu tanıyan daha doğrusu alış veriş nedeniyle tanıştığı bir bakkal vardı. Ev sahibi de başka bir şehirde olduğu için bu gelip gitmelerine merak edecek fazla kişi kalmıyordu. Veya o öyle zannediyordu.
    Neyse dolmuşla evin olduğu semte gelmişti. Dolmuştan indi, bakkaldan bir sigara alacaktı, bıraktığı aklına gelince doğru eve gitti. Bekar evi de olsa evi derli topluydu. Zaten fazla eşyası da yoktu. Bir somya bir masa üç dört sandalye yerde bir halı bir dolap, dolap da okuduğu kitaplar vardı. Tabi pencere de perdeleri vardı. Ayrıca mutfakta birkaç bardak tabak çatal, kaşık ve bir de milangaz ocağı vardı. Buzdolabı almayı düşünmüştü, ama evde fazla kalmadığı için gerek görmemişti. Bir oda daha vardı. Orada da yerde bir halı duvarda bir manzara resmi ve pencerede perdeler vardı. Ayrıca banyo ve tuvalet aynı yerdeydi. Orada da bir havlu ve bornozu vardı. Bütün eşyası bu kadardı.
    Odasına girdi. Masanın üzerinde son okurken bıraktığı kitap ve kül tablası duruyordu. Kül tablasını eline aldı bir süre baktı; kıracaktı vazgeçti, götürüp mutfaktaki rafa bıraktı. Sigarayı bırakmaya kesin karar verdiğine sevindi. Mutfaktan çıktı, duş alacaktı vazgeçti. Çoraplarını çıkarıp yıkadı. Sonra akyalarını yıkadı ve yatağa uzandı. Aklına son gittiği şehirdeki tanıştığı kız geldi. Kız işçiydi. Devrimci bir kızdı. Ondan çok hoşlanmış, ilk defa evlenmeyi düşünmüştü. Çok zor bir hayatı vardı.

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..