- Kategori
- Siyaset
Etnik ırkçılıkla barışın muhtemel sonuçları ve şartları

Etnik ırkçılık sorununun sözde barışçı çözümü için elimizdeki tek seçenek vakt-i zamanında Türkiye Kürdistan Demokratik Partisi denen örgütle onun silahlı devamı olan PKK’nın bize dayattığı yol haritasını kayıtsız şartsız kabul etmektir.
“Kürtler iktidar istiyor!” diyen sözde barış yanlısı bölücü etnik ırkçıların söyledikleri budur.
Belki de böyle olmalıdır. Çünkü zaten Anayasamız, Irak Anayasası’na benzer hale getirilerek Türk adı artık resmi metinlerden silinecek ve millî egemenliğimiz hukukî metinler aracılığıyla ortadan kaldırılacaktır. Libya’yı kan gölüne çeviren şeriatçıları “demokrat kahramanlar” olarak gören siyasal dincilik ve etnik ırkçıların ortak hedefi, zaten seçilmenin verdiği iktidar gücünü devleti kuruluş felsefesinin aksi istikamette değiştirmek, dönüştürmek için kullanmaktır.
Şu kesin şekilde bilinmelidir ki ülkenin doğu ve güneydoğusunda devletin gücünden bahsetmek artık mümkün değil AKP partizanlığı ve PKK taraftarlığı iki rakip güçtür. Bu bölgelerimizde fiilen devlet yoktur. Bu bölgelerimizde ülkenin meşru partilerinin rekabetinde PKK’nın tehdit gücü alenen kullanılmaktadır. Bölge insanının gerçek bir demokratik tercihte bulunamaması hem iktidar partisinin hem de PKK’nın işine gelmektedir.
Dolayısıyla zaten ilgili bölgelerimizde vatandaşların sırtlarını dayayabilecekleri herhangi bir otorite yoktur. PKK’nın yandaşları esnafa kepenk kapattırırken devletin gücü bu eşkıyalar karşısında alenen çaresizdir.
O halde belki de artık toplumsal ve ekonomik maliyet göz önüne alınarak şunlar yapılmalıdır.
Bölgede ikinci dil resmi hale getirilirse, Kürt kökenli olmayan memurlar bölgeden geri çekilmelidir. Bu zaten sözde barışçı etnik Kürtçülerin istedikleri şeylerden biridir.
Yargı makamları boşaltılmalı, Türk Milleti adına karar verilmesine son verilmelidir.
Sağlık kurumlarında Türk kökenli olduklarını beyan eden sağlık görevlileri batıya kaydırılmalı.
Türk öğretmenlerinin batıya derhal tayinleri yapılmalı. Türk olmadığını beyan eden öğretmenler bölgede bırakılmalıdır.
En son bölgeden, emniyeti korumalarından dolayı Türk askeri ve polisi bölgeden çekilmeli. Türk olmadığını beyan eden kolluk kuvveti mensupları Türkiye Cumhuriyeti memuriyetinden ayrılatrak bölgede bırakılmalıdır.
Resmi gücünü bölgeden geçen devlet son olarak bir yoklama ile taabiyet talebi tespiti yapmalı ev Türk taabiyetinde kalmak isteyenler ülkenin batısına emniyetle nakledilmeli, başka bir millete mensup olduğunu söyleyenler derhal vatandaşlıktan çıkarılmalıdır.
Bunlardan sonra batıda kalan Türk kimliğini reddeden her kim var ise ya ülkenin doğusuna nakledilmeli veya hakları kısıtlanmış, yabancı vatandaşlar olarak belirlenmeli ve daha sonra ailelerinin Türk vatandaşlığına geçmemesi yönünde takibat yapılmalıdır.
Doğu ve güneydoğuda muhtemel Kürt yönetimine terk edilen bölgelerde, sınırlar kesin şekilde kapatılmalı ve artık bu bölgelerden ülkenin kalan kısmına geçiş engellenmelidir.
Bu şartlar altında, doğu ve güneydoğuda sözde barışçı çözüm sağlanır. Böylece hem PKK’nın talepleri karşılanmış olur hem de ülkenin geri kalanı etnik ırkçılık zehrinden arındırılmış olur.
Bu önerileri kabul edilemez buluyorsanız hem ülkenin Türk adıyla tescillenmesine karşı olup hem de barıştan bahsedemezsiniz. Sözde barış önerilerinin tamamı, Türk Milleti’nin etnik ırkçı teröre kayıtsız şartsız teslim olması anlamına gelmektedir.
Mesele, bahsedilen şartların ve sonuçların “dindar cumhurbaşkanı” seçtiği için sevinen AKP seçmenlerinin vicdanında aklanıp aklanmayacağdır. Çünkü görünen odur ki Anayasa’nın Irak kabileci anayasasına benzetilmesi talebi büyük ölçüde bu seçmen kitlesinin talebidir. Ve gene görünen o ki bu kitle Barzani ve kabilesinden ihale alabildiği müddetçe ülkenin kaça bölündüğüyle zerre kadar ilgilenmemektedir. Bu kitle için Türk adının da Türk bayrağının da Türk yargısının da vs hiçbir önemi yoktur.
Bu hayalî öneriler hiçbir kayıt ve şart olmaksızın etnik ırkçılıkla uzlaşmanın kaçınılmaz sonuçlarıdır. Yani “anaların ağlamasına engel” olmanın “her ne pahasına olursa olsun” yoludur.
Hiçbir şey bedelsiz değildir. Eğer PKK katil sürüsü ile “kayıtsız şartsız” barış yapılmasının çözüm olacağı düşünülüyorsa, o çözümün sonuçları, maliyeti ve şekli ancak böyle olabilir.