- Kategori
- Güncel
Etrafı Seyre Daldım

Kendi Objektifimden Körfez-Sekapark
Uzunca bir zamandır ara verdiğim balık ekmek keyfi için gittiğim Körfeze sıfır konumundaki Saltanat Balıkçısının kayığına yanaştım usulca.
Sandalın denizin üzerinde bir bebek salıncağı gibi yumuşacık sallantısı tee çocukluğuma kadar götürür beni. Tahtadan yapılmış ayakları kayığın taban iskeletine benzer bir şekilde yaşlı Ninelerin kuşağını bağladığı beşiği uzaktan hafiften çekerek salladıkları beşikte uyuyan çocuk karnı tok, altıda temizse uyumaması imkânsızdı. Bende o verdiğim ekmek arası balık siparişimin hazırlanması esnasında sandalın raksını izler kısa bir zaman hayal âlemine dalarım.
Fakat bu günkü gördüğüm manzara hiç te iç açıcı gelmedi bana. Çünkü denizin üzeri o kadar kirli bir haldeydi ki…. Sanki yoğun bir yağmur yağdı da önüne kattığı kırmızı toprakları sürükleyen selin bıraktığı balçık renginde bir kirlilik göze çarpıyordu.
Eskiden hemen denize sıfır oturduğumuz zaman akvaryum balıkları gibi doluşarak koloni halinde gelen balıkların denize düşen kırıntıları yemek için sergiledikleri danstan eser yoktu. Hatta balık da yoktu. Kenarlara pike yapan martılar bile deniz yüzeyindeki kirlilikten alçalarak hiçbir şey yiyemeden tekrar yükseliyorlardı.
Eskiden hemen masanın yanından suya dalıp çıkan karabatakların dansları da yok olmuşlar. Bu kadar olumsuzluk içerisinde yediğim ekmek-balıktan hiç keyif alamadan bir süre izledim denizin kirli yüzeyini.
Keyfim kaçtı.
Sahil boyunca kordonda biraz yürüdükten sonra köşede çimin üzerine karargah kuran gül satan kadınların atmaca gibi bekledikleri yere yakın oturduğum bir banktan, bir taraftan denizi seyrederken diğer taraftan gül satanların önlerini kesip zorla ellerine tutuşturulan güllerin bir liraya al be güzelim, al bu artist gibi hanıma deyip sık boğaz ettikleri erkekler ile kıyasıya süren pazarlıkların eşliğinde umutsuzca iade edilen gülleri tekrar alıp söylenerek geri dönüşlerini…..
Kuzey-Doğudan esen tatlı rüzgarın denizdeki simetrik küçük dalgaların Güney-Batıya doğru peş peşe sürüklenişlerini…..
Kırlangıçların üçerli beşerli gruplar halinde asimetrik paralel de uçarak denizin ortasına doğru uzanan iskelesinin altından geçişlerini, pike yaptıkları zaman denizin yüzeyine santimler kala suya çakılacakmış gibi pike yapıp bir anda suyu teğet geçerek yükselişlerini izledim…..
Jetonla binilebilen bisikletlerin üzerinde parkı gezen kızlı erkekli arkadaşların güzel bisiklet turlarını, iskele kenarına gidip yaptıkları öz çekimleri anında sosyal medya hesaplarında paylaşırken…. Film stüdyolarındaki profesyonellere taş çıkartırcasına pozlar çektiklerini izledim…
Yeşil çimlerin üzerine uzanmış gençlerin baharın tadını doyasıya çıkararak güle oynaya şakalaştıklarını, yaşları en az ellinin üzerinden yetmişlik bayanların baharın coşkun adrenalin etkisi ile horon tepip halay çekerek eylendiklerini izledim…..
Çıtır simitçiden altığım simit ile içtiğim çayın tadını damaklarıma servis ederken orta yaş üzeri takım elbisesi, yumurta topuk boyalı kunduraları, saçlarına sürdüğü biryantinin parlaklığı eşliğinde yanındaki şık ve yaşını almış hanımefendinin küçük adımlarla yalancı baharın tadını çıkarmaya gelen bir çifti hemen Belediye Bandosu eşliğinde karşılayan gacilerin dikkatini çekti…. Uzatılan gülü hiç itiraz etmeden alan bey kibarca uzattı hanımefendiye gülü….
Gülü alan hanımefendinin okşanan ruhundan yükselen tebessümün yanındaki beyefendiye yansıyan ışık görülmeye değerdi doğrusu. Hanımların nezaket ve ince ruhlu olduklarını anlamak için bir doktora tezi gibiydi adeta…. Gülümsemeler eşliğinde elinde tuttuğu gül ile keyifle serenad yaparak geçip gittiler….
Tüm gençlere kapak olsun dercesine……
Demem o ki her yaşta hayat güzel anlayana!....
Anlamayan mı?....
Onlardan da çokça var ülkemizde….
Kıç ceplerine zorla tıkıştırdıkları en ucuzu bin küsur liranın üzerindeki telefonlar ile oturdukları zaman kırılmamak için direnen, Baba ve Anne paraları ile alınan telefonlar…. İle ortalıkta dolaşan bir o kadar da haylaz çocuk var ortalıkta …. Her oturdukları yerde ellerinde sigara hem sağlıklarına hem de keselerine zarar bir alışkanlığı birbirlerine ikram ederek birkaç onlu yıldan sonraki yaşlarda çıkacak bildirimsiz ani gelen hastalıklara zemin hazırlıyorlar.
O kadar bereketli bir gençlik var ki maşallah her yüz kişiden neredeyse doksanı otuz yaş altı gençlik. Ben her zaman söylerim. Ülkemizin sosyologlarının devamlı saha ve alan çalışmaları yaparak bu gençlik için eğitimleri, yaşayış şekilleri, kültürleri ile ilgili araştırmalar yaparak ileriye dönük vizyonel projeler için alt yapı hazırlasalar da üretime ve istihdama katkı sağlasalar ne kadar güzel olur….
Hasılı dostlar!.. Türkiye’mizin durumunu İlkbahar’da rengarenk değişik cins ve güzellikte doğayı süsleyen bahçelere benzetiyorum ben. Bu güzel çiçeklerin usarelerinden bal yapacak arıların kovanlarında uğuldayan gibi bir gençlik var…. O güzel gençlik geleceğin teminatı….. Haydeee ne olur görün onları, tutun onların taze ellerinden, güzel enerjilerinden faydalanın… Bırakın iğrenç siyaset kavgalarını verin vatan için millet için el ele de gösterin yiğitliğinizi….
Kalın sağlıcakla… 23.04.2018 Adil Bozkurt