- Kategori
- Öykü
Evin halleri
Evin yalın hali
İster cüce, ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş, ev.
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandığı sularda
Bırakacaksınız evi.
Evin -e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
Evin -de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
Evin -den hali, uzaksınız,
Hattâ içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden.
Behçet Necatig
Evin yalın hali
İster cüce, ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş,ev
Bütün eşyalar kamyona yüklendi. Ev şimdi bomboş, kalbim gibi. Oysa çok değil birkaç ay öncesine kadar ikisi de seninle doluydu. Sen o adamın yanına taşınma kararı almadan önce.
O zamandan beri bu ev bir korku tüneline dönüştü benim için. İçindeki tüm eşyalar üstüme üstüme gelmeye başladılar.
Sensiz bir ev, sessiz bir ev, sessiz bir ev, ölü bir ev, ölü bir ev, hayaletlerle dolu bir ev.
Dayanamadım! En çok da senin severek aldıklarına. Çünkü en hırçınları onlardı, benim en çok canımı acıtan, benim en çok üzerime üzerime gelen onlardı. Kırdım, paramparça ettim hepsini. Nasıl da tek tek toplamıştın oysa, kimisini Çukurcuma’dan, kimisini Kadıköy’ün arka sokaklarındaki antikacılardan.
Onları geri almak için uğrayacağını bildiğim için kırdım biraz da. Bu kırık parçaların dışında seni bomboş bir ev karşılayacak geldiğinde. Şaşıracaksın!
O kırıklar batacak kalbine.
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandırdığı sularda
Bırakacaksınız evi.
Ben de gelmesem kim toplayacak bu evi. Şu hale bak her şey darmadağınık. Alemin gelinleri gelip kaynanasına hizmet eder…
Yok, yok bizim çocukta iş yok. Çok yüz veriyor buna. Ağzının içine bakıyor. Canım, cicimle iş bitmiyor ki! Akşam odlumu gel, ye, iç evi dağıt sonra çek kapıyı yallah işe. Bu ne biçim kadınlık anlamadım gitti. Ben zaten ilk görüşte anladım bunun evi çekip çeviremeyeceğini. Anladım ama kimselere anlatamadım o başka.
Temizlikçi bile toplayamıyor bunun dağınığını. Hoş ben topluyorum da yaranabiliyor muyum sanki, hayır! Bir de gelin dır dır ediyormuş. Neymiş efendim, onun yatak odasında benim ne işim varmış, onun özeline nasıl girermişim, çamaşırlarını bile karıştırıyormuşum falan filan. Tabii öyle ahlaksız iç çamaşırlarım olsa ben de istemem kimse görsün. Çeşit çeşit çilek, çikolata kokulu, tırtıklı şeyler, dilim varmıyor benim demeye siz anlayın artık. Hem yeni evli insan neden bunlara ihtiyaç duyar ki. Olacaksa olsun çocuk. Biz de torun görelim ölüp gitmeden.
Ay, bu kadın ileride benim aslanlar gibi oğlumu da aldatır bu azgınlıkla. En iyisi ben Fatma Hoca’ya bir muska yazdırıp saklayayım bir köşeye de evi kötülüklerden korusun. Bir kaç tane de paçalı don alıp koymalı çekmeceye, çamaşır dediğin nasıl olur görsün haspa.
Evin -e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
Ben geldim! Kimse yok mu? Eve erken gelmenin de bu yanını hiç sevmiyorum. Ne Ayla gelmiş, ne de çocuklar. Kurt gibi de acıktım ama o ıspanağı da hiç yiyesim yok. Keşke şu köşedeki büfeden döner alsaydım. Neler diyorum ben. Ayla duymasın beni. Başımın etini yer sonra.”Daha geçen ay kalp spazmı geçirdin, kollestrolün de yüksek hala akıllanmadın.” diye başlar yine.
Bir aydır ot yiyoruz da ne oldu sanki daha da yükseldi kollestrol. Doktor stresten olabilir dedi. Doğru söylüyor. Rejim stresinden.
Saat altıya geliyor. Ayla eve gelmeden şu sucukla, yumurtaları şöyle bol tereyağında pişirip yesem mi.
Oh be!Dünya varmış. Epeydir böyle tıka basa doymamıştım. Akşam Ayla eve gelip sucuğun yarısının uçtuğunu görünce bakalım ne yapacağız
Of, aman! Hızlı yedim ya çalıp alma, gaz oldu şimdi de. Sırtıma, kollarıma vuruyor ağrısı. Kalbim de deli gibi atmaya başladı. Yoksa?
Ayla, ayla neredesin? Koş, yetiş çabuk gel eve, ölüyorum.
Evin -de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
“Bir gün de doğru dürüst yemek olsun bu evde ya. Bir gün de geldiğimde soba yansın.”
Bundan sonra olacakları biliyordu Şirin. Bundan sonra Ferhat üzerine yürüyecek, kemerini çıkartacak ve rasgele vurmaya başlayacaktı. Aslında bütün o sözler gereksizdi. Her zaman bir bahane bulurdu hıncını ondan çıkartmak için. Oysa asıl neden bir seneye yakındır işsiz olması ve artık sigara almak için dahi cebinde parasının kalmamasıydı. Kahvede bir arkadaşını bulursa ona yamanıyor, kimseyi bulamazsa da gelip hıncını Şirin’den çıkartıyordu.
Oysa ilk evlendiklerinde hayat ne kadar güzeldi. İyi bir işi vardı Ferhat’ın mutluydular. Evde hiçbir eksikleri yoktu, kredi ile bir araba bile almışlardı. Çocukları olunca mutlulukları daha da artmıştı.
Her şey ülkede krizin kopmasıyla hızla kötüleşti. Ferhat’ın patronu iflas etti. O da milyonlarca işsizden biriydi artık üstelik çok hazırlıksız yakalandılar bu krize. Önce arabayı elden çıkarttılar yok pahasına.ellerine geçen parayla kredinin kalan kısmını ödediler. Sonra evlenirken, çocuğun doğumunda takılanlara geldi sıra, bir müddet öyle idare ettiler. Ama Ferhat iş bulamadığı gibi artık elde avuçta da bir şey kalmamıştı. Kredi kartlarına dayandılar limitleri dolana kadar ama o da uzun sürmedi ve gelen hacizle evde dişe dokunur ne varsa gitti. Ne buzdolabı, ne çamaşır makinesi ne de televizyon kaldı.
Çocuğu annelerinin yanına köye yolladı Şirin. Onların durumu da pek iyi sayılmazdı ama hiç değilse çocuğun karnı doyacaktı ve babasının hışmından, dayağından kurtulacaktı.
Komşular, yardım kuruluşları sayesinde yaşamaya çalışıyorlardı artık, o da ne kadar olursa. Bazı günler tıka basa doyuyor, bazen de kimseden ses çıkmayınca günü aç geçiriyorlardı. Canından bezmişti.
Şimdi sığındığı battaniyenin altında titremeye başlamıştı Şirin. Her ne kadar battaniye darbelerin şiddetini azaltsa da iki gün önce yediği dayağın izleri henüz tazeydi ve her yanı ağarıyordu. Kocası ona vurmak için iyice yaklaştığı anda gördü bıçağı ve görmesiyle Şirin’in son gücüyle fırlayıp onu kalbine saplaması bir oldu.
Bir zamanlar neşeli kahkahaların olduğu bu evde şimdi Ferhat’ın ölü bedeni ve Şirin’in çığlıkları vardı.
Evin -den hali, uzaksınız,
Hatta içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden.
Öyle çok anımız var ki nasıl ayrılırım ben bu evden.
Senden sonra çocuklar burayı satıp beni huzurevine yatırmak istiyorlar.”tek başına sıkılırsın,
Aklımız sende kalır” diyorlar. Oysa ben biliyorum, kendi içlerini rahat ettirecekler. Ne kimse yanına almak istiyor ne de kimse gelip bu evde benimle birlikte yaşayıp bana bakmak. Sorana da huzurevini övecekler. Yok yirmi dört saat doktor, hemşire gözetiminde olacakmışım, yaşıtlarımla beraber olacakmışım, yaşlılara özel kurslar, gezi programlarına katılabilecekmi- şim. Bir sürü zırva.
Oysa bu mahallede de bir sürü yaşlı arkadaşım var benim. Sonra sen varsın. Onlar bilmiyorlar ki senin hala benim yolumu gözlediğini pazar dönüşleri şu pencerede. Hala geceleri televizyonun karşısındaki şu kırmızı koltukta uyukladığını, sabahları yatakta ben uykuyla uyanıklık arasında dönüp dururken yanımda gazeteni okuduğunu. Nasıl anlatırım bütün bunları çocuklara. Hem zaten anlatsam da anlamazlar, maazallah huzurevi yerine tımarhaneye kapatırlar beni.
Ama onlar ne derlerse desinler sen hiç merak etme günü gelince beraber çıkacağız bu evden.