- Kategori
- Şiir
Eytişim mutsuzlukların çanları

Günahların içinde çoğalan en nankör sevişmeler
Yalnızlıklarıma gözyaşlarımın mürekkebiyle yazılırken
Bohem bir aşk
hayat ve hayal ikizi, edilmemiş yeminler kadar anlamlı
Sevgimi içimde uyutup unutmalıyım artık seni
Boşaltıp herşeyin içini, yakmalıyım şimdi
Günahlarımın çarmıhında devasa bir ateş
Atıp içine iki satır hüzün
Tutuşturmalıyım alfabedeki adını oluşturan harfleri
Yangınımın alevleri üşümeli
Cehennemin termometreleri çatlamali
Donmuş alevlerin kırbaçladığı dualarımda
Kimsesizliğime kimse olamadın
Egoistliğinde boğulup
Götürdün beraberinde
Ay ışığını
Gün ışığını
Mum ışığını
Artık ay karanlık
Gün karanlık
Yanan mum karanlık
Biliyorum yağamayan bir aşk yağmurusun sen
Bulutların buz tutmuş
Esemeyen bir rüzgársin
Uğultunu unutmuş
İki satır yazan elinde kalemin kırılmış
Şimdi o kırık kalemin saplı yüreğimde
Ben yazdıkça iki satır sen kanıyor, bu dizeler
Öfkem yüreğimde deprem
Bakışlarım gözlerimde yorgun
Gözyaşlarım yosun tutmuş göz pınarlarımda
Aşk titriyor içimde
Ayrılga çiçek açtım hazanda
Yalnızlığımda üsüyor hüzünlerim
Ve sen girmişsin karanlığın koynuna
Ölü yılan gibi teninde ihanet
İçine sinmiş kokumda intihar
Seni bu şiire düsürdükçe, anlıyorum
Senin bana erken
Benim sana geç kaldığımı
Savurabilsem sessiz çığlıklarımı
Bu kırık dökük şiirin dizelerine
Kendimi gömebilsem çektirdiğim acılara
Lakin nedensiz, zamansız gittin
Artık hiç yaşanmayacak bir hayat girdi aramıza
Tek celselik sonlu, ölümde, sonsuz bir kış başlıyor
Ayrılığın buzlullarında devir
Dedim sana; para etmez, uğraşman boşuna, nafile
Kendini avutmak için bulduğun oyunlar
Okuduğun kitaplar dudalarımda yankılanır
Ses olurum duvarlarda
Dinlediğin puslu , nemli şarkılar
Dolduramaz içinde bıraktiğim ıssızlığı
Yazmak istesen, sonu gelmez cümlelerin
Bitkisel bir yalnızlık titrer dudağımın öptügü çıplaklığında
Pembe harflerle süslediğin inlemelerinde sönmüş hayat
Saat tıktakları, yorgun ve bitkin gecenin içinde
Zaman solmuş dünkü takvim yaprağında
Eksiliyorsun boşluğumu doldurmak için gram gram
Söz dedin söz: çıkmam bir daha karşına
Sebebin pimi çekilmiş bomba
Attin yüreğimin derinine
Neden diye sordukça kendime
Anlamsız gidişin patlıyor içimde
Uğruna içimi katletmek geliyor
Bir dar ağacı çiziyorum gözlerime
Gidişindeki idamımı, gözlerim açıkken,
bakışlarıma resmetmek için
Can çekişiyor şimdi sensizliğin girdabında ruhum
İşkencede sana duyduğum arzular
Çıplak bedenimde unuttuğun kokun yanıyor
İsimsiz kaldı samanyolunda yıldızlar
Sanki sensizlik evlatlık almış beni
Hor görülüyorum, , işkencedeyim
Sigara yanıkları ruhumda
En belali aşkların müdavimi ben
Çirkef bir çaresizliğin, tezgahında pazarlanıyorum haraç mezat
Ölü bir meleğin anısına tutuşturdum duaları
Alevlerin küf kokusunda
Maziyi kazıyorum kalemimle
Ölü doğmuş aşka inat
Ben yine seni doğuruyorum içimde
İstediğin kadar göm kendini korkularına
İstediğin kadar saklan bulunmazlıklara
Korkularında ağlasan sözcükleri hapset
Suskunluğunun hücresine
Yalansör dudaklarına sür
Şarjör şarjör söyleyemediklerini
Kendimi gizlediğim gökyüzünden
Kaysın adını verdiğim yıldız
Grizu gibi patlaşın evren
Altında kalayım gözyaşı içmiş bulutların
Gittikçe içimde çoğalan suskunluklarım
Okuyamadığım eski türkçe yazı
Gittikçe karmaşıklaşan aynı replikli kader
Ayrılıklar taahhütlü birlikteliklere açılan kapı
Lanet ayrılık esir almış beni sensizliğin zehrini emziriyor
Şarkmış iğrenç memelerinden bana
Son kez sesleniyorum sana
Kara harflerin yorgun bakışlarıyla
Kızıl aydınlık kokusunda tan vakti
Ufkuma felçli güneşler doğarken
Uğultularını içiyorum rüzgarların
Çöllere yağarken göremediğim yüzünden suretler
Artık hicretim oldun yalnızlıklara
Hergün biraz biraz tükenip, sana birikiyorum
Belki diyorum belki bir gün
Dolaşırken düşlerinin çıkmaz sokaklarında
Hayalim düşerken gölgeler gibi ayak uçlarına
Perdeleri kapalı pencerende oynarken siyah beyaz hayat
Yeniden sürgün olursun yalnızlıklarıma
Sen intihar sevdamın boşrol oyuncusu
Al aydınlık tebeşir kokan ellerine silgiyi
Sil sil artık ağlayan gözlerimi..
İstiyorum ki avuçlarnda dursun
Katarlarında sensizliği çektiğim hayat treni
Bozkırların ılıman nefesinde sararırken
Gözbebeklerime ektiğin sevda çiçeği
Binkez ölmüş yaşlı, yorgun ruh gibiyim
Beyazımda aklıyor kendini siyahlar
Susamış yağmurlar yıkarken ayaklarına düşen kara gölgelerimi
Artık gölgelerimden ve senden kalan acı bir miras bügünler
Bu azgın sevda kesiği yara sararken kendini kabuğuna
Bindiğim mazinin düşlerinden düşerken geleceğe yaprak yaprak
Açık bıraktiğin kapılar beyin deşen gıcırtılarla kapanırken yüzüme
Düş tarlasında kaybolan bulunmuşluk gibiyim
Hayallerimde canlanan sevişmelerimizi yağmalıyorum
Eytişim mutsuzlukların çanları çalarken diri gögüslerinde
Nasıl taşıdım seni bunca yıl saçlarımda eserken delirmiş poyrazlar
Nasıl susabildim rüzgarlara ödünç verirken feryadlarımı
Suskunlukların dudaklarımda bıraktiği çığlık yaralarına basarken
Zakkum usareli terk edilme korkularımı
Artık korkutmuyor beni gidişlerde peydahladığın gayri meşru ayak izlerin
Utku Aksu 23.10-16.11.2008…