- Kategori
- Aşk - Evlilik
Farklı Kültürlerden Evlilikler, Evliliği Nasıl Etkiler? (“Sevgiye Ceza” Romanı Örneği)

Farklı kültürlere veya dinlere mensup gençlerin yapmış oldukları evlilikler, ailelerin karşı çıkması durumunda çok büyük sorunlar doğuruyor. Olayların aldığı boyut, bazen gazetelerin üçüncü sayfasında yer alacak kadar vahşete dönüşüyor. Bundandır ki farklı kültürlerden evlilikler, sayısız romana ve filme konu olmuştur. Toplumsal hafızamızda Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Türk-Ermeni evlilikleri ve ailelerin buna karşı çıkmasıyla ölümle sonuçlanan olayalar hep canlıdır.
Yazar Erdem Kaya, “Sevgiye Ceza” (Alevi ve Sünni Aşkının Romanı) adlı eserinde bu kadım sorunu “sevgiyi” merkeze koyarak yeniden sorguluyor. Roman, Alevi bir ailenin kızı olan Zehra ile Sünni bir ailenin oğlu olan Aydın’ın, ailelerinin karşı çıkmasına rağmen birbirlerine âşık olup evlenmesini ve sonrasında yaşanan trajik olayları konu ediyor.
Birinci derecede Sorumlu Anne- Babalar mıdır?
Yazar romanında, konuya karşı dengeli bir yaklaşım sergilese de eserin okuyucuya verdiği güçlü mesaj şudur: Zehra ve Aydın’ın başına gelen sıkıntıların birinci derece sorumlusu bu evliliğe karşı çıkan ve onları kabullenmeyen anne- babalarıdır ve onların sevgisizliğidir. Çünkü Zehra’nın ailesi, kızları evlenip çocuk sahibi olmasına rağmen, asla onu affetmezler ve evlerinin kapısından bile içeri girmesine izin vermezler. Aynı şekilde Aydın’ın ailesi de her ne kadar gençleri evlerine kabul edip birlikte yaşasalar da, Zehra’yı ve onun Aydın’a olan aşkını bir tülü kabullenmezler, sahiplenmezler. Ailelerin bu tavrı, sonunda yeni evli çiftleri de huzursuz, hatta mutsuz edip ayrılma noktasına getirir.
Peki, gerçekten bu çiftleri mutsuz eden, sadece anne ve babalarının karşı çıkması mıdır? Öncelikle şunu vurgulamakta fayda vardır: Eşler, birbirine ne kadar çok benzerse, mutlu bir evlilik yürütme ihtimalleri de o kadar artar. Aynı kültürel kodları taşıyanlar haliyle birbirine daha çok benzer. Bu benzeme, mutlu bir evlilik için tek koşul değildir, ama en önemli koşullardan biridir. Çünkü olay ve olgulara, durumlara, insanlara ve insan davranışlarına aynı gözle bakabilmek; aynı olmasa bile benzer kültürel değerlerle bakmak evliliği daha uyumlu ve huzurlu yapar. Çünkü “insanın düşünce kalıpları ve zihinsel şartlanmaları çocukken içinde yetiştiği kültürün etkisiyle şekillenir ve davranışlarına yansır.”[1] Bundan dolayıdır ki farklı kültürel değerlerle biçimlenen çiftler aynı olaya ve davranışa farklı, hatta yanlış anlamlar verilebilir. Bu da sık sık çatışmalara yol açar. Çünkü yanlış anlaşılan değerlerimiz, ahlakı normlarımız da evlilik hayatında çiftleri ciddi bir çatışmaya sokabiliyor.
Bunun dışında kişinin içinde yetiştiği kültür, aynı zamanda yemek-içmek ve boş vakit geçirmek gibi birçok eylemini de biçimlendirir. Farklı kültürlere sahip olan eşler, bu konularda da ortak noktada buluşamazsa, yine ciddi fikir ayrılıkları yaşayabilirler.
“Sevgiye Ceza” romanında, eserin iki başkahramanın ailesi, gençlerin evliliğine karşı çıkarken işte evlilikte çatışmaya, huzursuzluğa neden olacak bu noktaya dikkat çekerler. Zehra’nın babası Dursun Bey, kızına şöyle der: “İyi çocuk (Aydın için. S.e)ama bizim örfümüz âdetimiz, hayata bakışımız, her şeyden önemlisi inancımızı uygulama biçimimiz tamamen farklıdır. Onun için bu evliliğe onay vermem mümkün değil” (S.C,s. 63).
Sevgi ve aşk, eşler arasında kültürel farklılıklardan kaynaklanan sorunları çözmek için yeterli midir?
Ailelerin, çocuklarını kültürel farklılıklar konusunda uyarması son derece normaldir. Ancak bu konudaki temel yanlışlığı, gençlerin arasındaki sevgiyi ve tutkuyu dikkate almamaları olmuştur. Oysaki sevgi tek başına yeterli olmasa da, özellikle değişime açık kişilerde, kültürel farklılıkların vereceği olumsuzlukları asgari bir düzeye getirebilir. Çünkü öncelikle sevginin gücüne inanmak gerekir. Çiftler arasında kalbi ve ruhu yakınlık varsa, birbirlerinden hoşlanıyorlarsa, birbirleri için fedakârlık da yapabilirler. Sevginin gücü üzerine kurgulanan romanda da Zehra ve Aydın’ı bunca kültürel farklılıklara ve ailelerin karşı çıkmasına rağmen bir arada tutan sevgidir, aralarındaki aşktır.
Ama aşkın da yeterli olmadığı romanın sonunda anlaşılmaktadır. Çünkü Zehra her şeyi terk edip, sevginin hâkim olduğu bir diyara gider. Zehra ve Aydın mutlu olamamışlardır. Çünkü evliliği ayakta tutan tek şey, aşk değildir. Birbirini seven çiftlerin en başından birbirini olduğu gibi kabul etmesi ve kabullenmesi de gerekir. Aynı zamanda, kültürel farklılıkları tolere etmek için değişime de açık olmaları gerekir. Birbirilerine değer vermeleri; aile çatışmalarında her zaman eşin yanında olmaları da en az sevgi kadar önemlidir. Ayrıca evlenecek kişilerin kültürel farklılıklar yerine ortak noktaları öne çıkarması da son derece önemlidir. Yazar, bunu romanın sonunda Zehra’nın dilinden şöyle haykırır: “Sevgimizin günahını oğluma yüklediniz. Şimdi soruyorum size, biz sevmekten başka ne suç işledik ha? Ayrı dünyaların insanıymışız. Ya birbirimizden ne farkımız var. Hepimiz Allah’ın yarattığı kullar değil miyiz?” (S.C, s.211)
Kısaca; “Sevgiye Ceza” romanının yazarı, farklı kültürlerden kişilerin evliliklerinde mutlu olmalarını beş şarta bağlıyor.
Öncelikli olarak çiftlerin arasındaki güçlü bir sevgi bağı ve aşkın olması,
Anne-babaların bu evliliğe tam rıza göstermesi ve gençlere destek olmaları,
Evlenecek kişilerin kültürel farklılıkları değil, ortak noktaları öne çıkarması,
Evlenecek gençlerin değişime açık olması; kültürel farklılıkları ve eşlerini olduğu gibi kabul etmeleri, değiştirmeye çalışmamaları
Aile ve eş arasında kültürel farklılıklardan kaynaklanan çatışmalarda, kişinin eşine destek vermesi, onun yanında olduğunu hissettirmesi.
Bir ‘Evlilik Danışmanı” gözüyle yorumladığım romanda, eserin kurgusundan çıkardığım bu beş şartın her birisi kendi içerisinde önemlidir. Ayrıca her ne kadar ideal olan tüm şartların yerine getirilmiş olmasıysa da, ideali yakalamak her zaman mümkün değil. En azında evlenecek kişilerin kendilerini bekleyecek olası sorunların ve çözüm yollarının farkında olmasına yardım edeceğine inanıyorum.
Bu konuyu kurgu düzeyinde, akıcı bir anlatımla ve dengeli bir şekilde dile getirdiği için yazar Erdem Kaya’yı tebrik ediyorum.
(1) Nevzat Tarhan: Evlilik Psikolojisi, s.22. 2011 İstanbul