Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '11

 
Kategori
Felsefe
 

Felsefe : Vicdan

Felsefe : Vicdan
 

Vicdan, içimizdeki adalet mekanizmasıdır. Vicdan her zaman gizli bir yerde bulunur ama bazen sesi çok yüksek çıkar. Bizi sürekli uyarır durur . Sürekli doğru olanı yapma dürtüsü üreten bu adalet duygusu, kişisel hesaplaşmalarda huzursuzluk yaratabilir. Hata işlediğini düşünen kişi vicdanın sesini dinlemeye katlanamadığı zamanlarda intihar bile edebilir. Eğer kişi dış ve iç sesi dengeleyebilirse rahat eder, yoksa ebedi bir huzursuzluk başlar. 

Devlet istediği kadar Anayasa, yasalar yapsın, bizim içimizdeki bir ses bize kendimizin “Doğru-Yanlış”ını belirler ve söyler. Vicdan bizim, kendimizin kurduğu bir hak ölçütüdür. Yasaya göre suçlu olan bir kişi bizim kendi vicdanımızda suçsuz olabilir. Bunun tersi de doğrudur. 

Vicdan bir bakıma insanın kendi kendini ve verdiği kararları denetleme ölçüsüdür. Yada verilen kararlar bize sunulduğunda, “Doğru mu, yanlış mı?” ikilemi içinde kalındığında içimizdeki o ses “Doğru” veya “Yanlış” diyebilir. Bu belirleme yasaya da, kurallara da uygun olmayabilir. O bizim kendi kararımızdır; kendi içimizin sesidir. 

Bu iç ses diğerlerinin vicdanının sesiyle de uyumlu olmayabilir. Ama yine de “Maşeri vicdan” denen bir olgu vardır. Yani insanlığın ortak sesi ve kararı… Bu ses devletin sesinden ayrı olabilir. Devletin verdiği karar farklı, bizim biçtiğimiz değer farklı olabilir. Devlet kendi çıkarlarını düşünür, ama “Vicdan”da bireysel yargılar ve kararlar söz konusudur. O bizim yargımızdır, sesimizdir. 

Vicdan nasıl oluşur ? Elbette yine toplumun öz yargılarıyla oluşur; annemizin, babamızın bize öğrettikleriyle ; töresel kalıplarla; geleneksel kalıplarla oluşur… Çünkü yasalardan, yönetmeliklerden önce bizim kendi öz görgülerimiz oluşur… Çevre bizi etkiler ve doğrularımızı- yanlışlarımızı oluşturur. İçimizde, doğuştan itibaren bir takım değer yargıları oluşur. Bunlar bizim kendi değer yargılarımızdır. Dışımızdan gelen uyaranları, kararları veya ikircikli durumları bu karar mekanizmasının çarkları içinden geçirir ve bakıp, ”Olmaz böyle şey…” diye ayağa kalkarsınız … Başkalarının verdiği karar veya kararlar bizim karar mekanizmamızda kabul görmemiştir. 

Ama “Vicdan” olgusu yüzeyde bir şey değildir; derinlerdedir. Adeta içimize işlemiştir. Adam bir başkasının teşvikiyle cinayet işler. Cinayetin ortaya çıkmayacağından emindir. Belki olayın üzerinden yıllar da geçmiştir. Fakat bir gün karakolun kapısını çalar ve itiraf eder. “Vicdanım elvermedi, o olaydan sonra bir türlü uyuyamadım, bir ses git teslim ol, dedi. İşte buradayım …” diye teslim olur… 

Vicdan’ın sesi doğru’dan yana çalışır. İçimizde doğruları, yapılması gerekenleri gösteren bir skala vardır. Kişi o skalanın dışına çıkmaya başladığında, artık rahat değildir… Vicdan, bu noktada sanki annemizin, babamızın, toplumun ortak sesi olarak işlemeye başlar ve: “Hani kötülük yapmayacaktın, hani iyi insan olacaktın… Ne oldu?” diye kişiyi , doğruluğa, hak yoluna çağırır… 

Belki içimizdeki doğrular bizde bir denge durumu yaratmıştır. Biz toplumun ve insanlığın doğruları çizgisinde, çerçevesinde davrandığımızda rahatsızlık duymayız… Ama ne zaman ki, davranışlar alışılmış anlayışın dışına çıkar, kabullenilmez bir durum alır, işte o zaman “vicdanımız sızlar…” Bir ses bizi doğruluğa, doğru karar almaya çağırır. Bazen de başkaları tarafından alınmış bir karara her şeye rağmen itiraz etmeye götürür. O anda başımıza gelecekleri düşünmeyiz… Ne olursa olsun doğruları söylemek, gerçeği haykırmak isteriz… Bu vicdanı olanların, vicdanı güçlü olanların yapabileceği bir şeydir. 

Şimdi burada biraz felsefi terimlerle konuşuyoruz. Bu terimlerin Freud’ik anlamları da olabilir. Ego –Süper Ego çekişmesi bu çeşit bir şey midir? İşi o yanıyla açıklamak da mümkündür. Gerçi Büyük Psikologlar bu gibi terimlerin kullanılmasında hiçbir zaman anlaşamazlar ve her biri kendi terminolojisini getirmiştir ; onun için bu piyasada bir kavram kargaşası sürer gider… 

Bazen de kişi kendi vicdanının sesini dinler ama toplumun aldığı karara saygı gösterip oturur. “Akıllı ol, zıpçıktılık yapma…” der içerden gelen bir ses… İnsan şaşırır, toplumun ortak kararını mı dinlesin, içinden gelen sesi mi ? İkilem içinde kalan kişi kimi zaman bunaltılar yaşayabilir… Olanlar vardır, olanlara başkalarının verdiği anlam farklıdır, sizin verdiğiniz anlam farklıdır… İkisinin arasında fark vardır. Hangisini kabul edeceksiniz. Aslında vicdanın sesi çok derinlerden gelir… Net değildir, belli belirsizdir… Ama yapılmadığı zaman kişiye acı verir. Ve birilerinin suçlamasını duyar gibidir : “Sen vicdanının sesini dinlemedin…” 

Hakimler, idam kararı verdikten sonra , acaba bir pişmanlığı açıklamak için mi kalemlerini kırarlar… Yasanın söylediği farklıdır, insanın içinden gelen sesin söylediği farklı… Bir yerde pişmanlık vardır… Ama nerede başlar bu pişmanlık…
İNTERNET’te “Vicdan” için söylenmiş sözlere bir bakın…
- Vicdan içimizde durmadan havlayan bir köpektir.
- İçimizde bulunan insani bir duygudur.
- Başkasının görmediğini gören içindeki bir çift göz.
- Sessiz mahkemenin tek yargıcı.
- içimizdeki hakim’dir. Gerçekten adil olması gerekir.
- İyiyi ve kötüyü ayıran bilinçtir. (Ekşi sözlük) 

Arasanız, daha nice tanım bulabilirsiniz bu konuda. Aşağı yukarı konu anlaşılmıştır. Tabii bizim açımızdan. Çünkü bu gibi soyut kavramların ne kadar kalbini deşseniz o kadar kan çıkar… Değişik yönleri, tanımları vardır… Ama önemli olan, bir vicdanınız var mı? Herkesin bir vicdanı vardır da, bazılarının ki artık körelmiştir, sesi çıkmaz… Bazılarının ise bar bar bağırır… 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..