- Kategori
- Spor
Fenerbahçe'den Trabzonspor'a psikolojik yıpratma

Bir maçın içinde bütün sezonu nasıl anlatırsın diye sorsalar herhalde Bucaspor-Fenerbahçe maçından daha güzel bir örnek olamazdı. Fenerbahçe sezona başladığı gibi başladı, devreyi tamamladı, sonra da ikinci yarı çıkıp geri dönüşünü gösterdi.
Bu maçta her şey vardı.
Hani lafın gereği “gözyaşı” diye bir benzetme de yapılır ya işte onun da artık arabesk bir kimlik olduğuna inandığım Güiza’nın kişiliğinde ekranlara yansıdığını izledik. Üstelik hem golünü attı, hem taraftarına gitti orada ağladı, sonra yetmedi röportajı sırasında kendi görüntülerini izlerken bu sefer hüngür hüngür ağladı.
Maç sırasında twitter mesajımda da yazdım, Güiza büyük bir duygusal çöküntü yaşıyor, kesinlikle desteğe ve yardıma ihtiyacı var. Bu şekilde inişli çıkışlı bir ruh haliyle yaşayan kişilerin yaptıkları işlere konsantre olabilmesi ve istikrarlı bir çizgi üzerinde yaşaması mümkün değildir. Fenerbahçe’nin son üç sezonuna damgasını vurmuş İspanyol forvet bu görüntüsüyle bize kendi gerçekleri hakkında fikir vermiştir.
Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu senelerde çok önemli geri dönüş maçları vardı.
1983 yılında Stankoviç’in takımın başında olduğu sene Ali Sami Yen deplasmanında 4-1 geri düşmüştü. Yanılmıyorsam o sezon da Trabzonspor’la bir mücadele içindeydi Fenerbahçe ve son 30 dakikada atılan gollerle koca bir sezonun emekleri boşa gitmemişti.
2001’de yakın tarihin en önemli geri dönüşlerinden birini izlemiştik. Fenerbahçe-Gaziantepspor maçının ilk yarısı 3-0 deplasman takımının üstünlüğü ile tamamlanmıştı. İkinci yarı Fenerbahçe’nin golleri gelmişti.
Kuşkusuz Bucaspor maçı da eğer Fenerbahçe mutlu sona erişebilirse zincirin yeni bir halkası olarak eklenecektir. Şampiyonluk öyküsü olarak anlatılacaktır.
Fenerbahçe maça tutuk mu başladı yoksa Bucaspor Fenerbahçe’yi nasıl durduracağını çok iyi mi çalışmıştı?
Geçen hafta açık-kapalı futbol tartışmaları arasında bunu çok konuştuk.
Fenerbahçe belki de Bursaspor ve Gaziantepspor’dan çok daha dirençli ve taş gibi bir Bucaspor buldu karşısında. Kanatlar hiç işleyemiyordu. Orta sahadaki bütün oyuncuları kilitlenmişti. Üstelik atak girişimlerini rakip çok net ve güçlü bir şekilde karşılıyordu. Bu direnç Fenerbahçe’de büyük bir ihtimalle bir şartlandırılmış bir reflekse dönüştü; zor geçen Bursaspor ve Gaziantepspor maçlarını hatırladı.
Bucaspor’un diğer iki takımdan bir farkı vardı, çok iyi kontra atağa çıkıp gol arama arzusu duyuyorlardı.
Aslında Fenerbahçe’nin defans kurgusu geçen haftadan farklı değildi. Ancak Gaziantepspor beraberliğe kilitlenmişken, Bucaspor gol atarsam bu maçı kazanırım inancıyla sahaya çıkmıştı. Kuşkusuz Fenerbahçe’nin savunması kalecisinden stoperlerine ön libero bölgesinde görev yapan Baroni’yi kadar çok kötü bir günündeydi, dikkatsizdi, konsantrasyon eksikliği içindeydi. Volkan’ın yediği ikinci gol onun kalitesi ile uyumsuzdu.
Bucaspor’un forveti Abdülkadir’in ekstra performans göstermesi bu maçın en önemli detaylarından bir tanesiydi. Kalitesi her halinden belli oluyordu. Maç sırasında onunla ilgili bilgilere bakarken Almanya’da futbol eğitimi aldığını öğrendim. Nedense bu altyapı bana Abdülkadir’in futbolumuzda oynaması için yeterli olduğu düşünmeme neden oldu. Abdülkadir’in önümüzdeki sezon İstanbul’daki bir takımda oynaması hiç sürpriz olmayacaktır.
Bucaspor ilk yarı boyunca bu taktiksel disiplinden hiç kopmadan oynadı ve Fenerbahçe’yi durdurmakla kalmadı, kelimenin tam anlamıyla avladı, yendi. İkinci yarının başlarında atılan üçüncü gol belki de Bucaspor’u sahip olduğu bu disiplinden kopardı, rehavete sevk etti. Taraftarının da gaza getirmesiyle artık bu maçı kazanmış olduğu yanılgısıyla daha fazla gol için hatlarının arasını açmaya başladı.
Zaten maçın başından bu yana sağ kanatta böylesi geniş koridorlar arayan Gökhan Gönül, Bucaspor’un yarattığı boşlukların arasına sızmaya ve en iyi yaptığı şeyi uygulamak üzere bindirmeye başladı. Son golü saymazsak bütün ataklar hep o taraftan geldi.
Bütün penaltılar tartışmaya açıktır.
Penaltı kararları artık nesnel değerlendirmelerin ötesinde hakemlerin öznel kararlarıyla veriliyor. Bünyamin Gezer için penaltı düdüğü çalmak çok daha kolayken, bir Yunus Yıldırım zorlanabiliyor. Buradaki temel değerlendirme aynı hakemin ceza sahası dışında verdiği kararlarla ölçülmelidir. Bünyamin Gezer özellikle ceza sahası dışında çaldıklarıyla verdiği penaltı kararı arasında bir denge kurabildi.
Kuşkusuz bu penaltı da maç içinde özellikle Bucasporlu oyuncuların üzerinde çok olumsuz bir etki yarattı ve defans bloklarını daha da ileri çıkarıp Fenerbahçe yarı alanında daha fazla görünmeye başladılar.
Bu işte bizim bir iki haftadır konuşmaya çalıştığımız şeyin sahada bir kere daha gerçekleşmesini sağladı. Futbol oynamak için geniş alanlar yaratırsanız futbol oynamayı daha iyi bilen futbolcular bu boşluklarda daha kolay hareket ederler. (Hafta arası Gaziantep’te oynanan kupa yarı final mücadelesinde de bu düşüncemiz kendisini doğrulamıştır.)
Maç boyunca olumlu tek bir pozisyon yaratamamış Alex gitti kafayla golünü attı.
Güiza’nın golü de aynı oyun anlayışının saha içindeki sonucuydu. Fenerbahçe’nin geri dönüşünü biraz da Bucaspor’un kontrolsüz hırsı kolaylaştırdı. Ancak başarı ya da başarısızlık zaten bütün bunların bir toplamıdır.
Stoch oyunda olduğu bölümde hazır olduğunun sinyallerini verdi. Ancak ben Aykut Hoca’nın yerinde olsaydım, Caner’i sahada tutar, Cristian’ı değiştirirdim.
Fenerbahçe ilk yarı 60 dakika iyi oynadığı maçların son 30 dakikasında durup puanlar kaybederdi; şimdi bu maçla bunu tersine çevirmiş oldu, artık puanları topluyor. Ayrıca rakibinin de sinirlerini yoruyor. Psikolojik mücadele denilen şey bu olsa gerektir.