Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

Nurten Yiğit Tartaç

http://blog.milliyet.com.tr/nurmer

15 Kasım '15

 
Kategori
Anılar
 

Geçmiş, geçmez bazen

Dışarı çıkar çıkmaz serin sonbahar rüzgarı tokat gibi çarptı yüzüme. Montumun yakası kaldırıp başımı gömdüm içine. Soğuktan değil, daha çok yağmur gibi akan gözyaşlarımı saklamak için. Bir süre sonra artık dikkat çekmekten rahatsızlık duymadan elimin tersiyle gözlerimi sile sile yürüyordum hastane bahçesinde.

Sonbahar tüm ihtişamıyla serilmişti gözlerimin önüne. Güneş, sık ve ulu çınar, at kestanesi ve salkım söğütler arasından süzülürken, sanki... ağaçlardan henüz düşmemiş sarı yapraklar, gökyüzünden yeryüzüne doğru akan bir nehrin sularında yıkanmış da arınmış gibi parlak, ışıltılı, titrek bir dansa tutulmuşlar, sallanıyorlardı dallarında. Güneş inatla ve son gayretiyle ısıtmaya çalışsa da yeryüzünü, erişemediği gölgelerde gayreti yetersiz kalıyordu.

Artık şehrin göbeğinde kalmış bu eski hastane, şimdikilerden farklı mimari yapısıyla, zorunlu konuklarının kasvetli ruh hallerine tezat, yeşillikler arasında insana huzur veren bir konuma sahipti.

Hastanenin birbirinden ayrı yapıları arasındaki ağaçlık yollarda yaptığım kısa yürüyüşten sonra nihayet sakinleştiğimi ve artık ağlamayı kesmiş olduğumu fark ederek geri döndüm.

Havalar henüz o kadar soğumamış olmasına rağmen, cayır cayır yanan kaloriferin hamam gibi ısıttığı hastane içinde, duvarlara sinmiş buz gibilikle ürperdim bir an. Kirli, soğuk ve ürkütücü bir sarıyla kaplıydı sanki tüm koridorlar, odalar, eşyalar, insanlar ... Sanki çaresiz, umutsuz, zayıf bedenlerini koridorlarda sürükleyen adımların yankısı bile sarı izler bırakıyordu arkalarında.


 Sararıp dallarından düşerek toprağa karışan yapraklar, bunun yeniden doğuşa hazırlık olduğunun farkında mıydılar..? Onun için mi bu kadar canlıydı renkleri yok olurken..? Diye düşündüm, hastane içinde sararan umutları izlerken...

"Ben geldiim..!" dedim sahte bir gülücük kondurarak yüzüme.

"Sakinleştin mi..?" dedi Annem.

Ahh! Fark etmişti ağladığımı. Oysa pencereden dışarıya bakıyor ve manzara seyrediyor gibi yapmıştım...

Konuşmakta zorlanan sesime neşeli bir tını katmaya çalışarak,"Şu karşıdaki söğüt ağacı en ilginç sararan ağaç olmuş. Bir yanında yaprakları tamamen dökülmüş. Diğer yarısında yaprakların bir kısmı sarı, bir kısmı hala yeşil duruyor. Görebiliyor musun?"

Cevap vermemişti.

Açık pencereden elimi uzatıp boş kumru yuvasının olduğu çam dalını tutmuştum. Biz odaya yerleştiğimizde yuvada bir kumru oturuyordu iki yumurtanın üzerinde. Uzansak tutacağımız kadar yakındı. Nasıl da sevinmiştik bu zor günlerimizde böylesi bir güzellik bulduğumuz için penceremizin önünde. Yavrular doğmuş, büyümüş ve sonunda anneleri onları uçurmuştu yeni hayatlarına doğru. Yattığı yerden her gün onları seviyordu Annem. " Hayat böyle ... Bitmek için başlar... Onlar yeni başladılar. Bense gün gün sona yaklaşıyorum." demişti. Yavrularına uçmayı öğreten ana kumruyu seyrederken.

"Ne çabuk büyüdüler de uçup gittiler. Yuva boş kaldı..."

"Hıı!" demişti belli belirsiz, gözleri tavandaki bir noktaya kilitli.

Gözyaşlarımı durduramayınca daha fazla konuşamamış, "Ben biraz yürüyüş yapacağım. Doktorlar gelmeden dönerim." deyip kendimi dışarı atmıştım.

Belki boğuk ses tonumdan, belki O'nun yüzüne hiç bakmadan konuşmamdan... Ama anlamıştı ağladığımı... Ne kadar üzülmüştü kim bilir, çaresizliğine, güçsüzlüğüme..?

***


On kez yapraklarını döktü ağaçlar. On kez çiçeğe durdu yeniden dallar. Kışlar geldi geçti üstünden. Ve yazlar... Biraz benden, biraz hüznümden kırpıp götürdü yıllar.


Özlemin hiç azalmadı. Bir de... "Anne!" deme hasretim...

Nur içinde uyu Anneciğim..


n y tartaç

 

 
Toplam blog
: 20
: 150
Kayıt tarihi
: 12.05.15
 
 

Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Emekliyim.   İnsana, hayvana, bir küç..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara