Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '10

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Geçmişle hesaplaşmadan geleceğimizi kuramayız.

Geçmişle hesaplaşmadan geleceğimizi kuramayız.
 

Suskunluklar artık bitsin.


Haziran 1980 İzmir İnciraltı Yurtlarında (üniversite sınavına girmek için İzmir'e gelen öğrenciler için o gece bir moral gecesi düzenlemişler. Moral gecesine jandarma kurşunlar yağdırmış, 5 kişi ölmüş, birçok öğrenci yaralanmıştı ) katliamı unutturulmasın diye bir çalışma yürüten İzmir 78 liler Derneği Unutma -Unutturma diyor... Ve 30. yılının dolacağı katliamın davasının yeniden açılmasını istiyor. İzmir 78’liler Derneği, “Geçmişle hesaplaşmadan geleceğimizi kuramayız” diyerek aradan geçen 30 yılın ardından, İnciraltı yurtlarına güvenlik güçlerinin yaylım ateşinde öldürülen 18 yaşındaki İsmail Baytok, 20 yaşındaki Mustafa Uslu, 19 yaşındaki Ali İhsan Tan, 23 yaşındaki Hüseyin Akdağ ile Mehmet Ali Arun’un katillerinin peşine düştü.

Haziran 1980 gecesi İzmir İnciraltı yurtlarında bir KATLİAM yaşandı.

Asteğmen Necip Pınar ve Çavuş Hasan Dimici yönetimindeki 20'aşkın asker yurdun sürekli öğrencileri tarafından Üniversite sınavları için İzmir'e o gün gelmiş öğrenciler için düzenlenmiş olan şenliğin yapılığı İnciraltı yurtlarında bahçe kapısı girişindeki kulübenin ötesinde birikmişlerdi.

Yurdun genel giriş kapısı ile yurt kantini arasındaki geniş alana kantindeki sandalyeler çıkartılmış, orta alanda kendiliğinden bir sahne oluşturulmuş, öylesine bir ses düzeni kurulmuştu.

1000'e yakın genç bir kısmı oturarak, çoğu da ayakta şenliğin bir parçası olmuş türkülere katılmakta, içlerindeki coşkunun melodilere eşlik etmesine izin verip kah yerlerinde oynamakta kah el çırpmaktaydılar.

Sıcacık bir Haziran gününün sonunda mandalin bahçeleri ile körfezin çıkışı arasında kalmış bu güzel köşede, melteme İzmir'de imbat dendiğini çoğunun bilmediği bu gencecik insanlar, tatlı talı esen imbatın cehennem ateşine dönüşeceğini nereden bileceklerdii??.
Onlar yurdun bahçesinde koca ağaçlardan yayılan güzel kokular arasında, bir yandan imbatı, bir yandan müzik namelerini, öte yandan yaşamlarının yönünü tamamen dönüştürmesini bekledikleri, yoksul yaşamlarından çıkışa açılacak bir kapı olarak gördükleri ertesi günkü Üniversite sınavlarına ilişkin hayallerini taşıyorlardı yanlarında. Kimi öğretmen, kimi avukat, kimi subay olarak yaşamlarını yeni bir çizgiye taşıyacak hayallere sahiptirler. Kimi İzmir'e gelebilmek için bir süredir okulun yanısıra bahçede çalışıp para birikmekteydi, kimi eniştesinin cebine koyduğu para ile yola çıkmıştı. Upuzun yollara çıkıp Malatya'dan, Diyarbakır'dan ilk kez İzmir'e gelenler vardı çoklukla... Her biri ayrı bir öyküydü...

Basmane'deki İzmir garajına geldiklerinde Yurt Kur'un oluşturmuş olduğu masalara başvuruda bulunmuşlar, onlara İnciraltı Yurdunda kalabilecekleri belirtilmiş, ön kayıtları orada yapılmış bir otobüsle yurtda gelip kesin kayıtlarını yaptırmış, yurda giriş belgelerini almışlardı... "İzmir'e gelip de vapura binmeden saat kulesi önünde bir fotoğraf çektirmeden olmaz demişler" ve o büyük günü, o hayallerin gerçekleşmesinin eşiğindeki günü belgelemişlerdi. Yıllar sonra bakıp da sanki birirlerine o günü anlatmak istercesine fotoğraflardı bunlar..
Şenlik akşam sekizde başlamıştı.. Saat dokuza yaklaşırken halaylar çekilmeye başlanmış , türkülerle kaynaşılmıştı.

İşte ne olduysa o an oldu... Birden kapı önünde bir hareketlilik başladı. Dış halkadaki bazı öğrencilerin farkedebildikleri bir koşuşturma başladı jandarma arasında, jandarmanın sayısı arttı. İçeride müzik yüksek tempoda devam ediyordu. Jandarma kapıdaki sivil yurt görevlilerini aşıp aniden giriş kapısından girerek "bir araya toplanın", "ayağa kalkın" diye bağırdı ve ateş başladı. Aniden elektrikler kesildi, namelerin sesi kesildi... Meltem kesildi... Yerini çığlık ve kurşun sesleri, tarama sesleri, "komünistlere ölüm" bağırtısı aldı... “Ateş serbest “ komutuyla birlikte öğrencilerin üzerine yaylım ateşi açılmaya başlandı. Görünüm şöyleydi; onu aşkın jandarma Yurt İdare binasının önüne yan yana olacak şekilde 2 sıra halinde dizilmiş, ikaz veya uyarı olmaksızın, toplu olarak bulunan öğrencilerin üzerine hep birlikte ayni anda ateş açıyor.

Kurşunlardan korunmak için herkes kendini yere attı ve sürünmeye başlandı. Mermiler tepelerinden uçarak geçerken, jandarma arasından bir ses “Ayağa kalkın” diye bağırdı. Ayağa kalkanların üzerine kurşun yağmaya başladı.

Çavuşun verdiği emir ile bahçedeki öğrenciler 3-5 dakika süreyle tarandı.. Bir anda savaş alanına dönen öğrenci yurtlarında kurşun yağmuru altında öğrenciler kaçışmaya başladı. Yurda o gün gelmiş olan gençler nereye kaçacaklarını bilmiyorlardı. Yurt öğrencileri onlara yol göstermeye çalıştı. Bir kısmı yurt bloklarına sığınırken, bazıları arkadaki mandalina bahçelerine doğru kaçtı. Olay sırasında yere yatanlarda kurşunlardan kurtulamadı. Kurşunlar kafaların üstünden uçtu.. 'Komutanım birini 3.kattan vurdum' lafı ve cevaben verilen 'tebrik ederim evladım' lafı o geceyi yaşayanların hala kulaklarında. Sigara ateşi görülen yer kurşunlanıyordu. Yarım saate yakın süren Katliamda yaşamını yitirenlerin otopsilerinde tümünün sırtlarından vurulduğu, kurşunun Amerikan M-6 ve M-1 otomatik tüfeklerden çıkan mermiler olduğu belirlendi. Başların üstünden koşanlar, panikten birbirini ezenler onlarca kişi yaralandı. Bir kişi de heyecandan kalp krizinden can verdi. Hastanelere sevkler saatler sonra başladı. Çeşitli yerlerden yaralıların sesleri geliyordu. 3. bloktan 1 kız “burada yaralı var” diye bağırdı. Jandarma “içeriye gir yoksa seni de vururuz” şeklinde karşılık verdi. Yaralı arkadaş sabahleyin ölü olarak bulundu. Bağırsakları parçalanmıştı. Öğrenciler yaralıların uzun süre bekletildiğini, yaralı bir arkadaşın kan kaybından öldüğünü, kalbi rahatsız bir öğrencinin de kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğini anlattı. Kan kaybından ölen Nazilli'li Hüseyin Akdağ o gün vapurla Konak'tan Karşıyaka'ya geçmiş, vapurda birlikte geldiği köyden arkadaşlarıyla fotoğraf çektirmiş, 6 aylık yeğenine hediye bir oyuncak bile almıştı. O hediye Nazilliye ulaşamadan o gece yurtların önündeki alanda gece sabaha kadar ay ışığının aydınlığında kan gölü içinde bekletildi.

O katliamda 5 gencimizi kurşunla, birini de heyecandan kalp kriziyle yitirirken, onlarcası da yaralandı... Yaralı yada can vermişlerin bir kısmı "morg"a kaldırıldı. Bugün İnciraltı Yurtlarında kantinin üstündeki büyük çalışma salonunun öğrenciler arasındaki adı "morg" 30 yıl önce katliamda yitirdiğimiz gençlerle, bazı yaralıların bekletildikleri bu salon o katliamı bugünün öğrencilerine taşıyor...

Ortalık tam bir faciaydı. Her taraf kan, ayakkabı, gözlük, sigara ve çakmak doluydu. Daha önceden öğrencilere şiddet uygulayan bir polis yere çöktü ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.

3 saat kadar sonra hastaneye sevkler başladı. Yaralılara sadece pansuman yapılıp, karakola gönderildi. Bazılarının bacaklarındaki kurşunlar karakolda bile duruyordu.

Olaylar sırasında güvenlik kuvvetleri kantin ve gazinoya girerek yiyecek içecek ne varsa yağmaladı, Kasada hasılat olarak bulunan 15 bin liraya da el konuldu.

Odalarda heyecandan, korkudan, yaşananlara inanamaz halde uyumadan sabahlandı. Gün ışıdığında her tarafın kan içinde olduğunu görüldü. Askerler her tarafı kuşatmıştı.

13 haziran sabahı sınava girecek olanlar binalardan eller başlarının üzerinde dışarı çıkarıldı. Yapılan kimlik kontrolünden sonra asker denetiminde, ve ite kaka bazıları dipçiklerle itelenerek polis otobüslerine doldurdular ve sınava girilecek merkezlere götürdüler.
Katliam gece oldu ve ertesi bütün gün öğrencilerin yurdu terk etmelerine, yurt dışından herhangi bir kişi ile konuşmalarına telefonla dahi olsa izin verilmedi. Öğleden önce üniformalı rütbeli bazı subaylar idare binasına girip çıkmaya başladılar. Rütbeli olduğu belli olan bir subay yüksek sesle söyle seslendi: "çatışma sırasında meydanda bulunanlar bu tarafa , bulunmayanlar su tarafa toplansınlar".. Hiç bir öğrenci bu tarafa toplanmadı. Daha sonraki seslenişte ifade değişti : "Olayı görenler bu tarafa, görmeyenler şu tarafa". Öğrencilere "olay yerinde olmadığını söylemeleri" konusunda yönlendirme yapıldı. "Oradaydık" diyenler Üçkuyulardaki askeri garnizonun spor sahasına götürüldüler ve orada tutuldular. Zaten gece yaşananlar nedeniyle travma geçirmekte olan, bütün gece uyuyamamış , jandarma tarafından öldürülmeye çalışılan genç öğrencilerden, olayın üzerinden altı saat geçmeden gördüklerini yine üniformalı bir başka askere anlatmalarını istemek, psikolojik olarak, hukuki olarak ne kadar sağlıklıdır.

O katliamda 5 gencimizi yitirirken, onlarcası da yaralandı...

• Öldürülenlerin anısı, geride kalanların onuru için,

• Gerçek sanılana karşın, gerçeğin kendisi için,

• Resmi <ı>tarihin kalın ve kara örtüsünü aralamak, kaldırmak, gerçekleri sergilemek için,

• Baskı, zulüm, işkence ve katliamları bir daha yaşamamak için,

• Yönlendirilmiş, yanlış bilgilerle yazılan “<ı>tarih” ezberini bozmak için,

30 yıl önce hesabı sorulmadan kapatılmış davanın zaman aşımına uğramadan, yeniden açılabilmesi için

TANIKLIĞIN HEMEN GEREKİYOR

<ı>KatliamdaYaşamlarını yitirenler • İsmail Baytok 1962 doğumlu Balıkesir Sındırgı’dan gelmişti.. • Mustafa Uslu 1960 doğumlu Manisa Turgutlu’dan gelmişti.. • Ali İhsan Tan 1961 doğumlu Diyarbakır’dan gelmişti.. • Hüseyin Akdağ • Mehmet Ali Arun 1957 doğumlu Balıkesir Burhaniye’den gelmişti…

<ı>Katliamda Yaralananlar <ı>İzmir Devlet Hastanesi yaralı listesi: Erhan Üstbaş, Emel Şahin Toprak, Sait Cacur, Hüseyin Özbaş, Mahmut/Mehmet Çalışkan, Ömer Sarıtoprak (Ödemiş kolu koptu), Murat Çalıkuşu, Akan Eren, Bakır Sıtkı Şenyurt, Oğuz Sayır, Orhan Zahun/Zabun, Hasan Nergis, Ahmet Kamil Utkan, Mehmet Çalışkan, Hakan Erez/ Hakan Erer, Oğuz Şahin Murat Çalıkuşu, Cevdet İnci, İbrahim Morkacı, İbrahim Toy, Oğuz Şahin, Harun Azyit, Ahmet Kamil Utku, Lütfü Zafer Demirel, Hasan Nergis, Selahattin Öcal, Muhsin Okuyan, Sait Cacur, Sahir Erdoğan, Hüseyin Özbaş, Berkan Usbaş, Orhan Tabur, Bekir Şenyurt..

<ı>İZMİR- İNCİRALTI KATLİAMIN YAŞAYANLARI, O GÜNE TANIKLIK EDENLERİ ARIYORUZ<ı>. HEMEN TANIKLIĞIN GEREKİYOR

• O geceyi yaşayanları,

• O gün Üniversite sınavları için belki de yaşamında ilk kez taşradan İzmir’e gelmiş olanları,

• O gün kızını/oğlunu İzmir’e sınava göndermiş onun için yüreği titreyen, anne, baba, abla, kardeş, aile bireylerini,

• O gece o şenlikte türkü söyleyip, halay çekenleri,

• O gece o silahlar çekildiğinde ne yapacağını bilemeyenleri,

• O gece kaçarken, ezenleri, ezilenleri,

• O gece vurulanların arasında olanları, yaralananı, komaya gireni, öldü denilirken yaşayanı, yaşıyor denilirken ölmüş olanı, • O gece askerliğini yaptığı birlikte, emirle tetik çekmişleri,

• O gece yaralıları Devlet Hastanesine taşıyan yoldan geçen taksi ve özel araçlarda bulunanları,

• O gece yaralı ve ölülerin arka arkaya taşındığı İzmir Devlet Hastanesi'nde görev yapan sağlık ekibini,

• O gece İnciraltı Öğrenci Yurtları'nda görev yapan personeli,

• O gece katliamda 4 yaşında oğlunu kaybeden İnciraltı Yurtları görevlisini ve ailesini,

• O gece 500’e yakın öğrenciyi gözaltına alan Emniyet güçlerini, Emniyet’te görev alan polisleri,

• O gün sınava girememiş öğrencilerin, Üniversite sınavlarına girmelerini sağlayan eğitim görevlilerini,

• O gün İncir altı’nda yaşayan halkı ve çalışan esnafı,

• O gün olayların kitlelere ulaşabilmesi için görev yapan gazetecileri, İzmir Temsilcilerini, İstihbarat Sorumlularını, Polis Adliye Muhabirlerini,

• O gün açıklama yapan DISK, Türk-İş, TMMOB, Halkevleri, TÜMOD, TÜMAŞ ve 30 Demokratik Kitle örgütünün İzmir Şb. yöneticilerini,

• O gün olayları incelemek için İzmir’e gelen CHP milletvekilleri Ferhat Aslantaş, Süleyman Genç ve Kaya Bengisu’yu,

• O gün konuyla ilgili olarak “5 Gencin hesabını kim verecek” diye soran Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şb.Yöneticilerini

• O gün “Kişi yaşamına değer verilmeden yapılan her hareketin sorumluları mutlaka mahkum olacaklar” diyen İzmir Barosu yöneticilerini,

• O gün İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığında davaya bakan Askeri savcılardan Hakim Albay Hikmet Hacımirzaoğlu, Hakim Yarbay Ülge Sözer, Hakim Binbaşı Yalçın Acargül, Hakim Yüzbaşı Güner Yiğitbaş ve Hakim Yüzbaşı Ahmet Alkış’ı

• O gün İzmir Devlet hastanesi Başhekimi olan Kadri Aslansan'ı,

• O gün İzmir Emniyet Müdürü olan Yılmaz Sezgin’i,

• O gün İzmir Valisi olan Nazmi Çengelci’yi,

• O gün Ege Ordu ve İzmir Sıkıyönetim Komutanı olan Orgeneral Ali Sait Özçivril’i,

• O günün hemen ertesi günü cenazelerini memleketlerine adeta kaçırmak zorunda kalan, katliamda yitirdiğimiz İsmail Baytok, Mustafa Uslu, Ali İhsan Tan, Hüseyin Akdağ, Mehmet Ali Arun’un ailelerini,

• O gün katliamda yaralanarak İzmir Devlet Hastanesine kaldırılan Erhan Üstbaş, Emel Şahin Toprak, Sait Cacur, Hüseyin Özbaş, Mahmut/ Mehmet Çalışkan, Ömer Sarıtoprak (Ödemiş’li. O günün gazetelerine göre kolu koptu), Murat Çalıkuşu, Akan Eren, Bakır Sıtkı Şenyurt, Oğuz Sayır, Orhan Zahun/Zabun, Hasan Nergis, Ahmet Kamil Utkan, Mehmet Çalışkan, Hakan Erez/ Hakan Erer, Oğuz Şahin Murat Çalıkuşu, Cevdet İnci, İbrahim Morkacı, İbrahim Toy, Oğuz Şahin, Harun Azyit, Ahmet Kamil Utku, Lütfü Zafer Demirel, Hasan Nergis, Selahattin Öcal, Muhsin Okuyan, Sait Cacur, Sahir Erdoğan, Hüseyin Özbaş, Berkan Usbaş, Orhan Tabur, Bekir Şenyurt'u,

• O günün nasıl yargılandığını, yargı sonuçlarını bilenleri, arıyoruz.

şimdi sormazsak soran olmayacak....

şimdi aramazsak hiç bulunmayacak....

Suskunluklar artık bitsin. Geçmişle hesaplaşmadan geleceğimizi kuramayız.

12 Eylül; Darbecisiyle, hukuku, kültürü, oluşturulan vesayet ilişkileriyle, suç ve cinayet örgütleri ile hesap sorulmamış, karanlık bir dönem olarak önümüzde duruyor.

Bunlarla hesaplaşmadan; düşüncenin suç olmadığı, insanların gözaltında kaybolmadığı, işkence görmediği, faili meçhullerin olmadığı, özgür ve demokratik bir ülkeyi nasıl kurabiliriz?

Bu gün hesap sorma günü olsun.

30 yıldır susanların konuştuğu gün olsun.

Karanlıkların aydınlandığı gün olsun.

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..