Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '08

 
Kategori
Spor
 

Gelecekten 100. yıla mektup

Gelecekten 100. yıla mektup
 

Merhaba çok kıymetli 100’üncü yıl,

Bu satırları, Şampiyonlar Ligi finalinin oynandığı ılık Mayıs gecesinin
sabahında yazıyorum. Unutamadığımız bir maç daha yaşamış olmamızın tarifsiz
mutluluğu içersindeyim. Klavyeye daha bir şevkle dokunuyor bu yüzden
parmaklarım. Kolay değil tabi bu ülkenin hava limanına “Şampiyonlar Ligi
Şampiyonu” ünvanıyla inmek, üstelik ikinci defa… İlkini kazandığımızda
nasılda kulp takmışlardı diğerleri? “Kendi sahanızda oynadınız” da, “Hakem
Barcelona’nın penaltısını vermedi” de. Falan da, filan… Evet ilk finalimizi
Mabed’te oynamıştık. UEFA’nın 2009 finalinin ardından. bu kez de
Şampiyonlar Ligi finali için evsahipliğine layık görmesi stadımızı suç
mudur? Ya da takımımız finale kadar çıkmışsa ne olmuş? Kendi sahamız diye
itiraz mı edecektik? İyi hatırlıyorum, itiraz edenler olmuştu. Mektuplar
yazılmıştı yine UEFA’ya. İddia ettikleri, “Barcelona’nın penaltısı”na
gelecek olursak; Hala dün gibi aklımdadır, Yasin tereyağından kıl çeker
gibi almıştı topu Messi’nin kristal kramponlarından. Messi aktörlüğe
soyunup kendini yere bırakmıştı. Hakemde “devam” demişti doğal olarak. Sarı
kart bile göstermeliydi hatta bizce. Ama ne yaparsın, isim Messi olunca
kart hak getire…

Neyse biz günümüze dönelim… Sözleştik arkadaşlarla, akşama takımı
karşılamaya gideceğiz Sabiha Gökçen’e. Sarı ayın gülümsediği, Lacivert
gecede, renklerimizi taşıyan uçağı daha havadayken tanımak bize has bir
meziyet olsa gerek. Kutlamalarımızı düşünüyorum da, acaba yönetim nasıl bir
organizasyona imza atacak? İlkler unutulmaz felsefesiyle yola çıkılmıştı ve
çok şatafatlı geçmişti ilk kupamızın kutlamaları. Eminim ki bu ikinci
kupanın kutlamaları da aratmayacak ilkini. Bugün kadromuza baktığımızda,
barındırdığımız yıldızlar zaten bu ilk kupa sayesinde gelmeyi kabul
etmişlerdi Fenerbahçe’mize. Zico ve yardımcıları R.Carlos ile Alex’in
referanslarını da inkar edemeyiz tabi… Hava limanına gitmemize az bir süre
kala biraz da ligimizden notlar yazayım sana 100.yıl. Yine olur olmaz
puanlar dağıtıyoruz kardeşlerimize. Bu dağıtım Mabed’te yaşanmışsa eğer,
sımsıcak alkışlarla uğurlanıyor takım Samandıra’ya. Herhangi bir oyuncumuz
pas hatası yapmışsa yine aynı şekilde alkışlar eşliğinde, ismi haykırılarak
tekrar oyuna dönmesi sağlanıyor kafa olarak. Anlayacağın homurdanmalar yok
artık. Diğer iki büyük sıfatıyla anılan rakipler için durum farksız. 1-0
geride başlıyorlar konuk ettiğimiz maçlara. Sonrası malum. Hep aynı tarife.
Puansız yolcu ediyoruz evlerine nazikçe. Taraftarlarınca yine darp görüyor
WC’lerimiz. Artık kırabildikleri yalnızca ya elleri oluyor, ya da ayakları.
Yardıkları başlarını saymıyorum bile. Gına gelmiş olacak ki her derbi
sonrası kapı ve koltuk tazelemekten, Çelik kapı, klozet ve lavabo
yerleştirildi WC’lere çare olarak. Bir yerlerini inciltmeleri de bu yüzden
zaten. Tribünlerde deri koltuk dönemini başlatan yönetim, sökülüp sahaya
atılmalara da müdahale etmiş oldu. “Peki ya hakemler, sahada ki tutumları
nasıl?” soruna maalesef yüreğim sızlayarak cevap vereceğim. Hakemler aynı
tas, aynı hamam. Değişen yalnızca isimleri oldu. “Ben giderim adım kalır”
demiş ya Aşık Veysel. İşte o hesap. Ağabeyleri gitti, isimleri kaldı sanki.
İcraatları aynı. Ligin sonu gelmiş, inan en son penaltı kazandığımız zamanı
hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey, penaltı attığımız gün doğan
çocukların okul çağlarının gelmiş olması. Var git sen tut muhasebesini. Bu
arada, yukarıda yaptığım benzetmeden ötürü kemikleri sızlayacak Aşık
Veysel’imizin. Bu kez teşbihte hata oldu bağışla… Bütçe olarak
diğerlerinden arayı iyiden iyiye açmamızdan dolayı yine sudan sebeplerden,
fantastik cezalara çarptırılıyoruz PFDK Tarafından. Anlıyoruz ki TFF yine
paraya sıkışmış. TFF demişken, başkanları aynı hala. Amatör branşlar
yöresinde hava raporu rutin. Çok güneşli ve sıcak… Uğurlarına beste
yaptığımız kraliçeler en sonunda isteğimize iki Avrupa kupası ile cevap
verdiler. Erkek takım keza öyle. Büken hala çıkmadı sarı meleklerimizin
bileğini. Diğer branşlarımızın da katkıları sonucu ikinci müzemizde de yer
kalmadı. Boşuna dememişiz zamanında, “Çocuklar inanın, inanın çocuklar.
Güzel günler göreceğiz güneşli günler…” diye İşte sonuç ortada… Son
satırlara da kendimi yerleştireyim istedim. Aslında saçlarıma ara ara sulu
kar renginin yerleşmesinden başka değişenim yok. Uzun hala saçlarım. Ve
tatlı atışmalarımız arttı babamla. “Oğlum yeter, kes artık o saçlarını”
cümlesinin, “Hevesimi alamadım baba henüz, az daha lütfen” cümlem yorgan
misali örter üstünü…
Mektuba dalmışım, saat epeyce ilerlemiş. Şampiyonların uçağı kalkmıştır.
Anca giderim hava limanına. Şimdilik bana müsaade…

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..