- Kategori
- Sosyoloji
Gelin sizi koruyalım

Bir koruma tipi.
Dün, yol boyunca dizilmiş arabaların kenarından yürüyordum.
Bir minivanın arka kapısında hatırlatma niteliğinde bir ilan gördüm:
"Security Sistem"
"Siz rahat edin, biz sizi koruruz" veya "siz rahat uyuyun, biz sizi koruruz." Dönüp bir daha bakmak zor geldiği için, yazdığım kelimeler yerli yerinde olmayabilir. Farklılık sonuca etki etmiyor. Yani konu güvenlik.
Boş ve meşgalesiz bir kafa ne yapar?
Düşünür.
Ben de öyle yaptım, bir yandan yürüdüm, bir yandan da düşündüm;
Demek bizi koruyacak birileri vardı ve korumaya hazırdı.
Allah, Allah!
Bu ne büyük bir fedakarlıktı yahu!
Artık ne evimizde, ne iş yerimizde, ne de yolda hırsızdan ve arsızdan endişe duymayacaktık.
Onlar bizi koruyacaktı, biz de rahat edecektik. Niye?
Bu insanların hiç mi işi yoktu da gün boyu bizim peşimizde dolaşacaklardı?
Durupdururken, bazı insanlardaki bu koruma içgüdüsü niye depreşmişti?
Acaba bizi çok mu seviyorlardı?
Buna "evet" denebilir miydi?
Sıraladıklarımın hepsi aptalca varsayımlardı.
Aslında bu, güvensiz hale gelmiş veya getirilmiş sosyal ortamın ticarete tahvil edilmesiydi.
Biz para verecektik onlar da bizi, verdiğimiz para kadar koruyacaklardı.
Yani ne kadar para, o kadar koruma.
Paramız varsa rahat uyuyabilecektik. Yoksa, işimizi Allah'a havale edecektik.
Kim, kimden korunacaktı?
İnsanlar, insanlardan...
Kim koruyacaktı?
İnsanlar...
Kısacası insanlar, insanları, insanlardan koruyacaklardı!
İnsan varolalı binyıllar geçti. Bu süre zarfında öğrendi, öğretildi, okudu, okutuldu, eğitti, eğitildi, tecrübe edindi, gelişti geliştirdi. Hak, hukuk, adalet gibi kavramlar üretip, birlikte yaşamanın kurallarını koydu. Dürüstlüğü, fedakarlığı, paylaşmayı, bireyi kemale götüren üstün değerlerden saydı. Sevgi, şefkat ve merhamet gibi duyguları yüreğinde içselleştirdi.
Çalmanın, zarar vermenin, haksızlık yapmanın ve öldürmenin kötü şeyler olduğunu yaşadığı tecrübelerle gördü. Bilgilendikçe, kendini diğer canlılardan ayıran "insaniliğinin" farkına vardı. Bu alemdeki tek "özel varlık" olduğunu anladı.
Fakat, bütün bunlara rağmen, kötü yanını temsil eden hayvaniliğini bir türlü terkedemedi. Şeytanını boğup melekleşemedi. Ondan geçtik insanlaşamadı. Bu yanı hep eksik kaldı.
Daha doğrusu, çıkarı sözkonusu olduğunda bütün bildiklerini unuttu. Adaletin yerine gücü koydu. Vahşi dünyanın hakim etoburu gibi, "benimki benimdir, seninki de benimdir, " bencilliğinden bir türlü kurtulamadı.
Hırsını bayraklaştırdı ve onu tatmin için her yolu denedi. Göz diktiğini elde etmek için bahşişten rüşvete, tehditten öldürmeye kadar sayısız taktik icat etti, Yaptığı haksız ve insafsız eylemleri meşrulaştırması gerektiğinde, hukuku bile istismardan çekinmedi.
Sonuçta devlet denilen toplumsal sözleşmeye rağmen, şehirler dahil tüm yaşam alanları güvenli mekanlar olmaktan çıktı. Artık emniyet teşkilatları, mahkemeler ve yürürlükteki yasalar bir işe yaramaz oldu. İşe yaraması bir yana, kimi zaman bunlar, adalet arayan haklı, fakat zayıf insanları safdışı etmek için kullanılır hale geldi. Kimse hayatından, malından mülkünden emin değildi.
Bu da yeni bir sektörün doğmasına ve bu sayede, (gerekli, gereksiz bir çok sektördeki gibi) birilerinin para kazanmasına vesile oldu. Amerika'ya, "fırsatlar ülkesi" diyorlar ya, cingözleri sayesinde artık bir çok ülke, bu anlamda küçük bir Amerika haline geldi.
Şimdilerde şansı veya parası olanlar şehrin ortasında, fakat yüksek duvarlarla şehirden tecrit edilmiş, girişinde koruması bulunan sitelerde yaşıyorlar. Böylece diğer insanların şerrinden korunmuş olarak huzur içinde uyuyabiliyorlar.
Bu duruma göre insanlar dörde ayrılıyor.
1- Korunan insanlar.
2- Koruyan insanlar.
3- Korunmayan insanlar.
4- Kendilerinden korunulması gereken insanlar.
Burada 3. grubun kadersizliğini ve 4. grupla başbaşa bırakıldığını görebilirsiniz.
Keşke dünyayı güvensiz hale getirmek için değil de, güvenli hale getirmek için uğraşılsaydı. Acaba insanları eğitmek, onlara ahlak ve erdem aşılamak, karınlarını doyurup, üstlerini giydirmek, hakettiklerini vermek suretiyle emniyetli bir ortam oluşturmak çok mu zordu?
Bu gidişattan hiç şikayet edilmemesi bana hayra alâmetmiş gibi görünmüyor. Aklıma, "yakın bir zamanda dünya ve şehirleri, (mesela, Irak'taki gibi) sitelerin dışına çıkılamayacak kadar güvensizleşirse ne olacaktır?" sorusu takılıyor. Herhalde, paralı aileler için birer koruma ordusu kurularak mesele çözülmeye çalışılacaktır.
Ötekiler ne olacak mı?
Parası kadar konuşma hakkı olanların, parası kadar da yaşama hakkı vardır.
Yoksa, çağdaş uygarlığın insanı ulaştıracağı nihai hedef bu muydu?