- Kategori
- Aşk - Evlilik
Giderken ardımda// 3

Bir ara uyuyakalmıştı genç kadın, geçmişi sorgulamanın ağırlığı ile başını hırkasını katlayarak koltuğun yanına destek yaparak hafifçe uzanmıştı. Gözlerini açtığında vagondaki yaşlı çift yoktu, ama bir nezakette bulunarak, masaya kurabiye dolu tabak ve yanına iliştirilmiş bir kart bırakmışlardı.
Kartı üzüntü ve pişmanlıkla karışık duygular ile eline alan genç kadın, mesleğinin terzilik olduğunu öğrendiği yol arkadaşının atolyesinin ve evinin telefonlarının yazılı olduğu kağıdı bir çırpıda okuyuverdi.
Kadıköy adresli bu atolyeden gitmeden önce uzun uzun bahsetmişlerdi. Karı koca hiç evlatları olmamamış, birlikte yıllarca dikiş dikmişler, yan dairedeki komşularının yedinci çocuklarını iki yaşındayken acıyarak evlatlık alarak bağırlarına basmışlardı.
Şimdilerde oğullarının askerde olduğunu ve onu ziyarete gittiklerini üzgün gözlerle anlatmaya çalışmışlardı.
Masadaki kurabiyelerden birini eline aldı kadın, termostan kahve doldurarak içmeye başladı.
Yaklaşmıştı gideceği adrese.
Hava çisil çisil atıştırıyordu. Kışa yaklaşan bu aralık ikliminde ıslak ve soğuk bir hava başlamıştı, aynı gözyaşlarının yüreğini ıslatması gibiydi, yağmurun her yağmura değişi. Kokusu da burcu burcu doğayı andırıyordu sanki.
İstasyona yaklaştığında tren hızını yavaş yavaş azaltırken, valizini alarak gara indi genç kadın.
Son derece yabancılaştığı, yıllar öncesi kaçarak terkettiği bu şehre ilk adım attığında, beyninde binlerce yanıtı verilmemiş soru balyoz gibi titredi.
Az ilerideki taksi durağına doğru ilerlerken taksi şoförü kendisine doğru yaklaşarak elindeki valizi alarak nereye gideceğini sordu genç kadına.
-Ihlamur sokak Sağlamoğulları sitesi, diye usulca söylendi kadın.
Taksi eve doğru yaklaştıkça kalbi küt küt atmaya başlamıştı.
Çantasından cüzdanını çıkararak şoföre vereceği parayı ve evin; yıllarca bir anı gibi muhafaza ettiği anahtarını avcunda sımsıkı kavradı.
Evin önünde indiğinde, yan evin önünde oturan kadınların meraklı bakışlarını yararak evin kapısını açtı ve yıllar sonra yok sayarak terkettiği bu çatı altına tekrar sığınmanın verdiği zorlukla kendisini bulduğu ilk koltuğa attı.
İki katlı sevimli bir evdi burası.
Arka cephesindeki tek katlı evde para ödemeden yaşayan bir kadıncağız, evi pırıl pırıl bakmış ve her ay kendisine
ev ile ilgili bilgi vermişt.
Perdeleri açarak mutfağa yöneldi.
Çaydanlığa su koyarak aygazı yaktı.
Koltukların üzerindeki çarşafları kaldırdığında gül kurusu kadife desenler karşısına çıktığında hıçkırıklarına engel olamamıştı.
Duvardaki tabloyu eline alarak anne ve babasının artık hayatta olmayan fotograflarına sımsıkı sarılarak,
dakikalarca ayakta öylece kalakaldı.
Çaydanlığın kaynayan sesi ile irkildi çayı demledi ve yanında getirdiklerini buzdolabına yerleştirdi.
Hafif bir kahvaltı yaptıktan sonra ikindiye doğru uyandığı yataktan kalktı.
Kapının önündeki eflatun ortancaları suladı.
Kendisine hoşgeldin diyen eski komşuları ile sohbete daldı.
Gazeteleri eline alarak iş ilanlarına uzun uzun baktı.
Artık tek başınasın kızım dedi kendi kendine.
Sana eli kolu gelecek bir kocan olmayacak, başının çaresine bakmayı kendine yetmeyi başarmalısın.
Bu telkinler ile üst kata çıktı ve annesinden kalan sandığı açarak ahşap kutunun içindeki resimlere tek tek baktı.
Seccadesinin üzerindeki babacığının hacıdan getirdiği beyaz tesbihi,
sanki ilk günkü gibi ışıl ışıldı, konsolun üzerindeki prinç semaverin yanında bir plaket vardı.
İlçenin en iyi zahirecilerinden biriydi babası.
ESNAF SANATKARLAR DERNEĞİ yazılı bu plaketi saygı ile yanağına değdirdi.
Çünkü bu ödülün verilmesinin nedeni, babacığının ilçenin çocukları için bir spor tesisi yapılması konusundaki organizasyonlarda çok savaş vermesiydi.
Ne zordu böyle anılar ile iç içe yaşamak.
Bir yanda çocukluğu diğer yanda bitmeye yüz tutan evililiği ve doğmamış bebeği.
Çok bitkindi genç kadın.
Çocukluğu, yakın geçmişi bugünü ve yarının planları üzerine üzerine gelivermişti bir anda.
Birden sessizliği bozarcasına kapının zili çalmaya başladı.
Kim olabilirdi?
DEVAMI OLACAK...