Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Giderken ardımda// 4

Giderken ardımda// 4
 

İkinci kattan koşar adımlar ile basamakları inerken genç kadın merak içindeydi.

Kim acaba diyerek söylendi kendi kendine.

Kapıyı açtığında karşısında çocukluk arkadaşı vardı.

Elinde bir tencere yemek ile kendisini ziyarete gelmişti. Birlikte masayı kurarak sofraya oturdular.

Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamamıştı iki kadın, saatine bakarak çok geç kaldığını imâ eden bakışlarla okula gitmesi, gerektiğini söyledi heyecanla.

Bu yıl ilk öğretim okulu birinci sınıfta olan kızını almak için tam onbeş dakikası olduğunu söyleyerek telaşla çıktı kapıdan.

İşte yine yalnızlık diyerek masadakileri mutfağa taşırken kendisine kızdı genç kadın.

Televizyonu açtığında, her zamanki gibi iç karartıcı haberler ve siyasal çalantıların yer aldığı bir sürü yayın akışı içinde dolaştı durdu.

Oturduğu koltukta can sıkıntısından bunalmamak için, bir yandan bebeği için başladığı beyaz hırkayı örerken diğer yandan da keserek tabağa koyduğu portakalları atıştırıyordu.

Bir yandan da beyninden ışık hızı ile geçerek harmanlanan o resim ile ilgili bir sürü anlamsız soru ve yanıtı gelip geçiyordu.

Kim olabilirdi?

İş gezilerinden birinde tesadüfen çıkıveren bir kadın mıydı?

Yeni işe aldığı bir sekreter mi?

Eski bir sevgili ile tekrar bir karşılaşma mıydı?

Bir akraba mıydı, ama yok hayır böyle olsaydı mutlaka tanırdım onu mutlaka,

Ünüversiteden bir eski dost mu, ama öyle olsa neden resim versin ki diye iç geçirdi genç kadın.

Parmağındaki alyansı defalarca çevirdi bunları düşünürken.

Şimdi evliliği esnasında bir fanus gibi üzerini kuşatan bu alyansı çıkardığında sanki çırılçıplak kalacak gibi korku ile ürperdi.

Karnında bir hareketlenme sanki onu onaylar gibiydi.

Yapma anneciğim beni babasız bırakma der gibi hafiften bir irkilme ile uyarmıştı sanki kendisini.

Mutfağa giderek tabakları yerleştirdi, makineden çıkardığı herşeyi çekmecelere dizdi,
bardakları yerleştirdi, saatlerce sanki çok gerekliymiş gibi ince ince özenle inceledi her şeyi.

Amaç oyalanmaktı, unutmaktı, korkuları ve olumsuzlukları.

İşte yine ıssız bir gece başlamıştı.

Sokaktaki köpek havlamaları yatsı ezanı ile yankılanmış,

yoldan geçen kamyonların gıcırtıları da onlara katılmıştı.

Yatağa uzandığında bir evde ve bir yatakta eşi olmadan geçireceği ilk gecenin sancısı ile
kıvrıldı yatağa.

Sanki çok değerli bir vazo kırmış yaramaz bir çocuğun korkusu ile bir suçlu gibi heyecan ve korku ile,

uyku ile uykusuzluk arasında saatler süren bir kovalamaca içinde geçmişti saatler.

Bir ara yan sokağın girişinde park eden bir aracın alarm sesine uyanarak bir bardak su içmiş ve sonra tekrar uyumaya çalışmıştı genç kadın. Yağmur hızlanarak doluya çevirmiş ve pencereye nohut taneleri gibi vurmaya başlamıştı.

Sabah günün ilk ışıkları ile uyandığında, annesinin yatağında olduğunu unutarak,
geç kaldım eyvah, diyerek telaşlandı.

Sonra güldü bu haline.
Neden kimin için geç kalmıştı ki?

Uyandırmaya ihtiyacı olan bir erkek yoktu artık yatağında.YAPAYANLIZDI,

kendisi ile baş başa.

Sabahlığını üzerine alarak alt kata indi ve bahçeye çıkarak derin nefes aldı.

Günün ilk ışıklarında kirlenmemiş bu havayı içine çekmek büyük zevk veriyordu.

Bahçedeki toprak, gece yağan yağmurdan yumuşayarak koyu kahverengi hal almıştı.

Yapraklar yerlere söz vermişcesine bir anda dökülerek kendisini gelecek bahara kadar ,
izine çıkarmıştı sanki.

Doğanın bu olağan sürecini bilinçli gözlerle izlemek de bir ziraat mühendisine yaraşırdı ancak.

Bu bahçeyi cennete çevireceğim diye düşündü genç kadın.
Önce bir iş bulmalıyım, geçici de olsa bebek doğana kadar idare edeceğim bir iş.

Çantasını açarak cep telefonunu eline aldı.
Eşinin kendisini defalarca aradığını raporlardan okudukça, içini keskin bir bıçağın saplandığını hissediyordu.

Tam gelen mesajları açmak üzereyken, eşinin aradığını belirten ses yankılanmaya başladı.

-Alo, bu şekilde bitiremezsin, bak beni yanlış anladın, diyordu telefonda sesi titreyen erkek.

Ben yıllar öncesi bitmiş bir ilişkiden sonra tekrar rastladım ona,
benim için hiç bir değeri yok olamaz da ben seni seviyorum.


Genç kadın, sessizliği bozan bir ses tonu ile sordu;
-Onunla hiç beraber oldun mu?
-!

Yanıt gelmiyordu, ne evet ne hayır yanıtı gelmiyordu,

telefonun ucunda kendisini savunmaya çalışan erkek,
bitmiş gitmiş bir olayı niçin irdeliyorsun, o olay bitti.

-Peki sen benim cebimde bir erkek resmi bulsaydın ne hissederdin?

-!

İkinci bir sessizlik ortalığı kaplayıvermişti.

Bu soruya ne olacak affederim elbette yanıtı gelmezdi,

erkek yapardı ama kadın yapınca iğrenç bir ihanet kulvarına giriveriyordu.

Tamam dedi genç kadın uzatmayalım,
bitsin,
inceldiği yerden kopsun, ben zaten benden önce yaşadığın evliliğin ile ilgili de net yanıtlar almamıştım.

Pazartesi sabahı avukatıma vekalet vereceğim ve bitireceğim,
bu sözler üzerine hiç yanıt hakkı vermeden telefonu acele ile kapattı genç kadın.

Ağlıyordu, gözyaşları sağnak halinde boşalıyordu yanaklarına.

Telefonun sesi ile kendisine çeki düzen verdi,

eşiydi arayan,

-Bak madem ki tek taraflı bir boşanma kararı aldın, terkettin beni,
dediğin olsun, boşanalım ver avukata,
ama tek koşulla, aldıracaksın o çocuğu,
doktoru ara bul, neyse masrafını üstlenmeye hazırım, kürtaj olmanı istiyorum.


Genç kadın, kendisinden özür dileyeceğini ümid ettiği eşinden bu cümleleri duyduğunda iki kat yıkıldı.

Konuştuklarında saat onbir gibiydi, yarıma doğru giyinerek notere gitti ve yoluna çıkan ilk avukat tabelasını okuyarak büroya girdi, vekaletini vererek, hızlı adımlarla eve döndü.

Yolunun üzerindeki baharatçılardan ıhlamur aldı.

Midesindeki yanmaya bire bir geliyordu limon ve ıhlamur.

Mantıklı olan eşini dinleyerek zaman geçirmeden bebeği aldırmaktı.

Yine kendisine çok yabancı bu yerlerde büyük aramalar sonucunda iyi bir jinekolog bularak içeri girdi.

Doktor hamileliğin iki buçuk aylık olduğunu biraz daha gecikilirse kürtajın imkansızlığını söyledi.

O sırada içinden bir ses yapma diye çığlık çığlığa sarıldı boynuna.

Kendisinden utanarak süretle dışarı çıktı.Dolmuşa binerek eve döndü.

Bütün bu olaylardan sonra kendisini yalnızlığa ve ayrılığa alıştırmış,
geçici bir iş de bulmuştu.

Doğum sancıları başladığında yanıbaşında sadce çocukluk arkadaşı ve yan komşusu vardı.

Nur topu gibi bir oğlu doğmuştu.

Boşandığı eşi, ne hamileliği esnasında ne doğumda ne de sonrasında kendisini aramamıştı.

Genç kadın da gururundan taviz vererek o telefonu çevirecek cesareti kendisinde bulamadı.

Oğlu bir yaşındayken, eşinin o resimdeki kadın ile muhteşem bir düğün ile evlendiğini gazete küpürlerindeki manşetlerden öğrendi.

Haklıymışım diye söylendi.

İki kadın arasında gidip gelen bir erkek ile yapamazdım.

Aylarca içini kemiren kendisini suçlamaları, vicdan azabı ile kıvranmaları bir anda derin bir öfkeye dönüşmüştü.

Artık yaşamında tek bir gayesi vardı.

Oğlu.

BİTTİ.

Not=

O kapıya gelen erkek; eş olmalıydı barışarak yaşamlarına mutlu mutlu devam etmeliydiler.
AMA HAYATIN KENDİSİ BU KADAR CÖMERT DEĞİL.
Ben de bu öyküde GERÇEKLİK HÜKMETSİN istedim.

Sevgiler.

Nilgün ç.

 
Toplam blog
: 238
: 1468
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

Bursa'dan bir milliyet okuru olarak, burada sizlerle olmak çok güzel. Bir ev hanımıyım, iki çocuk..