Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Gittiğin için özgürsün, özgürüm / özgürüz

Gittiğin için özgürsün, özgürüm / özgürüz
 

Yine çok geç olmadan değişmeli bazı şeyler dedin kendi kendine. Hem bak yaz da geldi. Hani o dört gözle beklediğin mevsim. Hem de aylardan Haziran, sen haziranları nasıl da seversin.

Yalnızdın, yine her zamanki gibi. Elinde köşedeki fırından aldığın taze simitlerin ve günlük gazetelerle girdin o hep gittiğin yere. Üzerinde masmavi eşofmanların, ayağında spor ayakkabılar ve alel acele tokalarla tutuşturulmuş saçlarınla, oturdun tenha bir köşeye. Çayın tavşan kanı soğutmadan yemeli simitleri. "Sindire sindire okunmalı" dedin, bu gün gazeteler. Nasıl olsa vakit bol. Köşe yazarları, iş ilanları, spor sayfaları, magazin, politika, ekonomi. Hepsini dikkatlice büyük bir ciddiyetle okuyordun, elinde susamlarını kemirdiğin simidin ve ılınmış çayınla. "Bunlarda bitti" diye söylendin kendi kendine, oysa ne kadar da çoktu. Saate baktın 11.00'a geliyordu. Bir sıcak çay daha söyledin başladın önünde duran maviliğin içine dalıp hayaller kurmaya.

Hep gitmek istemiştin alıp başını özgürlüğü yakalayabileceğin tek yer olan o sonsuz maviliklere. Yunuslarla yarışırken bulmak isterdin kendini hep yada okyanusun o gizemli sularına dalarken. Geceleri dalga sesleriyle uyanmalıydın, yol göstericin Kuzey Yıldızı. Sen denizleri nasıl da severdin. Belki de onun için gözlerin tıpkı okyanuslar gibiydi.

Birden yalnızlığın aklına geldi yine. Hafiften bir ürperti hissettin içinde. İlk önce denizden esen meltem dedin hayır. Usulca nemlendi gözlerin, boğazında düğümlenen her neyse zaten hiç yabancı değildi. "Neden dedin, neden insan kaybedene kadar korkmaz kaybetmekten?" Yoksa kendisini hiç kaybetmeyecek mi zanneder? " Gülümsedin ne garip. Aklına kaybettiklerin gelmiş olmalı. Kim bilir nerelerdeler şimdi. Kırdıkların, kırıldıkların, aşık oldukların, sevdiklerin, adını dahi hatırlamadıkların, oysa bir zamanlar neler yaşanmıştı. Acı çekmenin bile ne kadar güzel bir duygu olduğunu hatırlıyı vermiştin bir an. Uzun zamandır bunu bile yaşayamamıştın oysa.

Kırmıştı. Yine her zaman ki gibi düşüncesizce bilinçsizce davranmıştı. Neden yaptığını anladığında iş işten geçmişti. Bir şeyleri tamir etmek için uğraşmıştı ama tamir edilmesi gereken için bu o kadar da önemli değildi. "Düşünemedim" mırıldandı yavaşça. Belki de bu denli büyük bir tepkiyle karşılaşacağını yada bu kadar derin bir üzüntü duyacağını hiç tahmin etmemişti. Tahmin etmiş olsaydın zaten böyle olur muydu?

Yalnızdı. Hemde yapayalnız. Kırgınlığını giderebileceği insanı da kaybetmişti artık. Kırdıklarının ve asla bir daha göremediklerini listesine yerleştirecekti onu da. Belki bu son olacaktı, belki de bir ilk. Aklında sadece bir tek soru vardı. Durmadan kafasını karıştırıyor ve onu daha fazla sinirlendiriyordu. Neden bu sefer ki daha fazla acıtmıştı canını?" Oysa en az olması gerekendi, yaşanılanlara bakıldığında. O zaman aklına şu sözler geldi " Küçük yaralar daha çok acıtır" Suratına yine o bildik karamsarlık yerleşiverdi. Doğru dedi kendi kendine yara küçüktü ama derindendi.
Sonra yaşanan dört kısa gün geldi aklına. Gitmek istedi birden apar topar kalktı, gazeteleri toparladı, hesabı ödedi ve bir an önce eve ulaşmak için koşar adımlarla yürümeye başladı. Eve geldiğinde ikişer üçer çıktı merdivenleri, elindekileri yere attı ve doğru odasına çekildi. Yastığına gömülüp hıçkırıklara boğuldu birden bire. Uzun uzun ağladı, pancar gibi kıpkırmızı oldu gözleri, burnu tıkandı. Ağlamakta güzeldi uzun zamandır bu denli hıçkırıklarla ağlamamıştı.Sonra yerinden kalktı, yüzünü bol bol yıkadı soğuk suda ve tekrar yalnızlığına geri döndü.

Çıkarsız ve karşılıksız bir şeylerdi yaşananlar. Neden bitişi demode aşkların ucuz söylemleriyle olmuştu. Galiba ona en fazla koyanda buydu. Bu başlangıca bu sonu yakıştıramamıştı. Uzun zamandan sonra ilk defa etkilenmişti birinden ve korkuları onu yine yalnızlığa atmıştı. Korkmamasını öğrenecekti ama ne zaman?
"Bitti", dedi içinden, sonra yüksek sesle tekrarladı BİTTİ! Dört kısa gün ve çok güzel bir tenin kokusu kalmıştı elinde. Bir daha göremeyecekti, görse bile görünmez olacaktı artık diğeri için. Adını hatırlamamalıydı yada ona sarılarak uyumanın keyfini yada yediği o leziz yemekler aklına gelmemeliydi. Ne bileyim tavlada yenilmek hiç bu denli keyif vermemişti çünkü karşısında duran insanı seyrederken kaybettiği oyunlar çok nadirdi hayatında. Hatırlamak ister miydi bilmiyordu. Çünkü şimdi çok tazeydi daha ve unutması mümkün değildi. İçini özlemler kaplıyordu, engel olamıyordu kendine kimi zaman. Sorduğu sorulara bir türlü yanıt bulamamıştı henüz. Özür dilemişti defalarca ama kabul olmamıştı. Keşke, asla kurulmaması gereken bir cümleydi onun için nedense bir türlü kurmaktan vazgeçememişti.

Yine akşam olmuştu işte. Yaz akşamlarının o güzel kokusu kaplamıştı içerisini açık penceresinden sızarak. Odanın atmosferini dağıtmak istercesine. Uykusuz bir gece daha geçerken aslında tanıdık olmadığı fakat kısa sürede alıştığı tenin özlemini duydu. Belki bir gün daha diye geçirdi içinden, etrafına baktı yapayalnızdı...

Fotoğraf: www.trekearth.com

 
Toplam blog
: 61
: 1378
Kayıt tarihi
: 13.07.07
 
 

Sadece yazmayı seviyorum hepsi bu. ..