Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '13

 
Kategori
Öykü
 

Gizemli yolcu

Gizemli yolcu
 

Otogara geldiğimde içimde birbirine zıt pek çok duygu vardı. Bir dakika önce uzun zamandır ilk defa yapacağım tatilin verdiği heyecan, bir dakika sonra iş yerinde yaşadığım bunaltıcı ayların verdiği yorgunlukla yer değiştiriyor sonra tekrar tatil sevinci ön plana çıkıyordu.
 
Muavin, tıka basa doldurduğum bavulumu otobüsün bagajına yerleştirip plastik fişi bana uzattığında artık gerçekten hayalini kurduğum lüks tatil köyüne doğru yola çıktığıma inanmaya başlamıştım. Ön kapıdan otobüse binip birlikte yolculuk yapacağım insanlara şöyle bir göz attım. Ağustos ayında olmamıza ve en gözde tatil beldelerinden birine gidildiği halde otobüs tam dolu değildi. Hemen şoförün arkasındaki yerime oturdum ve saatime baktım. Yola çıkmamıza sadece beş dakika kalmıştı. Hala yanıma ve koridorun diğer tarafındaki koltuklara oturan olmamıştı.
 
Hareket etmemizden birkaç dakika sonra muavin biletleri kontrol etmeye başladı. Yanıma geldiğinde, neden en ön sıralarda en çok tercih edilen koltuklar olduğu halde benden başka yolcu olmadığını sordum. Prensip olarak kadın yolcunun yanına erkek oturtmadıklarını ve bu gece otobüste benden başka kadın olmadığını söyledi. Koridorun diğer tarafındaki koltuklar ise satılmış ama yolcu gece yarısı varacağımız bir kasabadan binecekmiş.
 
Gece yolculuklarını hiç sevmememe rağmen iznimin iki değerli gününü gidiş ve dönüş yolculuğunda ziyan etmemek için buna mecbur olmuştum. Üstelik rahat bir yolculuk için gerekli olan her şeyi de yanıma almıştım. Şişme bir boyun yastığı, serin olabilecek bir gece için ince bir şal, ipod, kitap, dergi hatta küçük bir matara içinde biraz kırmızı şarap! Şarap herşeyden çok uykumu getirir.
 
Otobüsün durmasıyla gözlerimi açtığımda ilk düşündüğüm nasıl bu kadar çabuk uykuya dalabildiğimdi. Ne kitap okumuş, ne şarap içmiş ne de yastığımı şişirmiştim. Yolculuğumun ve sonrasında tatilimin iyi geçeceğine delalet ettiğini düşündüğüm bu duruma sevinip tekrar uykuya dalmaya hazırlanırken birisinin koridorun diğer tarafındaki koltuğa yerleştiğini gördüm. Otobüs durduğu halde ışıkları yakılmamıştı. O sırada ay da buluta girdiği için yeni yolcunun yüzünü görmem mümkün olmadı. Cam kenarında oturan kişinin genç, ince ve uzun boylu bir erkek olduğunu farkedebildim. Kısa süre içinde tekrar uykuya daldım.
 
Omzumu birinin dürtmesiyle sıçrayarak uyandığımda otobüs yoluna devam ediyor, kimseden çıt çıkmıyordu. Belli ki herkes uyuyordu. Yan komşum da köşesinin karanlığına iyice çekilmiş hareketsizdi. Beni dürtecek kimse olmadığını görünce rahatlamama rağmen kalbim uzun süre hızlı hızlı atmaya devam etti. Tekrar uyumaya çalışsam da artık mümkün değildi. Saatlerce uyuyup da iyice uykumu almış gibi zindeleşmiştim. Biraz kitap okumaya karar verip tepe ışığımı yaktım. Bir türlü okuduğuma konsantre olamıyordum. Sanki biri beni gözetliyordu. Komşuma kaçamak bir bakış attım. Değil bana baktığı, uyuyup uyumadığı bile belli değildi. Ben onu görmezken onun beni net olarak görebilecek olması düşüncesi rahatsız ettiği için ışığı kapattım. Bu sefer ipod'un kulaklıklarını takıp müzik dinlemeye karar verdim. Hatta bir parça şarap da içebilirdim. Termosumdan bir fırt çekip müziğin sesini biraz açtım. Şimdi sakinleşip uyuyabilirdim.
 
Bu şekilde ne kadar gittiğimi bilmiyorum. Belki arada bir süre uyumuş da olabilirim. Sesleri duyduğumda tamamen uyanıktım. Önce müziğin bir parçası olduğunu sandım sonra sesin farklılığını ayırdettim. Baltanın ağaca vurmasına benzer bir ses aynı aralıkla gelmeye devam ediyordu. Kulaklığı çıkarttığımda ses kayboldu ama sanki son bir kez daha duymuştum. Biraz sonra tekrar kulaklığı taktım, ses müzikle beraber gelmeye devam ediyordu. O da duyuyor mu diye şoföre baktım, sakin bir şekilde otobüsü kullanıyordu. Muavin ise kendi koltuğunda kestiriyordu. Yan tarafa baktığımda sonradan binen adamın koltuğu boş görünüyordu ama karanlıkta kesin emin olamıyordum.
 
 
Ipod'u ve termosu çantama koyup son çare olarak yastığımı şişirip boynuma yerleştirdim, şalıma sarınıp uykuya dalmaya hazırlandım. En rahat pozisyonu bulmak için koltuğumda kıpırdanıp dururken bir mola yerine geldik. Işıklar yandı. Rahatlayarak ayağa kalktım, muavin on beş dakika sonra yola devam edeceğimizi söyledi. Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra şirketin ikramı olan çayımı içtim ve hareket anonsunu duyarak otobüse döndüm. Kalkarken görmediğim yan koltuktaki yolcu yerine yerleşmiş gazetesinin arkasına gömülmüştü bile. Adamın yüzünü görememek merakımı arttırıyordu. Büyük olasılıkla iş için ya da benim gibi tatil için yolculuk yapan sıradan bir adamdı işte. Ya da belki evine dönüyordu.
 
Otobüsün ışıkları sönmeden hemen önce gözüm yerdeki bazı kırmızı lekelere takıldı. Sanki yeni olmuş gibi görünen bu lekeler otobüsün arkasına doğru gidiyordu. Kan olabilir miydi? Aklıma moladan önce duyduğum balta vurmasına benzettiğim sesler geldi.
 
Geceler nedense olayları evirir çevirir olduğundan daha önemli ve tehlikeli hale getirir. İnsanların güvensizliğini arttırır, korkularını körükler, gün ışığında omuz silkip gülünecek detaylar, gecenin belirsizliğinde devleşip bizi boğmak için kemikli ellerini boynumuza geçirir.
Ürpererek gözlerimi açtığımda beni neyin uyandırdığını önce anlayamadım. Otobüs hala gitmeye devam ediyordu. Muavin yine koltuğunda kestiriyor, yolculardan ise çıt çıkmıyordu. Ama değişen birşey vardı. Otobüsün içinde sanki soğuk bir rüzgar esiyor, ağzımdan burnumdan duman çıkmasına neden oluyordu. Titremekten dişlerim birbirine çarpıyordu. Başımın üstündeki havalandırma düğmelerini kapamak için uzandım fakat kapalıydılar. Şalıma sarınarak kaloriferi açması için muavine seslenmek üzere ayağa kalkmamla yerime oturmam bir oldu. Gözlerim faltaşı gibi açılmış ve soğuğu unutmuştum. Gözüm yan taraftaki yolcuya takılmıştı. Dönmüş bana bakıyordu. Karanlıkta yalnızca gözleri görünüyordu. Kızıl ışıklar saçan gözleri. Korkuyla cama doğru büzüldüm ama bakışlarımı ondan kaçıramıyordum.
 
Biraz sonra başını çevirdi. Ben de uzun zamandır tuttuğum nefesimi bıraktım. Otobüsteki hava tekrar ısınmıştı ama kalbimin çarpış hızı henüz normale dönmemişti. Kendimi bunun bir düş olduğuna ya da gördüğüm şeyin yalnızca bir göz yanılması, hissettiğim soğuğun ise korkudan oluşan psikolojik bir durum olduğuna inandırmaya çalışıyordum.
 
    Telkinler işe yaramış, yine sakinleşmiştim. En iyisi uyumamak diye düşündüm.Şunun şurasında gündoğumuna, evet bakalım, saatimi ışığa doğru kaldırdım, sadece üç saat vardı. Üç saat nedir ki çabucak geçer. Gün ağardıktan sonra birkaç saat uyuyabilirdim. Hem daha sonra deniz kenarında şemsiye altında da kestirebilir ve bu geceyi telafi ederdim.
 
    Bunları düşünmek bana geçireceğim güzel tatili hatırlattı ve hayallerime geri döndüm... Sabahları harika bir kahvaltıdan sonra ver elini deniz ya da havuz başındaki şezlonglar, birbirinden güzel yeni bikini ve pareolarım, onlara uygun deniz çantası ve terliklerim. Akşamları yemekten sonra otelin barında içilen bir içki ve ona eşlik edecek yeni arkadaşlar...
 
    Düşüncelerimin tam bu noktasında, iyice gevşemişken, yanağımda duyduğum solukla başımı çevirmem ve kızıl gözlerle burun buruna gelmem bir oldu. Bir anda kanım donduğu için ne hareket edebildim ne de bağırabildim. Bir an sonra kırmızı gözler biraz geri çekildi ve başımın üstündeki küçük lambanın ışığında bana gülümseyen kahverengi gözlere dönüştüler. Adamın düzgün bir burnu, bembeyaz parlak dişleri, koyu renk gür ve dalgalı saçları vardı ve dudakları kıpırdıyordu. Galiba birşeyler söylüyordu!
 
    "Korkuttumsa özür dilerim, şalınız düşmüştü tekrar üzerinize örtmek istedim. Yolculuğun başından beri hep üşüyor görünüyorsunuz."
Demek beni gözlüyormuş... Hala konuşamamıştım. 
Adamın kaşları merakla kalktı. "İyi misiniz?"
Nihayet boğazımı temizleyip konuşabildim. "İyiyim, teşekkür ederim. Sanırım dalmıştım ve birden sizi karşımda ( ve kırmızı gözlerle ) görünce şaşırdım."
"Ben de uyumuyorsanız kalan birkaç saatimizi arkadaşlık ederek geçirebiliriz diye düşünmüştüm. Rahatsız etmek istemedim."
Adam yeterince zararsız ve samimi görünüyordu. Kabul ettim ve yanıma oturup konuşmaya başladı.
 
    Bekarmış. Özel bir şirkette finansman müdürü olarak çalışıyormuş, tatile gidiyormuş. Genelde pek yalnız gitmezmiş ama bu sefer kafasını dinlemek istemiş. İnanması zor olsa da benim kalacağım tatil köyünde kalacakmış. Durmadan birşeyler anlatıyor, espriler yapıyor ve beni güldürüyordu. Çok hoş ve yakışıklı bir adamdı.
 
    Bu kadar kısa zamanda ondan bu kadar etkilenmiş olmaktan biraz tedirginlik duysam da yalnızca dakikalar önce yaşadığım korkular ve onunla ilgili kuşkularım şimdi aptalca ve anlamsız geliyordu. Her şeyin birdenbire bu kadar iyiye gidebileceğine inanamıyordum. Sabahın ilk saatlerinde durduğumuz son mola yerinde dağların arkasından yükselen güneşe karşı içtiğimiz çaylara kahkahalarımız karışıyordu.
 
    Sonunda otogara geldiğimizde içimde yepyeni bir heyecan yüzümde güller açarak onun yanında muavinin bavullarımızı indirmesini bekliyordum. Daha sonra yanımıza yaklaşan taksiyi durdurup bavulları bagaja yerleştirdik. Beni bindirip kapımı kapatırken biran gözlerinde gördüğüm kızıl pırıltıyı ve ağzının garip biçimde kıvrılmasını nasıl yorumlamam gerektiğini düşünürken diğer kapıdan sevimli yüzü ve sıcak sesiyle yanıma binen adama gülümsemekten kendimi alamadım.
 
 
Yazarın notu : Kahramanımız çok samimi bir arkadaşına başından geçen o yolculuk gecesini tatilinin ilk günü bir posta kartına yazıp yollamış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır. Arkadaşının çabaları ve polisin araştırması sonucu, otobüste kendisinin de belirttiği gibi yanındaki koltukta kimse olmadığı ve fakat yazdıklarının aksine koridorun diğer yanındaki iki koltuğun da satılmış fakat yolcular otobüsü kaçırdığı için boş kalmış olduğu anlaşılmıştır.
 
Toplam blog
: 9
: 170
Kayıt tarihi
: 26.01.13
 
 

Üsküdar Amerikan Lisesi ve İ.Ü. İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Öncelikle annem ve babamın s..