Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

30 Kasım '13

 
Kategori
Öykü
 

Ayıdan dost olur

''Seydişehir'in eski zamanlarında yaşardı Memiş emmi. Ufak boylu, sevimli, sempatik ve nüktedandı. Kimi kimsesi yoktu. Yaşlılık yaşamı boyunca sahip olduğunu sandığı şeyleri elinden bir bir almıştı. 
 
Sokaklarda bastonuyla yalnız yalnız dolaştığı günlerden birinde, ayakları onu öyle bir yere getirdi ki belki de ömrüne damgasını vuracak bir karşılaşma, onu oracıkta yakalayıverdi. Bir Ayı'ydı bu. Karşıda dikiliyordu. Önce bakıştılar. Memiş emminin gözlerinde 'korku' vardı amma Ayı'nın gözlerinde anlaşılmaz 'bir dostluk arzusu'...''
 
Bu anlatacağım hikaye bizzatihi babamdan dinlediğim bir hikayedir. Gerçektir. Eskiler bilir; vaktiyle insan kaçıran Ayı'lardan bahsedilirdi. Ben bu hikayeyi ilk kez duyduğumda şaşırmadığımı hatırlıyorum. Defalarca dinlediğimi ve babamın her defasında farklı cümlelerle de olsa anlatımında aynı tadı verdiğini...
 
Ayı ile Memiş emmi bir süre bakışmışlar. Olayın şokunu atlatamayan Memiş emminin ayakları olduğu yere çivilenmiş sanki. Kıpırdayamamış bir süre. Ne kaçabiliyor ne de birşey yapabiliyormuş. Kendini ayının omuzunda bulduğu o an, o sahneye ilişkin hatırlayabildiği en son kare imiş.
 
Gözünü açtığında büyükçe bir mağarada upuzun yatıyormuş. Mağaranın girişinde kocaman bir kaya gördüğü o an hatırlamış olanları; bir ayı tarafından kaçırıldığını anlamış.
 
Derhal kalkmaya yeltendiğinde çaresizce bu kayayı kıpırdatmanın onun haddi olmadığını bilmiş bilmesine de, burdan nasıl kaçacağını da bir türlü hesap edememiş. Çaresizce yığılıp oracığa eline, koluna, bedenine bakmış. Hayretler içindeymiş çünkü Ayı, ona hiçbir şey yapmamış. Hiçbir yerinde tek bir çizik bile yokmuş. Üstelik mağaranın ortasında kocaman bir bal teknesi, öylece ona bakıyormuş. 
 
Kapıya yaklaşmış ve olanca gücüyle bağırmış. ''Burdayım, burdayım''. Komşular, onu tanıyan, tanımayan herkes yola düşmüşmüş onu aramak için lakin, zaman ne kadar geçti bilinmez, birbirlerinden haberdar değillermiş. 
 
Derken kocaman kaya kıpırdamaya başlamış. Kayayı yana çekip aralıktan homurdanarak içeri girdikten hemen sonra gelip Memiş emminin tam karşısına oturmuş, Ayı. Memiş emmi korkudan tir tir titriyormuş, ayının bir pençe hamlesiyle bal teknesine yapıştığı o an zaten bayılmış. Ayı'nın onu bal ile beslemek istediğini tahmin edememiş, nasıl tahmin etsin! Keza, ayıldığında başucunda görünce devasa Ayı'yı bir daha bayılmış. Memiş emmi ufak tefek bir adam. Ayı onun neredeyse 7-8 katı belki. İnsan herşeye alışırmış derler, Memiş emmi de artık bayılmadan durabilmeye başlamış Ayı'nın karşısında. Yine titrermiş titremesine ama Ayı'nın bala pençesini daldırıp da ona bal uzattığı bir an, her şey değişivermiş. Ayı onu bal ile beslemek istemekten gayri hiçbir şeycik yapmamış Memiş emmiye. O zaman Memiş emmi anlamış; bu ayının onu dost olmak niyeti ile kaçırdığını...
 
Ayı, gider gelir Memiş emminin karşısına oturur, ona uzun uzun bakar ve pençesiyle bal uzatırmış. Bu böyle sürmüş gitmiş, kaç gece kaç gündüz geçmiş bilinmez ama bir gün ayı yokken ''Memiş, Memiş'' diye bağıran sesleri duyana dek Memiş emmi kaderine neredeyse razı imiş. Ve seslere karşılık verdiğinde bu çok 'özel dostluğa' da elveda demek ona bir an zor gelmiş. 
 
Evine döndüğünde herşeyi olduğu gibi anlatmış insanlara. İnsanlar, ondan ümidi kestiklerini, onu canlı değil ölü bulmak üzere aradıklarını itiraf edince de Ayı'ya bir kere daha minnet duymuş içten içe. Yine de onunla dalga geçenler, onu alaya alanlar ve 'yaşlı, bunak' diyenlere üzülmeden edememiş. Ayı'nın dostluğunun sessiz dünyasında hissettiği o anlatılmaz, yabani his herkesin anlayabileceği birşey değilmiş!
 
Memiş emmi ölene dek o Ayı'yı hiç unutmamış. Onunla karşılaştığı o özel yere gidip aynı günü yad ettiğini de kimseciklere anlatmamış.
 
...
 
 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara