Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Göl' de zaman

Göl' de zaman
 

"Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?"

Zaman, insanoğlunun binlerce yıldır üzerinde durduğu sonsuz kavram. Nedir zaman dediğimiz şey? Onu parçalara ayırabildiğimiz gibi belki bir gün durdurmayı da başarabiliriz... Bazen yıllar sürmüş gibi geçen dakikalar, bazen rüzgar gibi geçen saatler yaşarız. Eğer zaman beynimizde oluşan göreceli bir kavramsa onun tutsağı olmak ne kadar doğrudur? Geçip giden zamanın içinde kısa bir mola vermek mümkün olamayacağına göre onu en iyi şekilde değerlendirmeye ne dersiniz?

Yolun neresinde olursak olalım sonuna doğru dolu dizgin gittiğimiz bir gerçek. Dünyaya geldiğimiz anda ağlamaya başlamamız, o andan itibaren ölmeye başladığımızın ilk işareti olsa gerek. Varoluşumuzla birlikte başlayan bu yok oluş sürecinde elimize tutuşturulan kısıtlı zamanın değerini bilmeliyiz. Geçen her anı yaşayarak, ona "Dur, geçme...öyle güzelsin ki!" diyebilmeliyiz.

"Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler siz
Akmaz olunuz artık.
En güzel günlerimizin tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık."

Lamartine ve Dr.Faust.Biri ne kadar gerçekse diğeri o kadar düş. Zamana, "Dur, geçme!" diyecek kadar güzel anlar yaşamamış olabilir miyiz? Dr. Faust için bu sorunun yanıtı "Evet!"dir.Zira o yaşamı boyunca hiçbir şeyden zevk almamıştır. Şeytanla aralarında girdikleri bahse göre, Faust bu dünyada herhangi birşeyden zevk aldığında zamana eğer "Dur geçme, öyle güzelsin ki!" derse iddiayı kaybedecek ve ruhunu şeytana teslim edecektir.
Faust, sonunda bunu söyler ama dünyada tattığı maddesel bir zevkten dolayı değil, insanlara hizmet ederken tattığı insancıl bir duygudan dolayıdır bu. Bahsi kaybetmiştir ama tanrı onu yanına alarak ruhuna şeytanın sahip olmasını engeller.

Lamartine'e gelince, 19.yy.Fransız romantizminin en önemli isimlerinden biri olduğu kadar, iyi bir siyasetçidir de. Döneminin en büyük sorunu olan işçi hareketlerine daha çok eğilebilmek için edebiyata bir süre ara veren Lamartine, 2.Cumhuriyetin ilanından sonra hükümet sözcüsü olarak seçilmesine rağmen, işçilerin yanında yer alarak onların sözcülüğünü yapmayı tercih eder. Bu davranışı onun meclisteki görevinden atılmasına neden olsa da edebiyata dönüşü açısından romantizm adına sevindirici olmuştur.
Türk dostu ve Türkiye hayranı olan Lamartine, son 19 yılını Aydın çevresinde bir çiftlikte eser vermeye devam ederek geçirir.

Goethe'nin Faust'u bitirmeye çalıştığı yıllarda, Lamartine tedavi amacıyla gittiği Aix les Bains'de ölümcül bir hastalığa yakalanan Julie Charles'la tanışır ve ona tutkuyla bağlanır. Ama sevgili Julie'nin çok az zamanı vardır.
Lamartine, bu büyük aşkın zamanın acımasız akışı içinde kaybolmasına izin vermeyecektir. Kıyısında en mutlu günlerini yaşadığı GÖL'ü ve Julie'yi bu şiirinde ölümsüzleştirir.
Kendi adıma, Göl şiiri için, dünya edebiyatında zamanla ilgili olarak yazılmış en güzel şiirlerden biridir diyebilirim.
Göl'ün aynı zamanda çeviri şiire sıcak bakmamı sağlayan ilk şiir olması da benim için ayrı bir değer taşır.

"Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
Hep onlar için akın
Günleriyle birlikte dertlerini götürün
Mesutları bırakın."

"Nafile isteyişim geçen saniyeleri
Akıp geçiyor zaman
Geceye "Daha yavaş!" deyişim boş
Tan yeri ağaracak birazdan."

Yabancı'nın Açıklaması'nda
Sartre şöyle der: "Şimdiki zamanın ötesinde hiçbir şey yoktur.Çünkü gelecek yoktur. Şimdiki zaman, bir başka şimdiki zamanı iterek bilinmeyen bir yerden çıkıp gelir. Hiç durmamacasına yeniden başlayan bir toplamdır bu.(...) İnsanoğlu yaşamını zamana karşı savaşmakla geçirmekte ve zamanda insanı bir asit gibi kemirmekte, onu kendisinden çekip almakta, insansalı gerçekleştirmesine engel olmaktadır. Herşey saçmadır. Yaşam, bir budalanın anlattığı ses ve öfke dolu hiçbir anlamı olmayan bir öyküdür."

Öyle midir gerçekten?
Öyle olsaydı şair aşağıdaki satırları böylesine içten yazabilir miydi?

"Sevişmek, hep sevişmek! Akıp giden zamanın
Kadrini bilmeliyiz.
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için
O geçer, biz göçeriz."

"Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar."

Yaşamın içinde varolma savaşı verirken, ertelediğimiz güzelliklerin hiçbiri peşimiz sıra gelmez.Ardımıza bakmayı akıl ettiğimizde çoğu kez geç kalırız. Zaman böylesine akıp giderken ardımızda kocaman bir boşluk olsun istemiyorsak kendimizi sevmeyi öğrenmemiz gerek. Başkaları için de iyi birşeyler yapabilme istencini kaybetmeden yaşama sıkı sıkıya bağlanıp, kötü geçen zamanlardan bir ders çıkarabiliyorsak bizim için hala umut var demektir.

"Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda
Nasıl yok olur herşey büsbütün silinerek
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek..."

Aslında, Lamartine'den Dağlarca'ya "Hep aynı pişmanlık(sa) / Kaybolan vakte", kendimize bir iyilik yapıp BUGÜN' ü yaşamalıyız. Yaşadığımız anın sonsuz bir şimdi olmadığını anlamak için sanırım fazla vaktimiz yok...
 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..