Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '11

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Golf Sahası ve kalıcı zararlar -1

Golf Sahası ve kalıcı zararlar -1
 

Geçen hafta hem Söke Ekspres’te yazdım, hem de Lider Söke Gazetesinde manşete taşıdım. Hatta mütevazi internet gazetem “Söke Gündem”de de haber yaptım. Söke’nin hemen yanı başında, Granta Mevkiinde, mezarlığı biraz geçince büyük bir uydu kent yapılmış. Bize anlatıldığına göre 2012 yılı Mayıs ayında ilk etap olan 750 konut tamamen bitmiş olacak ve burada sürekli, dönüşümlü olarak, altı bin civarında konuğumuz kalacak. 

Bize daha önce anlatılan, bu tesisin dünya milyarderlerini ağırlayacağı ve bu sayede Söke’nin hem dünyada tanınan bir marka haline geleceği, hem de ilçe ekonomisine büyük bir canlanma sağlayacağı şeklindeydi. Çünkü golf sporu pahalı bir spordu, yani zengin sporuydu. 

Golf sporu diyorum, çünkü bu yerleşkenin en önemli özelliği 18 delikli bir golf sahasına sahip olması ki, bu özellikte sahalar şu anda Antalya dışında ülkemizin hiçbir yerinde bulunmuyor. 

Benim golf sahaları ile ilgili önemli çekincelerim vardı ve bunları sizlerle kısmen de olsa paylaşmıştım. Çünkü bana göre golf sahaları çevreye kalıcı zararlar veren yatırımlardı. Yani çocuklarımıza bırakacağımız doğal miras kalıcı olarak etkilenecekti. 

Konuyu önemli bulduğumdan, tekrardan ele almadan önce ilgilileriyle konuşmak istedim. Elimde ulaşabileceğim tek numara vardı, Clup La Costa yöneticilerinden Yosun Keenan Hanımefendi’yi arayarak görüşme isteğimi bildirdim. Yosun Hanım isteğimi kabul etti ve hatta buluşmada Artev Global’den de bir sorumlunun bulunmasını sağladı. 

Kendilerine tespitlerimi ve kuşkularımı anlattım. Bazı bilgiler verdiler, özellikle de hem Artev’in hem de Clup La Costa’nın bu yatırımdaki yerlerini ve ortaklık ilişkilerini öğrenmiş oldum. Yaklaşık bir saat kadar konuştuk, ama kafamdaki kuşkuların cevabını alamadan ayrıldım. Bana özellikle golf sahalarının zararları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını, bu konuda araştırıp bilgi vereceklerini söylediler. Bu yazıyı yazmaya başladığım ana kadar yaklaşık iki hafta geçti, arayan da, soran da olmadı. 

Ben eski yazdıklarımı tekrarlamak istemiyorum. Sadece o toplantıda Clup La Costa sorumlusu Yosun Hanım ve Artev Global sorumlusu Gürhan Bey ile yaptığımız söyleşiden bazı bölümler sunacağım. 

Yosun Hanım benim bu konuda yazmış olduğum yazıda bu yatırım için kullandığım “içe kapanık ve gözlerden uzak” tanımlamalarını pek doğru bulmamış. Gürhan Bey ise başka bir ifademe takılmış. 

“Siz Golfün milyarder sporu olduğundan bahisle o insanların Söke’ye inmelerinin, Söke’de alışveriş yapmalarının mümkün olmadığını yazmışsınız. Dünyada üç türlü golf yatırımı vardır. Bir tanesi tamamen “Clup” dediğimiz 100-150 kişinin kurduğu bir tesistir. Buralarda konut da olmaz, sadece golf oynanır ve bu yüzeli kişinin dışında hiç kimse oraya giremez. Onlar da dışarı çıkmazlar. Aslında sizin tarif ettiğiniz bu. İkincisi yine golf sahası vardır. Hem Clup üyeleri, hem de dışarıdan oyuncu gelir. Bir de bizim yaptığımız üçüncü sistem var ki golf sahası ile birlikte konutlarının da olduğu bir sistemdir. Yani bizim sistemimiz sizin tarif ettiğiniz bu sistemden çok farklıdır.” 

Burada sözü Yosun Keenan aldı. 

“Konut alanı olunca mülk sahipleri buraları kiraya da verdikleri için golf oynamanın dışında normal misafirler de geliyorlar. Yani içinde golf tesisi de bulunan normal bir tesise tatil yapmaya gelen insanlar… Yani yazlığını kiralamış, bir aylık, bir haftalık, neyse… Yani bunlar helikopterle gelen sınıftan değil. Normal orta sınıf tatilciler…”  

Aslında bu sözler muhataplarımın beni tam anlamadıklarını gösteriyordu. Bu tesisin milyarderlere hizmet vereceği iddiası bana ait değildi. Bu konu belediye meclis toplantısında bile dile geldi. Golfün milyarder sporu olduğu, bu milyarderlerin de Söke’yi ekonomik olarak ihya edecekleri dile getirildi. 

İkinci mesele, bütün bunlar da beni çok fazla ilgilendirmiyor. Gelenlerin milyoner ya da milyarder olmaları benim için bir şey ifade etmiyor. Benim için önemli olan oraya yapılan konutlar da değil. Ben golf sahalarının kalıcı zararlarından endişe ediyorum. Sorduğum sorular da, beklediğim cevaplar da buna yönelik. 

Neyse ki Yosun Hanım da yukarıdaki açıklamanın ardından golf konusuna da geldi. 

“Özellikle İngiltere’de kış ayları tamamen yağmurlu geçtiği için bu ülkedeki golf meraklıları güney ülkelerine, ama en fazla da İspanya’ya gidiyorlar. İspanya’daki kriz nedeniyle son zamanlarda daha çok ülkemizi tercih etmeye başladılar. Son iki senede Türkiye golf sporunda en fazla gelişim gösteren ülke oldu. En çok Antalya’daki bölgeler dolu. Bunun da gerekçesi belli. Çünkü bir golf oyuncusu geldiği zaman gününü yarısını sahada geçiriyor. Zamanının diğer yarısında da çevreyi geziyor, alışveriş yapıyor. Ya da ailesiyle birlikte tatile geliyor, kendisi golf oynarken ailesi çevreyi geziyor. Bu nedenle de en çok Antalya tercih ediliyor. Şimdi artık yeni golf sahaları da yapılmaya başladı. Bu nedenle golf sporu diğer bölgelere de açılıyor.” 

Bu sözler güzel sözler. Ama somut veriler içermiyor. Buradaki tek somut tespit bugüne kadar golf sporunun sadece Antalya ve çevresinde toplandığı. Son zamanlarda diğer ülkeler bir sebeple sorunlu hale gelince Türkiye’nin diğer bölgelerine de golf yatırımları başlamış. Ama Yosun Hanım bu sebebi farklı yorumluyor. 

“Şimdiye kadar Antalya dışında golf sahaları yapılmamasının nedeni oralarda bu yatırımlara karşı çıkılması değil, golf yatırımının oldukça pahalı bir yatırım olması ve yatırımın geri dönüşünün geç olması…” 

Yatırım geç geri dönüyorsa bu sporu zenginlerin yaptığı ve çok para bıraktıkları da sanki çok doğru değil gibi geliyor. Neyse, bu konuya ayrıca değineceğim. Ama araya girerek Yosun Hanım’ın sözünü kestim. Çünkü benim edindiğim bilgilere göre özellikle Batı Karadeniz Bölgesinde bu konuyla ilgili yatırım başvuruları olduğu, ama çevresel kaygılar nedeniyle izin verilmediği şeklindeydi. Yani yatırımcılar istekli, ama izin almada sıkıntılar var diye biliyorum. Bunu kendilerine ifade ettim. Yosun Keenan buna da itiraz etti. 

“Hayır, oyuncu yok. Mantıken, pazarlama açısından söylüyorum. Dünya’da en çok golf oynama ilk önce İrlanda’da başlamış. Sonra İngiltere… Orada kişiler yazın golf oynuyorlar. Sadece kendi ülkelerinde yağmur olduğu dönemlerde gidip başka ülkelerde oyun oynuyorlar. Bunu normal aileler için söylüyorum, üyelerden bahsetmiyorum. Üyeler zaten kendilerine en yakın yerde golf oynuyorlar. Biz de burada herkese açık olduğumuz için golf turizmine de açık olacağız. Bize gelecek insanlar kış aylarında gelecekler. Bu bakımdan Kuşadası bile riskli bölge. Çünkü burada da yağmur var, burada da rüzgar var. Aralık'ta ve Şubat'ta yoğun olmayabiliriz. Bizim tesisimiz Eylül, Ekim, kasım, Mart, Nisan olmak üzere en azından beş ay yoğun golf oynamaya uygun bir bölge. Ama Antalya belki Aralık'ta ve Ocak'ta bile yoğun. Dolayısıyla Antalya’ya yaptığınız yatırımı daha kolay geri alabiliyorsunuz. Çünkü oyuncu buluyorsunuz. Oyuncu olduğu zaman gelip sizin otelinizde kalıyor, ya da ev kiralıyor. Dolayısıyla bizim burada yapmak istediğimiz de o. Biz bu evleri zaten normal turiste pazarlıyoruz. Kuşadası çok güzel bir yer, Söke çok güzel bir yer… Efes var, Meryem Ana var, Pamukkale var… Buraları zaten pazarlıyoruz.” 

Yosun Hanım’ın söylediklerini aynen aktardım. Bu sözler bana çok ikna edici gelmedi. Eğer Kuşadası golf turizmi için riskli bir bölgeyse İspanya kıyıları da en az Kuşadası kadar, hatta daha fazla yağmur alıyorlar. Ama kendilerinin ifade ettiğine göre son iki yıla gelene kadar özellikle İngiliz golf meraklılarının gözdesi İspanya imiş. Yine burada aralık, ocak ve şubat döneminde iş yapamayacaklarını, çünkü yağmur riski olduğunu söyledi, buna karşılık Antalya’da bu aylarda da doluluk sağlanabildiğini, bu nedenle oralara yapılan golf yatırımlarının daha çabuk geri döndüğünü iddia etti. Ama Antalya sözü edilen aylarda en az Kuşadası ve Söke kadar yağmur alıyor. Yani sebep yağmursa, Antalya daha az riskli bir bölge değil. 

Yosun Hanım o evleri zaten normal turistlere pazarladıklarını ifade ediyorlar. Normal turistten neyi kastettiklerini bilmiyorum. Sanırım her yıl ülkemizi ziyaret eden milyonlarca turistten söz ediyorlar. Ama pazarladıkları ürünlerin fiyatları bana normal turist tanımından farklı kitleleri anladığımızı gösteriyor. 

Son cümlesinde çevremizdeki güzellikleri ve turizm markalarını ifade ederken aralarına Söke’yi de koymasını samimi bulmadım ve bunu kendisine ifade ettim. Yani Kuşadası’nın, Efes’in, Pamukkale’nin yanına Söke’yi neden kattığını öğrenmek istedim. 

“Yok Söke gerçekten de güzel…” 

Bu cevabı alınca da asıl sormak istediklerimden birini sordum. Madem Söke bu kadar güzeldi de niye tanıtım broşürlerinin hiç birinde adı geçmiyordu? Bana verdikleri kitapçık ve broşürlerde tek bir kerecik bile Söke kullanılmamıştı. Yatırım Söke’de olmasına karşın tamamen Kuşadası eksenli tanıtım kampanyaları düzenlemişlerdi. Halbuki Söke’nin güzelliğine samimi olarak inansalar en azından Priene ören yerini falan da katarak bir paragraflık olsun, Söke tanıtımı ekleyebilirlerdi. Bu nedenle o “Söke güzel” lafını sadece nezaket gereği söylenmiş, ama asıl duygu ve düşünceyi yansıtmayan bir ifade olarak görüyorum. 

Söke’de yatırım yapıp, benimle konuşurken Söke’nin güzelliğini övmelerine karşın tanıtım broşürlerinde Söke’den tek kelime bile etmedikleri için iki yöneticiyi eleştirmiş ve bu ifadeyi samimi bulmadığımı ifade ettim. Açıklama her iki yöneticiden birden geldi. Adeta sözü biri bırakıp diğeri aldı. 

“Biz birlikte büyüyüp gelişeceğiz…” 

“Kuşadası dünyanın tanıdığı bir marka. Onu kullanmamak ticari açıdan çok büyük bir hata olur.” 

“İlk intibayı yapmak için Kuşadası adını kullanıyoruz. Kullanmışlar daha doğrusu. Bu bizim de kararımız değil…” 

Broşürlerinizin tek bir yerinde bir kerecik bile Söke isminin geçmediğini tekrarladım. 

“Bizimle ilgili değil yani. Müşteri kitlemiz Kuşadası’nı biliyorlar, Bodrum’u biliyorlar, Antalya’yı biliyorlar, İstanbul’u biliyorlar…” 

Israr ettim. En azından o broşürlerin bir yerinde “Kuşadası’nın yanında bir de Söke var” gibisinden bir minik ekleme bile olabilirdi diye… 

“İşte bundan sonra olacak. Konuklarımız buraya gelmeye başladıkları günden sonra onlara en azından haftada bir kere Söke Pazarı günü yapacağız. Milas’ta bir otelimiz var, orada kalanlar her zaman Milas pazarına gidiyorlar.” 

Yosun Hanım galiba eski Söke pazarıyla ilgili bir şeyler duymuş, Milas pazarı da bildiğim kadarıyla eski pazarımızın küçük bir modeli. Ama şimdiki haliyle Söke pazarı her ne kadar hemşerilerimize derli toplu ve daha düzenli bir alanda alışveriş hizmeti sunsa da, o ünü sınırlarımızı bile aşan otantik özelliğini kaybetmiş durumda. Yani bu pazar işi pek de olur bir iş değil. Dedim ya, burada iş yapan yöneticilerin kafalarında Söke pek olmadığından uzun boylu bir araştırmaya da gerek duymamışlar. Neyse, ben zaten daha önce de ifade ettiğim gibi, işin buralarında değilim. Benim takıntım, golf sahalarına. Sorumu tekrar ve açık açık sordum: 

“Bakın, bir yatırımcı neden yatırım yapmak ister, o benim meselem değil. O işte ekmek görmüştür, karlılık görmüştür, yapar, biz de bundan mutluluk duyarız. İnsanlar yaptıkları işten para kazandıkları zaman biz rahatsız olmayız ki, daha mutluluk duyarız. Yani gerek ilk gelen Golftaş, gerek Artev, gerekse Clup La Costa neden buraya geldi de yatırım yaptı diye sorgulamıyorum. Olurunu görmüşsünüz, bu iş burada yürür demişsiniz, yapmışsınız. Kendinize göre ticari sebepleriniz vardır. Ben zaten işin orasından anlamam. Benim işim de değil. Beni ilgilendiren tek bir şey var; siz buraya zarar verecek misiniz? Çünkü ben bu kentte yaşıyorum, burada doğdum, burada öleceğim. Çocuklarım da burada yaşıyorlar ve yaşayacaklar. Siz bugün buradasınız ama, yarın şartlar değişir, bir karlılık görmezsiniz, dükkanı kapatır gidersiniz. Ama benim ve çocuklarımın gidecek bir yerimiz yok. Burası benim yerim. Burada açık açık sormak istiyorum; buraya ne kadar zarar vereceksiniz? Bizler için buraya verdiğiniz zarardan daha fazla bir karlılık yaratacak mısınız? Ben bu konuyu araştırırken golf sahalarının özellikle su kaynaklarına büyük zararlar verdiklerini gördüm. Sonra elde ettiğim bilgilere göre başta ABD olmak üzere pek çok ülkede sırf bu nedenle böyle yatırımların yasaklandığı söyleniyor. Doğru mu, yanlış mı, bilemem. Bunlar internetten elde ettiğim bilgiler. Yasaklama nedeni su kaynaklarını tüketmesi ve kalıcı zararlar vermesi. Yani suyu sadece tüketse, bir şekilde telafisi olur diye düşüneceğim. Yağmur yağar, bir şey olur, olur yani. Ama kullandığınız kimyasallarla, gübrelerle kalıcı zararlar veriyorsunuz. Çünkü çimleri devamlı biçiyorsunuz. Yaprakları biçilen çimler fotosentez yaparak doğal yoldan beslenemedikleri için çok fazla gübre takviyesi gerekiyor. Bunun yanında zararlılarla ilaçlama yaparak yer üstü sularını bile kirletiyorsunuz. Bunları yapacaksınız. Bu işi yapıyorsanız, zorunlu olarak yapacaksınız. Çünkü o çimleri uygun standartta tutmak zorundasınız. Onlara kimyasallar atacaksınız, onları besleyeceksiniz ve onları böcek ilaçlarıyla da ilaçlayacaksınız. Böylece de müşterileriniz güvenli bir şekilde oyunlarını oynayacaklar. İşte bütün bunları yapınca da benim yer altı sularıma kalıcı zararlar vermiş olacaksınız. Şimdi bakın, geçen hafta bana Belediye Başkanımız da Söke Ovasında kullanılan kimyasalları örnek verdi. Doğrudur, ovada da çok fazla kimyasal kullanılıyor, ama biz ona da karşı çıkıyor ve iyi tarım uygulamaları adı altında bu kimyasalları en aza indirmeye çalışıyoruz. Ama burada çok önemli bir ayrıntı var. Söke Ovası bizim su havzamız değil. Yine de keşke kullanılmasa… Ama buraları farklı, buraların mutlaka temiz kalması gerekir.” 

Benim bu uzun ve ayrıntılı soruma Artev Global yetkilisi Gürhan Bey cevap verdi. Bu cevaba ve değerlendirmesine yarın devam edeceğim. 

 

 
Toplam blog
: 114
: 548
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

Emekli öğretmenim. Üç yıldır Söke Ekspres gazetesinde günlük yazılar yazıyorum. 2008 Yılında röpo..