Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '08

 
Kategori
Futbol
 

Golü kopyala yapıştır

Golü kopyala yapıştır
 

Neredeyse her maç söylenen ve artık klasikleşmiş olan “Beraber yürüdük biz bu yollarda…” tezahüratının, aslında bir şarkı nakaratı olduğunu hatırlamama emeği geçen takımımıza ne kadar teşekkür etsem az. Bu iyiliğin altında mı kalınır? Tabi ki hayır. Hafta boyunca, derbiden iki-üç gömlek daha zor geçeceğinin hemfikir olunduğu Ankaraspor maçı öncesinde, şarkıyı hep bir ağızdan söylemek için tamamını ezberlemek ve ezberletmek hem farz, hem de taraftarlık borcudur. “Peki ya vatandaşlık ve insanlık borcu nedir?” derseniz; “Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, 105 yaşında vefat eden son askerine, bir dakika da olsa saygı duruşunda bulunmak” derim.


İnsanlık ve taraftarlık borcumuzu ödemiş olmanın verdiği gururla başladı maç. Rakip, boynundaki beşi bir yerdesiyle (5 maç üst üste galip gelerek) göz kamaştırırken, kafalarımıza acabaları, yüreklerimize de endişeyi enjekte ediyordu adeta. Takımımızın oyuna tutuk başlaması, Ankaraspor’un ligdeki yerini ne denli hak ettiğinin en büyük kanıtıydı.


Oyunun henüz ilk virajında, Edu’nun ceza sahamız içinde Tosun Murat’ın ayağına basması penaltıyı gerektiriyordu. Hakemin bunu ıskalaması tabi ki bir hata. Fakat sarı kart gören rakip oyuncuların, Arda’yı kendilerine örnek alarak hakemleri taciz etmeleri sporcu ruhuna ve ahlakına hiç yakışmayacak davranışlar bence. Hakemlerinde bu tür oyuncuları oyunda tutmalarını en büyük eksiklikleri olarak değerlendirmemiz mümkün.


Kazandığımız ölü toplardan bulduğumuz goller, eminim ki yine bazılarınca hoş karşılanmayacak. Ama Aragones’in cümlelerinde yattığı gibi; futbolda atılan gollerin %de 60’ı, hatta %de 70’şi ölü toplar neticesinde kazanılır. Ve zannetmiyorum ki; dünyada hiç bir takım ölü toplardan gol attığı gerekçesiyle eleştirilsin. Bunu eleştirmek yalnızca bizim insanımıza, bizim ülkemize mahsus bir şey.


Ölü toplardan kazanılan galibiyetin golleri tamamıyla organize işler bunlar dedirtecek cinstendi. Belli ki antrenmanlarda provası yapılmış. İlkinde; topun başına Carlos’un gececeğini düşünürken, Deivid’in vuracak olmasını görünce şaşırmadım değil hani. Havayı kaplayan gol kokusu burunlarımızı yalancı çıkarmadı ve Deivid’in yaptığı yumuşak asisti, kimsenin beklemediği anda Carlos yakışıklı bir vuruşla topu rakip ağlara nişanladı.


Golden sonra rakibin azda olsa gardı düştü diyebilirim. Fakat rakip oyuncuların akılları, maçın başındaki verilmeyen penaltılarında kalmıştı. Sergiledikleri futbolun agresifleşerek sarı alarm vermesi de bu yüzden zaten. Aykut Hocanın, Hurmacı Özer’i oyundan alması, sararıp Galatasary maçında cezalı duruma düşmesini engelleyemedi maalesef.


İlk okulda resim defterlerimizde şeffaftan kağıtlar olurdu ya hani iki sayfa arasında. Çocuk aklı işte; hep merak ederdim dokununca rüzgâr hışırtısına benzeyen ses çıkarma kabiliyetine sahip olan bu kâğıtların neden var olduklarını. Adına karbon kâğıdı dendiğini ve ilgilenmem gereken şeyin çıkardığı sesleri değil de, ne işe yaradıklarını bilmemin yeterli olduğunu anlamam uzun sürmemişti tabi. İkinci golde karbon kağıdı serildi sanki, bir ucu Roberto’nun frikik kullanacağı yerden başlayıp, diğer ucu rakip kalenin ta içine uzanan. Amaç belliydi; futbol bayramından arta kalan golün resmini bir kere daha çizmek. Belli ki tadı damaklardaydı hala. Madem kopya çekilecekti, her şey aslına uygun olmalıydı. Roberto’nun topu iki direğe çarptırmasını kopyalayabilen karbon kâğıdı icat edildi mi bilmem. Golü çizmek yine Roberto’ya, boyamak ise altın kafa Lugano’nun payına düştü.


Skor 2-0 lehimize olarak fotoğrafını tabelaya asma kararı alınca kulaklar rahat bırakılmadı, çınlatıldı yine. 1996 Mayıs akşamına dair, Trabzon’da attığı tarihi gol yad edilerek; yüreği kocaman, Aykut Kocaman’ın yüreğine bir kanarya öpücüğü kondurup gönlünü almak çok yakıştı bize.

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..