Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '08

 
Kategori
Futbol
 

Hakem nakli

Hakem nakli
 

HAKEM NAKLİ

İşaret parmağı bir kalem edası takınırda başlar gövde gösterisine. Sahibinin sol yarısında taşımakla yükümlü olduğu, adı “yürek” olan, kâinata sevmeyi öğreten organının kokusunu buğulu cama çizmek, nedense ilk işlevi olmuştur hep. Halk dilinde; bozacının şahidi şıracıysa, buğulu camlardaki yüreklerin refakatçileri de “O”ların baş harfleri olsun ne çıkar?

Çarşamba gecesi yukarıdaki cümle tamlamaları işaret parmağımla yüz göz oldu diye, malum organ yerine Ankaragücü maçımızın, adı parmağımda saklı olan skoru yer buluverdi kendine buğulu camda. Ardından gelişen bir kontratakla maçı yönetecek hakemin ismini oluşturacak harfler “Halis Özkahya” olarak düştü haber ajanslarına. Alışınca bir kere hakemlerin perşembe sabahlarında açıklanmasına, şaşırmadım dersem feda olsun burnum Pinokyo’ya.

Ertesinin masumane sabahında, kaza kurşunu kılığındaki serseri bir telefon görüşmesi hakem nakline sebep oldu maalesef. Dillere “Halis Özkahya” adını heceleten, “Fırat Aydınus” naklini de elbet kabul ettirmelidir futbol kamuoyuna. Bu nakle sebebiyet verenin de en büyük hakkı olsa gerek ceza kurumuna sevk edilmesi.

Protez çimlerin gölgesinde oynanan maça dair ne yazılabilir ki, üstelik maç başladığı gibi 0-0 bitmişse. Bu skoru suni çime bağlamaya kalkışsam, borçlu çıkarım “18 maçta 47 gol” diye mendil sallayan istatistiklere. Rakibin de, en az biz kadar puanlara ihtiyaç duyması; çok zevkli bir maç seyredeceğimizin bariz bir göstergesiydi. Ve tüm bu beklentilerimizi karşılarcasına başlamıştı maç oysa. Çubuklusuna hasret kalan Alex’in sağ kanattan kullandığı kornerde, kararsız kalan meşin yuvarlak; Deivid’e asist, rakip kaleye gol olmak yerine, İbrahim Ege’nin kafasına çarpıp dışarı çıkmayı tercih etmiştir. Tabiri caizse; koca bir maçı bu korner ve çekilen birkaç cılız şutla bitirmek gerçekten pek hoş olmadı kanaryam, hem de bütünlemesi olmayan Porto sınavı öncesinde. Devre sonunda kullanılan frikik tamamıyla şanssızlığımızın ürünüydü, onu biliyorum.

Bildiğim bir şey de, bu maçtaki kısır futbolun Porto maçına ölçü olamayacağı. Avrupa ve derbi maçlarının havası farklı olur. Başka motive eder futbolcu kendini bu tür maçlara çıkarken. “Vitrin maçı” deyip işin içinden sıyrılmak istemiyorum. İnanın ki kendine kadar, takımına da oynar oyuncu. Söz konusu çubuklumuzu giyen futbolcularımızsa eğer hiç şüpheniz olmasın bundan. Bakın göreceksiniz, Porto ve Beşiktaş maçlarında sergilenecek futbol doyuracak hepimizi ve skora lehimize olarak yansıyacak.

0-0’lık Ankaragücü maçımıza dair akıllarda kalan diğer karelere değinerek yazımın finalini yapmak istiyorum. Ankaragücü taraftarlarının maçla ilgilenmek yerine 90 dakika boyunca yönetimlerini istifaya davet etmelerini dudak bükerek nasıl izlediysem, İglesias’ın oyuna girerken heyecandan şortunu giymeyi unutup tayt ile saha kenarına gelişini muzipçe bir gülümseyişle izledim.

“Yazımın finali” dedim ama gönlümden geçen bir şey var ve bunu yazmazsam olmaz. Bildiğiniz gibi ezeli rakibimizde Ankara deplasmanındaydı bu hafta ve maçlarımız aynı gün oynandı. Elde edilen skorlar ebedi dostluğa nazire yaparcasına “Skorların kardeşliği” dedirtecek cinstendi. Yüreğimin tam içinden geçen şey; acaba aynı uçakla seyahat edilemez miydi? Nasıl olsa iki takımında gittiği kent aynıydı. “Ezeli rakip, ebedi dost” deniliyor ve eminim ki haybeye söylenmiş bir deyim değil. Dünyada, eşi benzeri görülmemiş, çok güzel bir örnek olurdu bu yolculuk. Telaffuzu hep dillerde dolaşan, fakat bir türlü hayata geçirilemeyen “Fair-play” ruhu adına atılacak en büyük adım olmaz mıydı? Yoksa bu temennim çok mu hayalcilik?

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..