- Kategori
- Gündelik Yaşam
Gül yaprağı olabilenler...
Hikayeyi bilirsiniz...
Uzaklarda bir yerlerde manastıra katılmak isteyen adamın hikayesi hani.
Getirilen bir bardak su ve adamın suya bıraktığı bir gül yaprağı...
Kabul edilişin hikayesi.
Söze gerek duyulmayan konuşmanın hikayesi.
Sessizce anlatılan meram...
Ne zaman okusam bu hikayeyi dalar giderim.
Bir, o adamı düşünürüm...
Bir, kapıdaki keşişi düşünürüm...
Bir, bizim hallerimizi düşünürüm.
Suyun üzerindeki gül yaprağı olmak isteyişimizi.
Beceremeyişimizi...
Gül yaprağı değil, suyu taşıran bir taş oluşumuzu...
Bir damla su taşırmayacak naiflikten uzak kalışımızı...
Etrafa sular sıçratarak paldır küldür kapıya dayanışımızı...
''Bir öğrenen'' olamadan...
''Bin bilen'' olmaya kalkışımızı...
''Bir dinleyen'' olamadan...
''Bin söyleyen'' oluşumuzu...
Gülün zarafetine erişemeyişimizi...
Yaprağın kokusunu hissedemeyişimizi...
Bize dokunan yüreğe o kokunun sinmesi gerektiğini bilmeyişimizi...
Getirilen bir bardak suyun ancak o zarafeti ve derin bilgeliği taşıyabileceğini göremeyişimizi...
Düşünürüm o hikayeyi her okuyuşumda.
Üzülürüm hoyratlığımıza.
Üzülürüm yüreğimizdeki katılığa.
Bilirim ki sinmez bizim yüreklerimize dinginliğin o büyülü kokusu.
Bir bardak sudaki hayat...
İçine alamaz bizdeki sertliği.
Yumuşatamaz ruhumuzun kabalığını.
Eritemez dağ gibi kibrimizi.
O manastır...
Aslında hayat okulu.
Bir bardak su...
Hayat...
Keşişler...
İçimizdeki ''biz''.
İçimizdeki biz...
Yüreğimizdeki ''biz'' i karşılıyor kapıda.
Bir yaprak gül müyüz...
Bir parça çakıltaşı mı...
En iyi bilen...
İçimiz.
İçimizin konuşmak için sözlere ihtiyacı yok.
Bir hal, yetiyor.
Bir duruş, yetiyor.
Bir yaprak, yetiyor.
Kelimeler, yıkım getirir...
Sözler, yığılır kalır.
Söze ihtiyaç duymadan konuşanlar...
Kelimelere gerek kalmadan anlaşır.
Gül yaprağı...
Suyu taşırmaz.
Sükut...
Ruhu eğitir.
Hayat...
Yaşayıp geçenleri değil...
Yaşatacakları kabul eder.
Gül yaprağı...
Suyu taşırmaz...
Kokusunu bırakır...
Bilgeliği alır.
Bilgeliği verir.
Ama...
Gül yaprağı olabilenlere...
...