Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Güler Zere'nin çileli ''adalet'' yolculuğu

Güler Zere'nin çileli ''adalet'' yolculuğu
 

Güler ZERE Ç.Ü. Tıp Fak. Hastanesi Eylül 2009


Güler ZERE'nin çileli ''adalet'' yolculuğu

Güler ZERE Elbistan'da hapis yatıyorken yakalandığı amansız hastalık nedeni ile aylardır tedavi için sevk edildiği ADANA'daki Ç.Ü. BALCALI HASTANESİ'nde ''mahkûmlar koğuşu''nda yatıyor.

Hastalığı yüzünden hiç konuşamıyor Güler ZERE. Ne ki aylardan beri beklenen ADLİ TIP GENEL KURUL RAPORU da bugüne kadar çıkmadığı(!) için ''bir deri bir kemik'' kaldığını aylardan beri çıkan gazete haberlerinden öğrendiğim GÜLER'in geri kalan ömrünü evinde geçirebilmesi için yasal yollara başvurabilmesi imkânı da şu an için yok.

GÜLER ZERE tedavi ediliyor olsa bile; keşke konuşabilse idi de bu gibi eziyetleri yaşamasaydı, diyorum. Çünkü tahmin edebiliriz ki HAPİSLİK de zor hastanedeki bir odada yanınızda dikili duran bir polis ile birlikte HASTA HAPİSLİK de zor. ALLAH düşürmesin. DÜŞEN'in ne dostu olur ne de DEVLETİ bana göre.

Bana göre her türlü pisliğin ortaya çıkabileceği bir ortam sunuyor DEVLET bize. Bu yaşa geldim bu gibi sorunların çözümü için İNANIN ne idari ne adli ne hukuki ne de vicdani çözümler görebildim. Tabir yerinde ise: Kim kime dum duma! Yapanın da yanına kâr kalıyor her türlü çalıp çırpmalar! Bu gibi kişilerin kibrilerinden de yanlarına yaklaşılamadığını bilenler bilir!

Bir konuda mahkemeye başvurmak da ''para ile'' olduktan sonra gelin düşünün içine düşülen durumları. DEVLET Mahkeme kurmuş. Güzel. ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR, diye de her yere asmışlar mı o bilinen vecizeyi. Gelin görün ki mahkemelerin işleyebilmesi bir DAVACI OLARAK sizin dökmekten asla ve kat'a çekinmeyeceğiniz ''paraya bakar''. Eğer paran yok ise AVUKAT'ın yanında MAHKEME'in içinde ne işin var arkadaş?

İşleyişindeki pek çok sakatlıklar yüzünden ağzımıza sakız olan ''BU DÜZEN DEĞİŞMELİDİR'' hükmümüz de hiçbir İKTİDAR döneminde hayata geçirilemediği için YURTTAŞ ile ADALET arasındaki ilişkiler de ol minval üzere gitmektedir anlaşılan. O nedenle ''etliye sütlüye karışmadan'', ''kimse ile çekişmeden'', ''göresen bile hiçbir haksızlığa karşı gelmeden'', ''kimselere de güvenmeden'' yaşamana bak! Ötesi boş!

Gerçekte maddi ve manevi olarak ZARARA UĞRAYAN hak aramak için MAHKEMEYE KOŞAN, HAK(k) arayan kişi DAVACI değil mi ki? Son çözünde MAHKEME ne demek? El cevap: MAHKEME DEVLET demektir, mirim! Gel de şimdi SÜMERLER'i, OSMANLI'yı arama! Yetişebilseydim eğer, her türlü sorunumun halli için ZEMBİLLİ ALİ EFENDİ ile EBUSSUUD EFENDİ'ye koşardım.

Gelelim davranışlarımızı ve kişiliklerimizi biçimlendiren DEVLET'in bize sunmakta olduğu ortamları ve her an kırılgan durumlara gebe olan ilişki alanlarımızdan bazıların sıralamaya:

Sokak, cadde, köy, seçim günleri, alış veriş ortamı, bir konuyu konuşurken birden bire tansiyonun yükselmesi, trafik kazalarına verilen cezaların çok düşük olduğu ve silah taşımanın bir kitap taşımak kadar mümkün olduğu, bir iş yaparken kesin kes bir sözleşme yapılması mecburiyetinin olmamasından doğan onbinlerce ihtilâf, elden verilen borç paranın alınmasındaki güçlükler, çok az da olsa bazı ailelerin kızlarını yada kız kardeşlerini karşılıklı olarak gelin almaları (BERDEL), ihaleye fesat karıştırma, ehliyetli olsun ya da olmasın işbilmezlerin yönetimde baş köşelere oturtulmaları, hiçbir yöneticilik eğitimini-kursu-dersi-semineri almamış bir doktorun, bir öğretmenin, bir mühendisin müdür, daire başkanı ya da genel müdür olduğunu biliyoruz.

Ayrıca benim de içinde olduğum bir sorun olması bakımından bir sülâlenin atalarından kalan toprakları (hava fotoğrafı, avukat, tapu kadastro, kimliklerin ve nüfus kayıtlarının toplanması vd. nedenlerden dolayı) kolayca paylaşamamaları, müteahhitlerin kaliteyi hiçe sayan cambazlıkları, dağa çıkan teröristlerin çıkış nedenleri arasında ağalık-işsizlik-köylerin göçe zorlanması-namus davaları-topraksızlık gibi nedenlerin gibi pek çok neden sonuç ilişkisi içinde bazan tartışarak, bazan kavga ederek, bazan silah çekerek, bazan yaralayıp kaçarak, bazan da ne yazık ki intihar ederek ya da başkalarını öldürerek, bazan da bir çok nedee bağlı olarak bir örgüte katılıp terör yaratarak kendimizce BİR ADALET yaratmaya çalışıyoruz. Bu da çağdaş hukuk devletlerinde olmaması gereken bir iş.

Aklıma geldi ki sizler de sık sık karşılaşmış olabilirsiniz:Trafik kazalarını da bildiğiniz gibi çok dahiyane bir buluş ile bir Devlet kuruluşumuz ya da bir Vakıf ''aniden direksiyonun başına geçiveren bir CANAVAR'' ı tek müsebbib göstererek işin içinden çıkmaya çalışmıştı! Öyle bir kafa ya da düşünce yapımız var ki inanın ''evlere şenlik!''

Sebepleri her neden ise ya çok uzaklarda ya da çok soyut bir biçimde ŞEKİLLENDİRDİĞİMİZ BAŞKA BAŞKA YARATIKLAR'ın marifetlerinde arıyoruz Bizde hiç mi SUÇ yok? Bu da öyle birşey olsa gerek. Oysa sorunun kendisinden gidilerek nice sebeplere ulaşabileceğimizi değil de kolaycılığı seçerek ossaat birbirinden bağımsız SOYUT MÜSEBBİBLER buluyoruz SOMUT DÜNYA'da.

İşte bu çerçevede umarım Güler ZERE içine düşmüş olduğu bu çileli hayattan bir gün kurtulur da yetkililer yeni yeni GÜLERLER, AHMETLER, MEHMETLER, ALİLER ortaya çıkmasın diye her şeye rağmen ADALET için çalışmaya başlarlar. Yoksa MÜLK adı verilen VATAN, MİLLET, EV BARK, MAL MELÂL gidiverir de çaresiz yere yığılırız.

Yukarıda yazmış olduğum gibi: MAHKEME DEVLET demektir, yerine şu sözleri de söyleyebiliriz: HASTANE MAHKEME DEĞİLDİR, bu bir. İkincisi HASTA'nın işi ACİLİYET İSTER, İstanbuldaki ADLİ TIP bu işi orada oturduğu yerde KILI KIRK YARMAK çabası işle bile olsa, ÇÖZEMEZ. ÇÖZMEYE ÇALIŞTIĞINI düşünelim: Bu çözme işine de ZAMAN yetmez!

Oysa ZAMAN da bizde hiçbir KIYMETİ HARBİYESİ OLMAYAN günlerin, ayların, yılların hatta yüzyılların birikmesinden ortaya çıkan çok bir KARIŞIK İŞTİR be Devletlim! FELSEFE yapmaya kalkışarak işi sulandırma, bulandırma diyeler bile çıkabilir aramızdan her daim olduğu gibi. Bu da içine düşülen muammaların ayrı ve önemli bir yönü olsa da şu an için yeri burası değil anlaşılan Çünkü binlercesi, onbinlercesi gibi bir hastamız daha var! O da artık konuşamayan, günden güne erimekte olan ve Ç.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesi'nde polis gözetimindeki bir odada HÜKÜMLÜ HASTA sıfatı ile Güler ZERE!

DHKP-C'li Güler ZERE yıllar önce daha genç yaşlarında iken ''ANAYASA'yı zorla değiştirmek'' suçundan 34 (otuzdört) yıllık ''ağır hapis cezasına'' çarptırılır. 14(ondört) yıldan beri de mahkûm. Ne ki cezasını Elbistan'da çekerken yakalanmış olduğu ''amansız hastalık'' yüzünden giderek konuşamaz olmuş ve iyice zayıflamış. Geçtiğimiz Mart ayı başında avukatlarının başvurusuna rağmen Güler ZERE ''ağır sağlık durumu'' nedeni ile geri kalan cezası ne affediliyor ne de evine yollanıyor.

Ayrıca Elbistan'daki hapisliği döneminde yakalanmış olduğu hastalığının tedavisine de geç başlanılmış olduğundan hükümlü Güler ZERE ''erken teşhis hayat kurtarır'' sağlık hükmünden de yararlanamadığı için HÜKÜMLÜ HASTA olarak Ç.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesi'ndeki tedavisi için kendisine ayrılmış bir odada; altı-yedi saatte bir değişen polislerin gözetiminde hem hapisliğinin borcunu ödüyor hem de yanıbaşındaki hastane imkânları çeçevesinde tedavi oluyor! T.C. kanunlarına göre yapılması gereken bu imiş.

Oysa yakalanmış olduğu hastalık nedeni ile günden güne eriyen Güler ZERE için kanunlar gereğince verilmesi gereken ADLİ TIP KURUMU GENEL KURUL RAPORU ben diyeyim aylardan beri siz deyin yıllardan beri bir türlü verilmiyor. ADLİ TIP KURUMU da bildiğimiz gibi İSTANBUL'da! Demek ki işleri çok orada çalışanların. Bir de her iş ''hayati tehlike'' ya da ''aciliyet'' bakımından değil de sıra ile yapılmak durumunda ise Güler ZERE daha çok bekleyecek anlaşılan.

Benzer bir durum ''tutuklu hasta'' Kuddusi OKKIR'ın da başına gelmişti aklımda kaldığına göre. O da tam olarak bütün bildiklerini söyleyemeden ''sapasağlam olarak girmiş olduğu hapishaneden'' nice üzüntülere kapılarak olsa gerek ''bir deri bir kemik'' durumuna geldiğinde, tedavisine başlandığı halde kurtarılamamış HAKK'ın RAHMETİ'ne kavuşmuştu. Bu konuda çok şey söylemek ACI da olsa nice karşılaştırmalar yapmak mümkün.

Sahi: Güler ZERE ile avukatları gelinen bu son aşamalar için MAHKEME HARCI, POSTA MASARAFI, HASTANENİN EK GİDERLERİ gibi konulardaki ödemeleri yapmamış olmasınlar? ADLİ TIP RAPOU olmadan da kimse birşey yapamaz. Avukatlara sunulmuş olan Kanuni yollar gibi açılımlar ise ancak zaman kaybından ve DEVLET'e yalvar yakar olmaktan başka bir şey değildir arkadaş!

Ez cümle: BEN de A D A L E T arıyorum. ADALET'te de sorguda da ADLİ TIP'ta da HASTANE'de de VERDİ'de de A D A L E T ARIYORUM.

Bu yazıyı yazdıktan bu yana geçen ikinci günün sonunda ne yazık ki TÜRKİYEMİZ'de hep olageldiği gibi, ADALET dağıtmakla yükümlü DEVLET organlarından bir olan İstanbul'daki ADLİ TIP ÜÇÜNCÜ İHTİSAS KURULU nihayet aylardır(?) beklenen Raporunu bugün öğle sonu ELBİSTAN Cum. Savcığı'na yollamış. Bir de çok şükür: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr.Zafer Üskül, “Adli Tıp Kurumu Güler ZERE'nin lehinde bir karar aldı.” diye bir beyanatta bulunmuş.

Güler ZERE'yi evine yollayacak olan bürokrasi çarkı burada bitmiyor. Kimbilir daha hangi dolambaşlı yollardan geçerek CUMHURBAŞKANI Abdullah GÜL'ün masasına ulaşabilecek.

Sağlık esenlikli günler içre nice ADİL ÇÖZÜMLER de sunan bir DEVLET için hiç olmazsa AĞIR HASTALAR İÇİN ACİL ÇÖZÜMLER bulunabilsin diye ''hayır dualar''da bulunalım arkadaşlar. Bilirsiniz ki bu da bir bütün olarak EĞİTİM ile şekillenebilecek sağlam KİŞİLİKLER yanında VİCDAN ve MERHAMET duygularının soyluluğu ile mümkün olabilir ancak.

Mutlu bir son ile olmasa bile Güler ZERE'nin çileli ADALET YOLCULUĞU bakalım önümüzdeki günlerde GÜLER ZERE ile ailesine neler getirecek.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..