Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '11

 
Kategori
Blog
 

Güller, sanal dünyada da açar. "Yeter ki, iste!"

Güller, sanal dünyada da açar. "Yeter ki, iste!"
 

Gül Tuna'nın, Blog toplantısından kaytarıp, yaptığı "Ebru" ile ortaya çıkması, şaşkınlık yarattı.


 Bir ''sanal yaşam'' diye tutturduk gidiyoruz.. Dokunduğumuz her şey ''Sanal''.. Kimi buna ''yalan dünya'' diyor. Kimi, ''gerçekte olmayan gerçeklik'' diyor. Sanal, manal derken gerçekçi veya dürüst olabiliyor muyuz?

Blog toplantılarında bu sanallık alt ediliyor. Karşılaşmalardaki dostluk tutkusu, bunu gösteriyor. Blog’ların ve Karşıyaka’nın saygın Muhtarı İlyas Bayramın Kemeraltındaki Çarşı Kafe” de buluşturduğu blogcular gününde, hareketli saatler yaşandı.

Eeee! Bu iki sanal dünyalı, dünyalarını nasıl ayırt edecek, bir diğerinden? İyiler bir ağacın arkasına saklanmış. Pek sere serpe ortaya çıkmazlar. Onları aramak lazım.Tetkik etmek lazım.. İnsanı, bir ''Noktası'' ve bir ''Virgül'' ü ele verir Alimallah!.. Hayvan yularından, insan ''sözünden'' tutulur… Derler. Ettiği kelamlar, davranışlara yansır. Davranış bozukluğu olanlar, ''Ossaat'' belli ederler kendilerini.. Güller, sanal dünyada da açar. Yeter ki iste!

Bizim blogcular dünyasının gidişatına aklım ermiyor bazen. Bizim blogcu milleti, birbirlerini katiyen tanımazken, bir araya geldiklerinde, canciğer kuzu sarması oluveriyor. Neden? Millet, sanallıktan bıktı da ondan. Her şey buz dağlarının ardında ve sisli. Buna ne yürek dayanır, ne de nefes. Kavgalar oluyor, barışılıyor, hava değişimine gidenler oluyor, “Giden gelmez Dağları’na “ vuruyor kendini.. Bir bakmışınız, bir araya gelinmiş, akan sular duruluvermiş. Hemen bir kaynaşma hemen bir ebedi barış rüzgarı esiyor. Saklanan barış çubukları, şevkle, heyecanla çıkarılıp tüttürülmüş oluyor. Pirmete’nin dediği gibi “Her şey, sanal olmanın başı altından çıkıyor!”

İyi insanlarla karşılaşmak zor. Hem de kolay. Sanal ve gerçek hayatta edinilen dostluklar arasında, pek fark yoktur aslında. Sanalların içinde, için için kok kömürü gibi yanan şey nedir? Bilir misiniz? ''Alt kimliklerimizi bastırıp, üst kimliklerle kendimizi bastırma çabası..''

Bir lokalimiz olsa. Bir cemiyetimiz olsa, iş çıkışı gider, oranın bilardosunda, barında buluşur, iki tek atar, daha da kaynaşırdık. Sebepsiz kavgalar olmazdı. Kimsenin eteğinde de taş olmaz nereye döksem derdi de, olmazdı.

Dünkü toplantıya baktım. Herkes sere serpe. Eskiler daha kaynaşmış. Yeniler, kaynaşma halkasını tamamlamak üzere. İşte olay bu. Blogcuların bu buluşmalarına MB İdaresi, gıpta ile bakıyor. “Birbirini hiç tanımayan insanlar, bir araya geldiklerinde harikalar yaratıyorlar” diyorlar. Bunu, çıkardıkları haftalık bültenlerinde okumuştum.

Dün de öyle oldu. Hiç kimse, birbirinin peşinde değildi. Balo salonuna girerken ki ürkeklik yoktu. Sere serpeydi herkes. Eski, yeni blogcular bir aradaydı. Resim çektirmede yarıştılar. Kadınlar sıraya durdular. Erkekler de sıraya durdular. Hep birlikte, birbirlerinin resimlerini çektiler. Burası bir kafe idi. Etraftaki müşterilen, bu “U” şeklindeki masada oturanlara, hayretle, gıpta ile bakıyorlardı. Birisi paketi ortaya açıyor, eller uzanıyordu. Ayrılık gayrılık yoktu. Birileri ellerini cebine atıyor, hepsi birden fotoğraf makinesini çıkarıp, birbirlerinin resmini çekiyordular.

Müşterilerden biri yanaşıp sordu “ Buradakiler gazeteci mi? Basın toplantısı mı var? Bizim de dertlerimiz var” dediler. Durumu anlattık da, vatandaşın elinden kurtulduk. Bir basın toplantısında bile bu kadar fotoğraf makinesini, bir arada göremezsiniz.

Burada çekilen fotoğraflar, evdeki aile fotoğraflarıyle eş değerde... Ha, unutmadan söyleyelim. Şükür ki, bloğumuzda centilmen insanlarımız var. Erol Işık, Shaalimar ( Bu sıralar güzelleşmiş görmeyeli. Bir çırpıda İzmiri halletti. Şimdi ayağı bakalım nerelere uzayacak. Bakaciz, göreciz) , Ayten Dirier, Sabiha Rana, (Meleklerinin serpintisi önceden erişti. Herkesin gülücükleri, gülleri açtırdı) Ahmet Balcı, (Her yerde hazır nazır ) Yağmur zamanı (İnadına hava çok açıktı) Ahmet Yılmaz, Blog toplantısına başarı telgrafları yollamışlar. Onlar, alkışlar arasında okundu o gün. Gönül isterdi ki, MB. İdaremizden de bu jest beklenirdi. Hepimizin telefonu, idaremizde var. Kim tertipliyorsa, açar bir nöbetçi arkadaş, o da kutlamaya katılabilirdi. Büyük bir sükse olurdu. Katılmayanlar dahi, katılmışcasına, "sahiplenmiş olmanın hazzı ile" mutlu olurdu. Sevgili Başak Hanım, yöneticimiz olarak ne der, bilmiyoruz tabi.

KİMLER VARDI? Sevil İlyas Bayram, Mahitap, Mesut Selek, Gül Serhat Tuna, Pınar Zehra Zora, Aynur Ağır, Tunay Eraslan, Necip Mesut, Özden Bora, Tijen Taşlı, Hülya Tercan, Hülya Gülcek, Firuzan Tezcan Kök, İzmir Mavilim..

İzmir Mavilim, (Geriye hala sayıyor. Bunu çoğumuz yanlış anlamışız. Sanmışız ki, evlenmeğe geri geri gün sayıyor diye algılamışız. Değilmiş. Yaş gününü belirtmek istemiş.

Gül Tuna, toplantı devam ederken, kayboldu birden. Bitişiğindeki Ebru sanat evine, kaşla göz arasında girip, yüksek lisansını, tamamlayıp, doktorasını da verip, doçentliği de atlayıp profesörlüğün diplomasını kapmış, Elinde de koskocaman bir ebru parşömen kağıdı. Kurusun diye, eserini, sallaya sallaya geliyor. Bu işlerin ustasıymış meğerse. Bu davranışı da renk kattı toplantıya. Çok hareketli ve sempatik davranışlar sergiliyor. Eşiyle müthiş bir uyum içindeler.

Tıklayınız:

http://www.youtube.com/watch?y=UWtgBZf-8YA

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..