Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Güller kırmızıdır sevgilim ve gökyüzü mavi

Güller kırmızıdır sevgilim ve gökyüzü mavi
 

Aşkın sembolü, kırmızı güller ve mavi gökyüzü.


- Sen misin? İnanamıyorum, çok tereddüt ettim o mu değil mi diye, değişmişsin.
- Oysa ben seni hemen tanıdım.
- Sahi mi? Çok sevindim, peki nasıl olur da bunca zaman sonra hemen tanıyabildin beni.
- Çünkü sen hiç değişmemişsin.
- Şaka yapıyorsun, aynaya baktığım zaman tanıyamıyorum kendimi.
- Hayır, hiç değişmemişsin, inan ki doğru söylüyorum. Ve biliyor musun, hala çok güzelsin, hatta şimdi daha da güzelsin.
- Hay Allah, teşekkür ederim, sevindim tabi, ama sen hep şaka yapardın, çok şakacıydın.
- Ve sen hiç hoşlanmazdın şakalarımdan.
- O zamanlar öyleydi.
- Yani?
- Sonraları çok aradım, özledim şakalarını, en münasebetsiz olanlarını bile.
- Demek ara sıra da olsa aklına geliyordum, bunu senin ağzından duymak ne güzel.
- Peki ya sen, sen beni hiç hatırlamıyor muydun? Ara sıra da olsa.
- Bunun yanıtını sen verebilirsin sanırım.
- Aa, niye ben?
- Anlaşıldı, sen de benim ağzımdan duymak istiyorsun. Evet, seni her zaman andım. Bazen seni hatırlamak için özel şeyler yaratıyordum.
- Ya, çok hoş, peki nasıl yapıyordun, yani neler yaratıyordun beni hatırlamak için?
- Zevkini çıkarmak istiyorsun değil mi?
- Canım sen söyledin ya, biraz anlat, lütfen.
- Şöyle bir yerlerde oturalım mı? Biraz vaktin varsa tabi, birer çay içeriz, seninle çay içmeyi de özledim.
- İşte buına da çok sevindim, çay, evet tabi, ne çok çay içerdim değil mi? Hala da öyle. Fakat vaktim yok, bir yere yetişmem lazım, daha doğrusu küçük kızım Semay'la buluşacağız. Biraz alış verişimiz olacak da.
- Semay ha, küçük kızın, ne hoş bir ismi var. Kaç yaşında oldu?
- Ondört.
- Ondört ha?
- Evet, ablası Suay ile arası üç yıl.
- Nasıl da geçmiş seneler, demek o kadar oldu.
- Evet.
- Böyle ayakta mı dikileceğiz? Biraz oturamaz mıyız? Bak hemen şurada bir kafe var, ne dersin?
- Teşekkür ederim, çok isterdim, söyledim ya vaktim yok, kızla buluşacağız. Hem bana anlatacaktın ya?
- Neyi anlatacaktım?
- Bilmezlikten gelme, beni nasıl hatırlıyordun? Hadi söyle....lütfen.
- Ha, evet, bir çok şey seni bana hatırlatıyordu, örneğin çay işte. Bir de şarkımız vardı hani?
- Şarkımız?.... hangisi? çok şarkımız vardı.
- Birini çok severdin, kırmızı güller getirdiğim günü hatırlıyor musun?
- Hatırlamaz olur muyum, ve de şarkımızı...
- Roses are red my love.
- And the sky is blue. Demek bu şarkıyla hatırlıyordun beni.
- ................
- Söylesene.
- Evet, mutlu musun?
- Nereden çıktı şimdi bu, konuyu değiştiriyorsun, zaten hep böyle yapardın.
- Değiştirmiyorum, bilmek istedim.
- Neyi?
- Mutlu musun?
- Mutluyum, hem de çok, iyi bir eşim var. ailemize düşkün, iyi ve güvenilir bir insan.
- Ailemize dedin?
- Yani evine çocuklarına çok düşkün ve bağlı, müşfik ve fedakar biri, şanslıyım.
- Sana da düşkün ve bağlı mı?
- Kızdırıyorsun beni.
- Hayır, hayır özür dilerim, kırılmanı istemem, mutlu olmanı isterim ve öyle olduğuna çok sevindim.
- Tamam, önemli değil. Şey...o nasıl?
- .............
- Cevap vermedin?
- Onu kaybettim.
- Aman yarabbi, neler diyorsun sen, inanamıyorum, çok üzgünüm, nasıl oldu, ne zaman? Allahım, çok özür dilerim.
- Bilemezdin tabi, lütfen dert etme. Hiç bir şeyi yoktu. Altı yıl önce beyninde bir tümör oluştu. Hastaneler, tahliller, ameliyatlar, her şey yedi ay içinde oldu ve bitti. Onu kaybettim.
- İnan ki çok üzüldüm, ne söyleyeceğimi bilemiyorum ve çok şaşkınım. Lütfen bağışla.
- Tamam, lütfen sende bırak üzülmeyi, bilemezdin tabi.
- Peki şimdi nerdesin, neler yapıyorsun?
- İstanbul'dayım. Biraz sarsıntı geçirdik, şirket küçüldü. Ayakta kalmaya çalışıyoruz desem yeridir. Annemle beraberiz.
- Yaa, Nur teyze yaşıyor mu, şaşkınlıktan sormayı bile akıl edemedim. Ay çok sevindim, selam ve sevgilerimi söyle, ellerinden öperim. Buhara pilavını çok özledim, ne güzel yemekler yapardı.
- Sağol, iletirim mesajlarını, o da seni ara sıra sorar, çok şükür maşallahı var seksenbeşini devirdi ama hala dinç, varlığı güven ve huzur veriyor bana.
- Mutlaka öyledir, şey artık gitmeliyim, kızı bekletemem.
- Anlıyorum, çok mutlu oldum seni gördüğüme, içimde tarifsiz bir sevinç var. Kim bilir bir daha ne zaman görüşürüz bu hayatta? Böyle bir mucize bir daha olabilir mi?
- Teşekkür ederim, ben de çok mutlu oldum, inan tuhaf hisler içindeyim, sanki zaman durmuş gibi.
- Bir şarkımız daha vardı, hani yakışıklı İtalyan asıllının söylediği.
- Dino, Dean Martin değil mi? ama hangi şarkısı? Öyle çok sevdiğimiz şarkısı vardı ki.
- Return to me.
- Return to me, ahh evet, ne de güzel söylerdi o yumuşak kadife sesiyle. Hayatta geri dönüşler kolay olmuyor, olamıyor.
- Evet, olmuyor tabi, olamıyor, olabilseydi eğer?
- Hoşça kal, kendine iyi bak, bu anı hiç unutmayacağım, hayat sürprizlerle dolu, belki bir gün yine karşılaşırız.
- Neden olmasın, keşke, tabi, sen de kendine iyi bak, ben de bu günü hep hatırlayacağım.
- Teşekkür ederim.
- My little red rose.
- ( tebessüm )































 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..