Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '13

 
Kategori
Çevre Hukuku
 

Gürültü kirliliği üzerine

Gürültü kirliliği üzerine
 

avm den bir görsel


Sanatsal değer taşıyan müzik yapıtlarına ve doğal olan seslere aykırı; insan üzerinde olumsuz etki yapan, ses çeşitlerine gürültü (aykırı ses) diyebiliriz. Gelişen sanayi toplumunun ürettiği makinelerden çıkan seslerin gürültüye dönüşerek; insan üzerindeki zararlı etkisi saymakla bitmez. Ayrıca doğaya ne ölçüde zarar verdiği araştırılıyor.

Deneysel araştırmalar göstermiştir ki en güzel ses bile ölçüsünü aştığında, gürültüye dönüşür ve insana işkence eder bir hale gelir. Sinir sistemini etkileyen bu düzeysiz ses; insanın dinginliğini bozar. Dolaşım sistemini etkileyip, endişe, baş ağrısı, tansiyon dengesizliği, mide bulantısı, kalp çarpıntısı ve algılama bozukluğu yaparak şiddet duygusunu kamçılar. Fiziksel ve psişik davranış bozukluğu yaratır.

Gürültü kirliliği üzerine yazmaya karar vermemin nedeni; insanlarla bir arada bulunmak ya da alışveriş yapmak için zorunlu olarak gitmek durumunda kaldığımız alışveriş ve yaşam merkezi adı verilen yerlerin bende ve başkalarında yarattığı rahatsızlığı düşünmemdi. Bu devasa tüketim mekânlarının adı: yaşam merkezi.

Bu anlamda adına alışveriş ve yaşam merkezi (AVM) denilen yerlerin nesinin “yaşam” merkezi olduğunu sorgulamamak elde değil. Asıl soru: insanlar “yaşamak” (!) için gittikleri bu mekanlarda nasıl bir sağlıksız ortamda  kaldıklarının farkındalar mı?

Büyüğü, küçüğü, megası, süperi, hiperi, tümü birbiriyle yarışır durumdalar. Dayatmacı bir anlayışla bayağı müzik türlerinin, cehaletle birleşerek son teknoloji ürünü olan hoparlörlerden çıkan o çığırtılar gürültüye dönüşür. Sık sık elemanlarını dengesiz bir sesle, anonsla çağırır; ikide bir indirimli ürünlerini sayıp dökerler. Buradaki ses çığırtkanlığı, hani o felaket, savaş ve düzensiz eylem alanlarında: birileri eline aldığı mikrofonla var gücüyle bağırır ya, işte öyle. Bu alışveriş merkezlerinin bazıları da –çevreci- diye geçinirler. Buralar kâr uğruna insan sağlığını hiçe sayarak, bilimin ve sanatın iflas ettiği sözde “yaşam’’ merkezleridir.

Bu mega, ürkütücü yapıların içinde binlerce ürünü pazarlayan ve yüzlerce düşük ücretle çalışan elamanlar, yüzlerce giyim, onlarca yeme-içme yerleri var. Bu dev sektörde gününün tamamını geçiren insan yığınları var. İnsanın ciğerlerine, ince, görünmez tozları (partikülleri) yutturan mekanlar. Bir ürün almak için gidenleri, on ürünle uğurlayan o büyülü marketler. Mağazalar yan yana dizilmiş meyhane gibi: her birinde kötünün taklidi çeşit çeşit müzik mi desem gürültü mü, yanındakini duymak ne mümkün. İnsanım diyene eksiksiz bir işkence. Kısmalarını söylesen, hangi gezegenden geldin der gibi bakınan, bozuk atan elamanlar!         

Yetkili kişiye “ben bir müzik eğitimcisiyim, bu sesler gürültü boyutunda, teknolojinin gelişmiş olduğu bu aşamada elamanlar, anonsla çağrılmaz, indirimli ürünler böyle bağırarak söylenmez, bu insanları aptal yerine koymaktır; insanlar buraya gelmiş istediği ürünü zaten alacak. Gelişmiş ülkelerde de bulundum; oralarda böyle değil; anons dakika başı yapılmaz. Orada müzik yok mu? var, diyorum. Orada çok düşük desibelde insanı rahatsız etmeyecek düzeyde çalmakta ve üstelik çalınan müzikler klasik evrensel müzikler. Burası bir alışveriş merkezi, burası meyhane değil. İnsanlar işkence boyutunda seslere maruz bırakılamaz. O yine kendi tuhaf anlayışı ile diretiyor. Yok ’’herkes bundan memnun’’. “Sizden başka kimse şikayet etmedi. ’’, yok “biz bu müzikleri izinli çalıyoruz’’ falan gibi, baştan savıcı davranışlar.         

Yaşam merkezlerinin içinde “dönere gel dönere, pideler sıcak sıcak, gel sucuğa gel sucuğa” diye bağırırlar. Yanına yaklaşıp, niye bu kadar bağırıyorsun kardeşim dendiğinde; verdiği yanıt ilginç: “benim görevim bu, bağırmak”. Daha sonra bunlarla konuşurken bu bağırmalar size kendinize bile zarar verir; ses telleriniz, işitme organlarınız bozulur. Zamanla işitme yetiniz kaybolur… Bizim insanımız: ölüm ve hastalığı anında yaşayıp görmeyince, inanmaz.  İçlerinden birisi bu bağırıp, çığıran arkadaşlarından birinin, gece uykusunda bile ’’pidelerrrr, pidelerr, pidelere geliiin’’ diye bağırarak uyandığını anlattı. Ailesi ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürmüş, doktor iş alanını değiştirmesini söylemiş ve rapor vermiş. Doktor raporunu yetkili kişiye iletmişler. Ama o kişi  ‘’o zaman işten çıksın, kendine uygun bir iş bulsun, burası böyle.’’  demiş.          

Yazık bu insanlara bu düzeneğin sahipleri ve yetkilileri belki de bu durumlardan haberdar bile değil. Ama onun çok çalışkan sadık müdürleri -şirketi kâra geçirteceğim diye- var gücüyle insanlık değerlerinden uzaklaşıyorlar.Var olan olumsuzlukları görmezden gelerek ve bu büyük sorunları dile getirenleri de, başka makamlara yönelterek çözümsüzlüğe iten bir anlayışa sahipler.          

İnsanların tüketme duygularını körükleyerek, bulunduğu kültür düzeyini artıracak mekânlar yerine; her şeyi, sesi, rengi, kokuyu pazarlayan; yaşam ve sanat eğitimi yöntemleriyle eğitilmeyen toplumun, düzeyini daha da aşağı çeken, küçülten ve aptallaştıran merkezler. Alışveriş merkezlerinin bugün geldiği nokta ne yazık ki insanları (daha çok çalışanlarını) kronik olarak yıpratmak, metaya dönüşen her şeyi pazarlamak.

Birçok merkezin rastgele yapıldığı veya toplum kalabalığını taşımayacak yapıların alışveriş merkezine dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Bu da başka olumsuzlukları beraberinde getirmektedir.

İnsanların kapalı ve yapay ortamlarda, görünmez mikropları soluyarak alışveriş yapmalarının yanında bir de stresi var eden; buralardaki gürültü kirliliğini denetleyecek, dur diyecek bir yetkili yok mu?  

 

9 Eylül 2009
Canip DOĞUTÜRK

[1] http://www.arkitera.com/article.php?action=displayArticleAuthor&ID=29
[2] http://www.alicolak.com/default.asp?islem=koseyazilari&islem2=yazi&id=9

 
Toplam blog
: 18
: 1578
Kayıt tarihi
: 16.07.09
 
 

Eğitimci, Yazar ..