Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Güzel günlerdi, Lojman zamanı...

Güzel bir döneme rast gelmiştik aslında, grup arkadaşlıklarının keyfine vara vara geçirdik çocukluk ve gençlik dönemlerimizi…

Öyleydi yani o dönemler…

Grup arkadaşlarım da iki gruptan oluşurdu: Birincisi doğup-büyüdüğüm Bostanlı’daki arkadaşlarım, ikincisi de Lojman arkadaşlarım.

Lojman arkadaşlarımla ilgili ilk yazımdır, o nedenle biraz ortamı anlatmakta fayda var: “Lojman” dediğim Askeri Lojman, koskocaman bir arazi üstüne inşa edilmiş üç-beş bina… Yaklaşık otuz aile yaşıyoruz, gerçi sonradan eklenen binalar oldu ya, neyse…

Taşıt ile beş dakikalık bir mesafedeyiz Karşıyaka’ya, hem öyle yakın, hem öyle uzak…

Pat diye çıkıp, pıt diye yirmi adım sonra çarşıya ulaşmaya alışanlar için Lojman’ın konuşlandığı yer resmen kerbela, yani…

İster-istemez izole edilmiş hissediyor insan kendini, hal böyle olunca arkadaşlıklar da daha bir önem kazanıyor.

******

Yaz gecesi, mesela, ne yazlık sinema var etrafta, ne de bisiklete binilecek uzun yollar; arazi geniş ama arka planda dağlık yerler, yani baharda eteklerinde piknik yapılacak cinsten...

Mesela, kısırı en çok o dönemlerde yemiştim.

Yapılacak pek fazla şey olmayınca, eee gençlik de var serde, toplaşıyorsun ya bir kapı önünde: Suna ve kardeşi Sinan, Bülent-Levent ve diğer Bülent-Levent kardeşler, Okan, Gülten, Cavidan…

Semra, Jale ve kardeşi Müjdat…

İrfan…

Taner ve Hüseyin…

Filiz ve selçuk...

Cümbür cemaat “Başın öne eğilmesin’i söylerdik, mesela, “Ahh tuti mucize-i guyem” ile başlarken Bülent; ki ses sanatçısıdır şu an kendisi, şımarıklık olsun diye “Ben sana yandım Zühtü” diye giriş yapardı Okan; bizler de “mucize-i guyem”i anında satardık “Amanın da Zühtü!” diyerek…

******

Yaz aylarında servise binip, Narlıdere’deki askeri kampa giderdik, o vakitler Narlıdere de denize giriliyordu, vallaha, ciddiyim.

En keyifli zamanlarıydı öğleden sonraları; denizin keyfini aldıktan sonra şakalaşmalar başlardı, zira!

İskeleden atardı biri aniden, atılan çığlıklar arasında hıncını almak isterdi, falan…

Bir keresinde, kimin bornozuydu, hatırlamıyorum, koskoca bir bornoz, etek ucu neredeyse boyumu aşıyor, o bornoz üstümdeyken attılar!

Ayol, severim böyle eylenceleri de… İlk kez korktuğumu hatırlıyorum: Koca bornoz su çekti mi, bedenim o ağırlığı kaldırmakta zorlandı mı, denizin dibinden yukarı doğru çıkacağımı beklerken ağaşı doğru çekilmeye başladım mı… Hı hı… Aynen öyle oldu!

Neyse, denizi çok sevdiğimden paniklemedim pek fazla, gençlik de var tabii serde, ciğerler dinç hali-hazırda…

******

Ciğer dedim de, sigaraya başlamam da lojman zamanına denk gelir.

Gizli-gizli ne Birinci sigaraları içtik!

Jale benden daha büyüktü, doğal olarak sözlerini fazla ciddiye alırdım.

Mesela, bir tiyatroya gidecektik, Jale beni uyardı: Böyle püfür-püfür sigara içersen çocuk gibi olmaz! Ya doğru dürüst iç şu sigarayı ya da orada içme!

“Nasıl yani, nasıl doğru-dürüst içerim?”

“İçine çekeceksin, bak bana!”

O akşam annemler Bostanlı’da anneannemlerdeler, onlar gelinceye kadar odamdaki ayna önünde sigarayı içime çekme talimleri yaptım; ölüyorum sandım!

Ama… Pes etmek yoktu!

Çocuk olmadığımı kanıtlamam gerekiyordu!...

O tiyatroya gidemedik, ama sigara dumanını öğüre-böğüre içime çekmeyi öğrendim; o gün-bu gündür de ayak tırnaklarıma kadar çekiyorum ama en son gördüğümde Jale sigarayı bıraktığını söylemişti, az biraz içim cız etmedi değil, vallaha!

******

Semra’lar yaz tatilinde bir yere gitmişlerdi, annesinin memleketine mi ne, çiçekleri sulamamızı istemişlerdi, ne severek çıkardım çiçek sulamaya Semra’ların evine!

Çiçek, böcekte gözüm yoktu o vakitler, amannn, bana ne; ama rahatça sigara içmek için acayip güzel bir ortamdı…

Cebime sakladığım sigarayı güzelce tüttürüp, çiçekleri sulardım ki, o arada bir sigara daha içme isteğim oluşurdu, Semra’ların salonunun ortasında, o vakitler her evde olduğunca, sehpanın üstünde bir tabak, tabak içinde de sigaralar vardı, ikramlık.

Ellememem gerektiğini çok iyi biliyordum ama bir tanecik alsam ne olur diye de şeytan dürtüyordu; aslında dürten şeytan değil de benim nefsimdi ya, neyse…

Ahhh, Silahlı Kuvvetler’in sigaraları, bekleye bekleye kurumuşlar, şeker mübarek!

Bir tane, bir tane daha derken, Semra’lar dönene kadar içlerini boşaltmıştım paketlerin, resmen!..

******

En keyifli anlardan biri de yaz öğleden sonraları kız-kıza birimizin evinde takılmalardı.

Ellerimizde ojelerimiz, saçlarımızda bugudilerimiz, o ojeyimi sürsek, ne giysek konuşmaları arasında buluşacağımız kişilerin dedikodusunu yapmak; feyz alırdık “Yok öyle deme, böyle yap!” tarzında uyarılardan…

Feyz aldığımızı sanırmışız ya, neyse…

En güzelinin insanın kendisi gibi olmasını öğretiyor zaman, ama o zamanlar çok başındasın ya yaşamın, ille de yol göstersin diye bekliyorsun bazıları…

Annenin gösterdiği yolu da önemsemiyorsun, ısrarla başkalarının gösterdiği yolları tercih ediyorsun!

******

Ojelerimiz sürüp, saçlarımızdaki bigudileri açtıktan sonra ve zar-zor karar verdiğimiz giysileri giyip de, buluştuktan sonra, dönüşümüz de pek heyecanlı olurdu: Eeee, siz ne yaptınız? Saçını beğendi mi? Ne dedi?

******

İlk şarabımı o zaman içtim: Ilık bir yaz akşamı başlangıcıydı, çadır kurmuşlardı arkadaşlar, ilk çadır altında oturuşum da o zamandır, elden ele dolaşırken bir şişe şarap, birer yudum alıyor ve “Aldırma Gönül”ü söylüyorduk, çadır altında rahatça içtiğimiz Birinci sigaralar eşliğinde ve… Dünyayı ayağa kaldıracağız hissine kapılıyorduk; öyle güçlü, öyle umutlu, öyle mutlu!

******

İlk kez masa tenisini de orada oynadım, “Kızım ne beceriklisin!” diye de o zaman düşündüm; ilk kez raketi elime alıp da şıptadak-pıttadank oynadığımı farkettiğimde…

Voleybol maçlarının ise keyfi bir ayrıydı: Bileklerim kızararak dönerdim eve, yüzüm al-al, umurumda mıydı, heyhat!

******

Mutlu bir sofraya otururdum, annemin diktiği gecelikleri giyer, mutlu bir uykuya dalardım…

Kışın pazen gecelikler, yazın ipeksi…

Ruha dokunurdu sanki; serde gençlik olduğundan mıydı, neydi?

******

İlk reglim de Lojman zamanına rast gelir: Pedler yok o zamanlar, bezler var, karşılaştırma lüksün yok ki sıkıntının ayrımına varasın!

Bunu da ancak yaşayanlar anlar; öyle yani…

******

Bir voleybol esnasında pantalonumun iç dikişleri patlamıştı, gençlik işte, utanıyor insan, yoksa aynı kişilerle denize bikini ile giriyorsun, bir kalkan oluşturmuştu etrafımda arkadaşlar, bir şarkı da tutturmuşlardı, hani dikkat çekmesin fazla diye, şarkıyı unuttum gittim, ama evime kadar ulaştırmalarını unutamadım gitti!

******

Güzel günlerdi, vesselam, tüm katkısı olanlara “Selam!”

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..